< < AFGANİSTAN VE SAVAŞ


AFGANİSTAN VE SAVAŞ

Yazan  11 Şubat 2009
“Rüzgâr ekenler, fırtına biçerler”. Bu söz bugünlerde şiddetini artırarak devam eden Afganistan`daki iç savaşı çok iyi anlatıyor sanırım.

7 Ekim 2001`de başlayan ve bugüne kadar kesintisiz devam eden savaş, Afgan halkının yoksulluğunu ve yokluğunu artırmaktan öteye gitmedi.

Amerika, tarihinde yaşadığı en büyük terör eyleminin sorumlusu gördüğü baş terörist Usame Bin Ladin ve onun destekleyicisi Afganların en büyük dini aşireti Taliban`a savaş ilan ettiğinde, ölümcül teknolojisini ve silah gücünü kullanarak bu terörist ilan ettiği gurupları yok edecek, Orta Asya`nın bu çorak ülkesini, ırmakların çağladığı, ceylanların koşturduğu, halkının mutluluk içinde Hollywood filmleri izleyip cola içtiği yeşil bir vadiye dönüştürerek, her zaman tekrarladığı HUZUR ve BARIŞI getirmeyi planlıyordu sanırım.

Çok değil 20 yıl öncesine kadar, şimdi gördüğü yerde boğazlamayı düşündüğü Taliban ve yandaşlarına, topraklarında özel yetiştirdiği "Ramboları"nı kılık değiştirerek yolluyor, elindeki teknolojinin en ilerisini bu okuma yazma bilemeyen aşiretin hizmetine el altından sunuyor, hatta bu militanları modern silahlarla teçhiz ettiği gibi Amerika`nın çöllerinde özel gerilla eğitimine tabi tutuyordu.

O zamanların iki süper gücünden biri olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Aralık 1979'da giriştiği bu savaşı birkaç ayda bitirip kendisine bağlı uydu bir hükümetin hayalini kurarken, Amerika ve yandaşlarının (Pakistan, İran, Çin, Suudi Arabistan, İngiltere) entrikalarına dayanamayıp Şubat 1989`da 14 binden fazla ölü, 50 binden fazla yaralı ile 70 yıllık Sosyalist rejimini geride bırakarak ülkesine dönmek zoruna kalmıştı. Bu savaşta bir milyondan fazla da Afgan halkı öldürülmüş binlercesi de sakatlanmış, evsiz barksız kalmıştı.

Rüzgâr ekilmişti. İki binli yıllara geldiğinde fırtınanın kokusu gelmeye başlamıştı bile.

Siyonizm'in ve Hıristiyan alemin düşmanı gözüken aşırı dinci aşiret ve guruplar, on yıllık savaş eğitimi ve deneyimini sahiplerine saldırarak ödemek mecburiyeti hissederek, 11 Eylül 2001`de Amerika`yı ve şahin Başkanı Mr. Bush`u çılgına çevirecek harekette bulunup kendileri ile düelloya davet etmişlerdir.

Çünkü, Afganistan`da biyolojik olarak "insan" olarak tanımlanan, ancak hiçbir değeri olmayan, hatta atılan bombalara, döşenen mayınlara ve tuzaklara karşı efsunlanmış, kolu bacağı olmayan bir sürü varlık vardı. Amerika ve yandaşları (İngiltere, Kanada, Polonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Avustralya), Ekim 2001`in 7. gününden itibaren tonlarca bombayı yağmur gibi yağdırdılar. Sözlerinde durarak attıkları her bombanın üzerine "freedom" yazmayı da unutmadılar.

Yaklaşık sekiz yıldan fazla süren bu savaşta beş bini asker olmak üzer 20 bin üzerinde Afganlı ölmüş ya da öldürülmüştür.

İç savaş, geçen zamana rağmen bitmemiş, kısa sürede yok edileceği düşünülen Taliban güçleri her gün bir silahlı eylemle varlığını güçlendirmiş, ISAF (Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti) zayıf olduğu bölgelerde hâkimiyetini ve gücünü göstererek halkın üzerine korku salarak taraftar toplamıştır.

Afganistan'ın güneyinde, en güvenli eyaletlerden Uruzgan vilayetinin başkenti Tirin Kot'taki bir polis eğitim merkezini hedef alan intihar saldırısı (21 ölü, 20 kişi de yaralı) ile Taliban ses getiren eylemlerine başlayacağının işaretini vermeye başlamıştır.

Pentagon bu konu ile ilgili yeni Amerika yönetimine sunduğu raporda; "2008 ilkbahar ve yaz aylarından beri söz konusu bölgede devrik Taliban rejimine bağlı militanların saldırılarının dikkate değer bir artış gösterdiği ve uluslararası gücün bu saldırılar karşısında yetersiz kaldığı belirtildi.

Bu dönemdeki saldırılardaki artışın, Taliban rejiminin devrildiği 2001 yılından beri karşılaşılan en önemli artış olduğu belirtilen raporda, doğu ve güney bölgelerini kontrol etmek için Kabil hükümetine "kafa tutan" militanların batı bölgesine de kaymaya başladığı kaydedildi.

Raporda, 2008'de saldırıların yüzde 33 oranında arttığı, saldırılarda patlayıcı kullanımının da büyük rakamlara ulaştığı belirtilirken, inşaat ve altyapı projelerine saldırıların da yoğunlaştığına dikkat çekildi.

Hava hedeflerine yönelik saldırıların yüzde 67 arttığı, polis ve sivillerin de daha çok hedef haline geldiği belirtilen bu raporun yayımlanmasının, hali hazırda Afganistan'da 36 bin asker bulunduran Pentagonun, 12 ila 18 ay içinde bu ülkeye 30 bin takviye asker gönderme planları yaptığı bir döneme rastladığına dikkat çekiliyor."

Sekiz yıllık başarısız bir mücadele sonunda ABD Genelkurmay Başkanı Michael Mullen, Afganistan'da dürüst yönetim anlayışının yerleştirilmesinin, asker takviye edilmesinden çok daha önemli olduğunu savundu.

"Mullen, 2 Şubat 2009`da Washington'da yaptığı konuşmada, Afganistan'ın bugün en çok ihtiyaç duyduğu şeyin sağlıklı bir yönetim olduğunu belirterek, bunun Amerikan askeri birliklerince sağlanamayacağını kaydetti. ABD'nin asker takviye etmesinin Afganistan'daki hükümet karşıtı silahlı güçlerin bastırılması için önemli olduğuna işaret eden Mullen, ancak daha önemli olanın Afganların hükümet liderliğinde daha güzel bir yaşama kavuşacaklarına inanmaları olduğunun altını çizdi.

Barrack Obama yönetimi ile ordunun Afganistan'a asker takviye etmeye hazırlandığı haberlerine yer verilen Amerikan basınında, ABD'nin Afganistan'da askeri yöntemlerin yanı sıra diplomatik ve siyasi yöntemlere de başvurması gerektiğini düşünenlerin sayısının her geçen gün daha da arttığı ifade ediliyor."

Sonuç olarak Afgan Halkının da kendisi için büyük bir lider olarak gördüğü Mustafa Kemal`in 31 Temmuz 1920`de Afyon`da subaylara yaptığı konuşmada; (Milletler istiklallerini hiç kimsenin lutf u atifetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklal vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkum ve esir vaziyttedir. Böyle bir milletin istikbali gasp olunur.) bir milletin bağımsızlığının kendi kararı ve gücü olduğunun altını çizmiştir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display