El Sisi’nin Dilindeki Savaş Söylemi

Yazan  12 Aralık 2020

Mısır, Sina yarımadasından Afrika’ya uzanan bir Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika ülkesi. İki kıta arasında yer alan bir başka stratejik köprü, bir başka uygarlık beşiği. Uzun ince Kızıl Deniz’in kıyıdaşı, orada, Suudi Arabistan, Yemen, Cibuti ve Sudan’ın, Akdeniz’de Gazze, İsrail ve Libya’nın, Akabe’de Ürdün’ün komşusu.

Coğrafi, kültürel ve siyasi olarak Kıbrıs ve Yunanistan’a yakın. Arap ülkelerine siyasi yakınlığı farklı zaman ve çıkarlara göre yakın veya uzak. Aslında kendini diğer Arap ülkelerinden de farklı gören Mısır’ın Arap Birliği hülyası, 1958 de Suriye ve Yemen ile birlikte kurduğu Birleşik Arap Cumhuriyetinin 1961 de Suriye’nin ayrılması, 1971 de de Yemen ile iplerin kopması ile hüsrana uğradı. Ekonomik olarak ise birbirine alıp satacak bir şeyi olmayan ülkelerin ekonomik yakınlığı ne kadar olabilirse Mısır’ın da Arap dünyası ile ekonomik ilişkileri o kadar yakın, ama bir o kadar da yalın. Sadece petrol krizleri sırasında zenginleşen körfez ülkelerinin oluşturduğu varlık fonları Mısır’a zaman zaman Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri yardım ve sermayesine erişim imkânı verdi. Ancak 2011 Arap Baharından sonra gelen mali desteklerin,  Müslüman Kardeşler veya Selefi İslam odaklarını beslediği iddiaları, Mısır’ın özellikle Katar ile olan ilişkilerini askıya almasına neden oldu.

İsrail’e Daha Yakın, Türkiye’ye Daha Uzak ve Kuşkulu Tutum

1948 den 1978 e kadar geçen otuz yılda, sürekli İsrail ile savaşan Mısır, 1978 de imzalanan Camp David Anlaşmasından bu yana ABD nin siyasi patronajı ve her yıl Mısır’a verdiği koşullu resmi dış yardım sayesinde İsrail ile barış içinde. Artık şimdi iki ülke ortak doğal gaz çıkarları, tesis edilen Deniz Yetki Alanları(DYA) nedeni ile ekonomik, ortak sorun Gazze tünelleri ve Sina yarımadasındaki radikal İslami terör nedeni ile siyasi olarak yakın. Diğer taraftan zaten İran tehdidi ve ABD nin İran’a karşı takındığı ‘şeytanlaştırıcı’ tavır,  Mısır ve Suudi Arabistan’ı[1] birbirine ve ayrıca her ikisini de İsrail ile uzlaşmaya daha fazla ikna etti. Ayrıca Mısır’ın Türkiye ile arası açıldıkça İsrail ile olan yakınlığı da artıyor sanki.

1952 devriminden sonra saltanatı tasfiye ederek Cumhuriyet ilan eden Mısır’da devrimci kadroların benzer deneyimlerden geçen Türkiye’den yararlanma çabası hiç olmadı. Bunda tarihin etkisini azımsamamak gerekir. Ancak, çiçeği burnunda NATO üyesi Türkiye’nin 1956 Süveyş krizi sırasında, Mısır yerine Batı ittifakından yana olması da iki ülke arasında bir yakınlaşmayı engelledi. Görevi o tarihte devralan Nasır’ın Türkiye ile ilişkileri geliştirme çabasının olmaması aynı zamanda Türkiye’nin Bağdat paktı üyesi olması ve İsrail’i desteklemesiydi.1950 li yılların sonu ve 1960 lı yıllarda,Birleşik Arap Cumhuriyetinin kuruluşu sırasında Mısır’ın Suriye’nin Türkiye sınırına askeri yığınak yapması, Türkiye-Mısır ilişkilerini ciddi bir şekilde sarstı. Yine aynı dönemde Nasır’ın en önemli adımlarından biri olan millileştirmeden Mısır’daki Türk mülkleri de nasibini aldı, gergin ilişkiler, imparatorluk döneminde Mısır’da edinilmiş mülklerle ilgili sıkıntılar yüzünden de devam etti.

Aslında ekonomik olarak daha iyi işbirliği yapabilecek iki ülkeye bir şans kapısı, Türkiye’nin 1996 da AB Gümrük Birliğine girmesi ile açılmış olsa bile, Türkiye –Mısır serbest ticaret anlaşmasının imzalanması 2005 yılına kadar mümkün olmadı. Bu tarihten sonra geçen zaman içinde, hem ikili ticarette, hem karşılıklı yatırımlarda bir kıpırdanma olsa bile, ne serbest ticaret anlaşması[2] ve Mısır’ın aynı zamanda AB Yeni Komşuluk Politikasındaki rolü, ne de Mısır’daki Türk yatırımları kayda değer bir ilişki gelişmesi etkisi yaratmadı. Kaldı ki 2005 yılında Mısır hükumetinin, TPAO na ait TIPC (Turkish International Petroleum Company) ye daha önce verdiği Batı Çölünde petrol arama lisanslarını iptal etmesi de ilişkilere birkaç adım geri adım attırdı.

İlişkilerdeki Kırılmada İdeolojik Faktörler ve Bölgesel Güç Rekabeti

Arap Baharı ile esen demokratikleşme rüzgârları 2011 sonu yaklaşırken Türkiye-Mısır ilişkilerine olumlu ivme kazandıracak bazı gelişmelere, ziyaretlere sahne olduysa da zaman içinde benimsenen bazı söylemler, yapılan sert çıkışlar, Mısır’a ders verme çabasındaki yüksekten bakan tavırlar ilişkilere olumsuz yansıdı. Ayrıca Türkiye’nin Mısır’a yaklaşımında gizli bir gündem olduğu kuşkuları iki ülke arasını soğutmaya yetti. Kaldı ki 2013 yılından itibaren Türkiye’nin Müslüman Kardeşler ve Muhammed Mursi yanlılığı tercihini açıklamaktan kaçınmaması, Mısır’ da İslami radikalleşmeyi, hem ülkenin modernleşmesine, hem de İsrail ile barışa karşı bir tehdit olarak gören, AB, ABD ve Mısır Askeri çevreleri tarafından endişe ile izlendi. O boyuttaki, 2017 de Mısır yönetimini İsrail ile işbirliği yapmakla itham eden Türkiye’nin söylem saldırısı, aynı yılın yaz aylarında Mısır hükumetinin, Uluslararası Ermeni Soykırım belgesini benimsediğini açıklaması ile karşılık buldu. Açıkçası zaten iyi gitmeyen Türkiye-Mısır ilişkileri ideolojik tercih ve kuşkuların seline kapıldı. 2014 yılından itibaren Türkiye’nin doğrudan Başkan El Sisi’yi hedef alan ithamları ve Türkiye’ye karşı söylense hakaret davalarına konu olabilecek açıklamaları, ilişkileri yüksek gerilim hattına döndürdü. Türkiye’nin 2015 yılından itibaren Suriye iç savaşına müdahalesi de, Mısır’da Türkiye’nin Arap dünyası ile ilgili tarihten gelen hevesleri olduğu iddialarını güçlendirdi. Bu da Arap dünyasının bu liderlik iddiası olan ülkesinde infial yaratmaya yetti.

Sıcak Savaşın Şüyuu Vukuundan Beter

Türkiye’nin Suriye müdahalesi Türkiye ve Mısır ilişkilerinde giderek daha fazla ağırlığını hissettirirken, Libya müdahalesi, Doğu Akdeniz manevraları ve nihayet Trablus Hükümeti ile imzaladığı 2019 tarihli DYAA Mısır açısından içine sindirilmesi kolay olmayan gelişmeler oldu. Sınır komşusu Libya’nın değerini şimdi daha iyi takdir eden Mısır, özellikle Libya’daki stratejik hava üssünün ve bazı ikmal merkezlerinin Trablus güçleri eline geçmesinden sonra, Türkiye’ye karşı olan tutumunu iyice sertleştirdi. Bir taraftan Tobruk yönetimine olan desteğini arttırırken, Libya’dan gelebilecek radikal İslami bir terör dalgasına karşı, Türkiye destekli Trablus yönetimine karşı kırmızı çizgiler açıkladı.  El Sisi, söylem savaşına bir de Türkiye ile girmekten çekinmeyeceği sıcak çatışma ve savaş ihtimalini de böylece gündeme soktu. Suriye’ye de sınırlı sayıda da olsa askeri yığınak yapmaktan çekinmeyen Mısır’ın, bu tehditleri söylemde ve dozunda bırakması önemli. Ancak Türkiye ile işbirliğinden çok rekabeti tercih eden Mısır, sıcak çatışmaların vekâlet ile yapıldığı bir coğrafyada, Türkiye’nin de benimsediği bu yöntemi, Türkiye’ye karşı, kendi vekillerini(proxi) kullanarak cevap vermekten çekinmeyeceğine eminim.

Savaş, Mısır’a ve Türkiye’ye denizde, karada, nerede olursa olsun sadece büyük zarar verir. Karşılıklı savaş naraları ise her iki taraf için de,kendi halklarına yaptıkları güç gösterisi ve gündem değiştirme aracı olarak büyük ölçüde kişisel egoyu beslemekte. Sert söylemleri daha da tırmandırmanın gerçek maliyeti, iki ülke arasında derinleştirilen uçurum. Şimdi hem Mısır, hem de Türkiye barışa kapı aralamak için gereğini yapmalı. Eğer Mısır Libya’da tarafları uzlaştırma çabasında ise Türkiye buna engel olmamalı. Mısır da artık Libya ile bir DYAA imzalamalı ki bu savaş yorgunu ülkenin haklarını gözettiği anlaşılsın.

 

 

[1]El Sisi’nin 2016 yılında, Akabe’nin kuzeyindeki Tiran ve Senafir adalarını Suudi Arabistan’a devir etmesi, iki ülke arasında yeni bir milat başlattı. Ayrıca 2018 de Suudiler Mısır’a Sina Yarımadasının güneyinde kurulacak olan Mega şehir için 10 milyar dolar veöngörülen 20 yeni projenin her biri için 1,84 milyar dolar vaad etti.

[2] Mısır Türkiye’ye 2019 yılında 1.74 milyar dolarlık ihracat yapmış olup Türkiye’nin aynı yıl Mısır’a ihracatı 2.52 milyar dolar olmuştur. Halen Mısır’da 540 Türk firmasıolup, toplam Türkiye yatırımları 2020 itibarı ile 2.2 milyardır. Bknzhttps://www.middleeasteye.net/news/arabic-press-review-uae-ramps-investments-egypt-spite-turkey

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display