TÜRKİYE TERCİHİNİ YAPMALIDIR


TÜRKİYE TERCİHİNİ YAPMALIDIR

Yazan  12 Ocak 2010
1991 yılı Türkiye ve bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri açısından önemli bir yıldır.

1989'dan itibaren Doğu Avrupa ülkeleri Sovyetler Birliğine karşı bağımsızlık bildirilerini ilan etmeye başladılar. Bu bağımsızlıklara Sovyetler Birliği'nin pasif direnişi olsa da diğer cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını ilan etmelerine engel olmadı. Bu devletler tam olarak bağımsız değillerdi Sovyetler Birliği'ne bağlılıkları devam ediyordu. Bu dönemde Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında ilk ilişkiler başladı.

1990 yılında İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen Taşkent'e ilk resmi ziyareti gerçekleştirdi. Kısa bir süre sonra dönemin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek Kazakistan'ı ziyaret etti. Kazak Bakanın da Türkiye'yi ziyareti üzerine karşılıklı anlaşmalar imzalandı.

Çeşitli sivil toplum örgütlerinin ziyaretleri dışında 15-16 Mart'ta ilk kez bir Türk Cumhurbaşkanı Turgut Özal Kazakistan'a gitti. Türkiye Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile en üst düzey ilişkiler başlatılmış oluyordu.

Türkiye ile Sovyetler Birliği'ne bağlı Türk Cumhuriyetleri arasında ilişkiler devam ederken 19 Ağustos 1991'de Mihail Gorbaçev yönetimine karşı yapılan ve başarısızlığa uğrayan darbe sonrasında Komünist Parti'nin kapatılmasıyla cumhuriyetler peş peşe bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Eylül ayında Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetlerini ziyaret eden Türk diplomatları bağımsızlık ilan eden cumhuriyetlerin tanınmaması yönünde tavsiyede bulundular. Türkiye'nin bağımsızlık ilanlarına karşı nasıl bir politika izleyeceği konusunda kararsızlığı sürerken Azerbaycan Parlamentosu'nun 29 Ekim 1991'de bütün dünya ülkelerine tanınma çağrısı yaptı. Doğru bir kararla 9 Kasım 1991'de Azerbaycan'ı resmen tanıyan ilk ülke Türkiye oldu.

8 Aralık'ta Minsk'te BDT ( Bağımsız Devletler Topluluğu )'nun kurulması Sovyetler Birliği'nin sona erdiğini gösteriyordu. Bunun üzerine o güne kadar bağımsızlık kararını ilan etmeyen Kazakistan 16 Aralık günü bağımsızlığını bildirdi. Türkiye, aynı gün Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan 15 cumhuriyeti tanıdığını açıkladı. Bu tarihten itibaren karşılıklı üst düzey ziyaretler gerçekleşti. Başta ekonomi, eğitim olmak üzere sağlık, spor, turizm, ulaştırma gibi pek çok konuda anlaşma imzalandı.

Türkiye'nin bağımsızlığını ilan eden Türk Cumhuriyetlerini tanıma konusunda ilk olması doğru bir politikaydı. Türkçe konuşan büyük bir nüfus ve devletler ortaya çıkmıştı. Türkiye, ABD kadar olmasa da kendi açısından Avrasya coğrafyasındaki Türklerin yaşadığı bölgelerde etki sahasını kurma hakkını kendisinde görüyordu. Gerçi ABD Soğuk Savaş'ta Türkiye'yi Sovyetler Birliği'ne karşı bir ileri karakol olarak görürken Soğuk Savaş'tan sonra da Türkiye'yi Orta Asya'ya uzanmak için bir araç olarak görmeye başladı. Türkiye ABD'nin teşvikiyle zaman zaman da ABD'yi temsilen bölgede etkinlik kurmaya çalışmıştır. Türkiye'nin 1990'larda ABD'nin etkisi ile bu bölgedeki liderlere yönelik muhalif hareketleri destekleme hatasında bulunması da Türkiye'nin siyaseten bölgeden dışlanmasına neden olmuştur. Türkiye 1990'ların başında "Adriyatik'ten Çin Seddine Büyük Türk Dünyası" şeklinde söylemle yola çıkmıştı. Türkiye'nin yakın müttefiki ABD ile bölgede birlikte hareket etmesi bölgeye hızlı bir şekilde nüfus etmesini sağlamıştır. Gerçi bu söylem Çin'de rahatsızlığa sebep olmuş, Doğu Türkistan'daki Türklerinde bağımsızlıklarını ilan edeceğinden endişe duymuşlardı. Fakat 1990'lı yılların sonunda Rusya, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan ile birlikte Şanghay Beşlisi' nin oluşturulmasıyla Çin' in bu endişesi ortadan kalkmıştır.

Bu arada 1996 yılından itibaren ABD, Türkiye' yi devre dışı bırakarak Türk Dünyasına yönelik kendi başına insiyatif geliştirerek Türkiye' yi dışlamıştır.

ABD' nin bölge ülkeler üzerinde etkisi artınca ABD' nin etkisini dengelemek için Rusya' ya tekrar ihtiyaç duyulmuştur. Orta Asya Devletleri' de Rusya' ya yakınlaşmışlardır. Türkiye' de hem Orta Asya ve Kafkaslar, hem balkanlar ve hem de Orta Doğudaki değişen dengelere göre politikasını dengeleme ihtiyacı duydu. Aslında bu durum Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri için bir fırsattır. Türkiye bu ülkelere model olmasına yanı sıra karşılıklı ilişkilerle bölgeyle bağlarını arttırma aynı zamanda Rusya ile işbirliği yapma imkanı da bulacaktır. Türkiye' nin ticareti Rusya ile 40 milyar dolara yaklaştı. Türkiye' yi yılda 3 milyon Rus turist ziyaret ediyor. Türkiye' nin doğal gazının %68' ini Rusya karşılıyor. Türkiye (Amerikan desteğindeki Nabuccoya rakip) Güney Avrupa' ya uzanacak yeni Rus boru hatlarını kendi topraklarından geçmesine izin verdi. Rusya şimdide Türkiye' nin nükleer santral inşası gibi iş kollarında başa oynamaya ve geleneksel olarak Amerikan hâkimiyeti yetinde ki bir pazarda silah tedarikçisi olarak büyük bir atılım yapmaya bakıyor.

Ortaya çıkan bu durum Türkiye açısından iyi bir fırsat olabilir. Türkiye Orta Asya' ya yönelik geniş yelpazeli ve uzun vadeli stratejiler belirlemelidir. Türk Cumhuriyetleriyle ilk ilişkilerin başladığı dönemdeki gibi vaat üzerine değil ayakları yere basan anlaşmalar yapılmalı ve hayata geçirilmelidir. İlişkiler yalnızca ekonomik ve siyasi anlamda değerlendirilmemelidir. Her alanda iş birliğine gidilmeli ve ilişkiler derinleştirilmelidir. Orta Asya' ya yönelik politikalar Rusya faktörü Türkiye' nin çıkarları açısından önem taşımaktadır. Bu gün Türkiye Nabucco Projesi için kara kara düşünmektedir. Hatta Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı da yeterli petrol olmaması halinde tehlikeye girecektir. Sonuç olarak, 2000'li yıllarla birlikte Türkiye, Büyük Türk Dünyası söylemini bırakmış ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi'ne sahiplenmeye çalışmıştır. Bir yandan da Rusya ve Çin yürütmekte olduğu Büyük Avrasya projesinden küçük paylar kapmak için çaba sarf etmektedir. Türkiye bölgenin önemli gücüdür. Gelecek de önemi daha da artacaktır. Başkalarının projelerinde küçük roller kapmak yerine senaryosunu kendi yazdığı büyük projeler yapıp baş rolü oynayabilmelidir.

___________________________________________

[*] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Türk Dünyası Araştırmaları Bölümü Bilimsel Danışmanı.

Doç. Dr. Meşküre Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display