< < İsrail-Yunanistan Yakınlaşması


İsrail-Yunanistan Yakınlaşması

Yazan  05 Nisan 2011
İsrail basınında, Yunanistan'la yakınlaşma İsrail’in geçmişin etkisinden kurtulması ve Türkiye ile yakınlığını yitirmesine bağlanmaktadır.

"Nations have no permanent friends or allies, they only have permanent interests" - "Milletlerin daimi dost veya müttefikleri değil, sadece daimi çıkarları vardır"

Lord Palmerston (1784-1865), İngiltere Başbakanı

Ekonomik kriz nedeniyle zor günler geçiren Yunanistan son dönemde dış politika alanında "sakin" bir tutum izlemekte. Papandreu hükümeti, krizle mücadeleye odaklanmış durumda. Bu "durağan" dış politika ortamının göze çarpan tek noktası Yunan hükümetinin "İsrail açılımı" diyebiliriz.

Yunanistan-İsrail ilişkilerinin tarihsel gelişimine baktığımızda, iki ülke arasında geçmişte çok büyük sorunlar yaşanmamış olsa da, günümüzdeki gibi bir yakınlaşmanın da sözkonusu olmadığını görmekteyiz. Yunanistan, 1948 yılında kurulan İsrail Devletini ancak 1992 yılında tanımıştır. Bu durum, Yunanistan'da "genetik" olarak nitelendirilebilecek Yahudi karşıtlığı ve Atina'nın Arap-İsrail ihtilafı çerçevesinde uzun yıllardan beri sürdürdüğü Arap/Filistin yanlısı tutumundan kaynaklanmıştır. Bunun yanısıra, Hz. İsa'nın Yahudiler tarafından öldürüldüğüne inanan Ortodoks Yunanlar her zaman Yahudi ve İsrail karşıtı bir tavır takınmışlardır. İki ülke ilişkilerinin gelişmemesinin bir sebebi de Yunan Kilisesidir. Bir süre önce İslam'a hakaret eden Yunanistan Pire Metropoliti Serafim, aynı günlerde Yahudilik hakkında da ağır açıklamalar yapmıştır. Serafim, dünyadaki ekonomik krizden Yahudileri sorumlu tutmuş ve Nazi Almanyasının yapmış olduğu Yahudi soykırımını onaylar mahiyette sözler sarfetmişti[1].

İsrail Yunanistan Yakınlaşması

İsrail, Yunanistan ile yakınlaşmasında Türkiye seçeneğini de bir koz olarak kullanmaktadır. Yunanistan ve Türkiye arasında özellikle de Kıbrıs meselesinde yaşanan gerginlikler, Erdoğan ve Papandreu'nun karşılıklı iyi niyet ifadelerinin ardından nispeten daha az gerginlikte seyretmektedir. Ancak, Yunanistan Türkiye'nin genel olarak bölgede uyguladığı dış politikadan özel olarak İsrail politikasından, üstlenmeye çalıştığı liderlik pozisyonundan ve ülke içinde güçlenen İslamcı düşünceden endişe duymaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında, 31 Mayıs 2010 Mavi Marmara baskınının hemen sonrasında Yunan ve İsrail Başbakanları arasında gerçekleşen ikili görüşmelerin gidişatını tahmin etmek çok da zor sayılmaz. Türkiye kozunu iyi kullanan Netanyahu, 2010 Şubat ayında gerçekleşen ikili görüşmede[2] Yunanistan'ı son dönemlerde yakınlaşan İran-Türkiye ilişkileri ile ilgili olarak uyarmıştır. İran'ın nükleer bir güç haline gelmesinin bölgede nükleer yayılmayı arttıracağını, Türkiye'nin de nükleer arayış içinde olduğunu dolayısıyla bunun Yunanistan tarafından ciddiye alınması gereken bir tehdit olduğundan bahsetmiştir.

Yunanistan ve İsrail arasındaki bu yakınlaşma süreci, Türk- İsrail ilişkilerinin İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik "Dökme Kurşun" operasyonu, "Davos Krizi" ve son olarak İsrail'in "Mavi Marmara" saldırısı neticesinde kopma noktasına gelmesiyle ivme kazanmıştır. Yunan Dışişleri Bakanı Dimitris Droutsas yaptığı açıklamalarla bu yöndeki eleştirilere karşı çıksa da, Yunan dış politikasının geleneksel politikalarından birinin Türkiye'nin zemin kaybettiği her alanda bir adım ileriye gitme çabası içinde olduğu unutulmamalıdır. Bunun yanısıra, son olarak Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya uzanan coğrafyada yaşanan gelişmeler de esasen altyapısı hazır olan Yunanistan-İsrail yakınlaşmasını desteklemiştir. Yunanistan-İsrail yakınlaşmasında tabii ki ortak çıkarlar sözkonusudur. Borç batağındaki Yunanistan, bu yakınlaşma sayesinde İsrail'den ekonomik bir fayda elde etmeyi umarken, İsrail bölgesindeki "tek dostu" olan Türkiye'yi kaybettikten sonra kendine yeni müttefik arayışına girmiştir.

İki ülke arasındaki ilişkiler, Başbakanların karşılıklı ziyaretleriyle taçlandırılmıştır. Papandreu 22 Temmuz 2010 tarihinde İsrail'i ziyaret etmiştir. Bu ziyaret, 1992 yılında İsrail'i tanıyarak bu ülkeyi ziyaret eden ilk Yunan Başbakanı olan Konstantinos Mitsotakis'ten sonra Yunanistan'dan İsrail'e Başbakan düzeyinde gerçekleştirilen ikinci ziyarettir. Papandreu, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Başbakan Benyamin Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile görüşmüştür. Görüşmenin dikkat çeken bir tarafı da 31 Mayıs'ta gerçekleşen Mavi Marmara baskını ve gerilen Türkiye-İsrail ilişkileri üzerine yapılmış olmasıdır. Yunanistan İsrail'in Gazze ablukasını eleştirmiş ve Filistin halkına yardım için hareket eden gemilerin kendi limanını kullanmasına müsade etmiştir. Bu konuda Yunanistan ile sıkı bir diyalog içine giren İsrail, gemilerin hareketini engelleme, geciktirme ve ablukayı kırma girişimlerine son vermeleri için çağrılarda bulunmuştur. Uluslararası kamuoyundan gelen baskılar üzerine sivil ihtiyaçlara yönelik abluka zayıflatılmıştır. Öte yandan, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da 16 Ağustos 2010 tarihinde Yunanistan'a iade-i ziyarette bulunmuştur. Netanyahu'nun sözkonusu ziyareti ise, bir İsrail başbakanının Yunanistan'a gerçekleştirdiği ilk ziyaret olma özelliğini taşımaktadır.

İşbirliği Alanları

Yunanistan ve İsrail'in öncelikli olarak işbirliği yapmayı düşündükleri alanlar savunma, enerji ve turizmdir. İsrail'in askeri tatbikatlara büyük önem verdiği bilinmektedir.

İsrail-Yunanistan askeri işbirliği sorunsuz bir şekilde devam etmektedir. İsrail Hava Kuvvetleri'nin sadece geçen sene Yunanistan ile 4 adet askeri tatbikat gerçekleştirildiği ve silah anlaşmalarının yapıldığı haberleri basına yansımıştır. En son gerçekleştirilen tatbikatta savaş jetleri ve saldırı helikopterleri de konuşlandırılmıştır. Daha önce İtalya ile de benzer tatbikatlar yapan İsrail'in Akdeniz'de bir ortak daha bulmuş olması Türkiye açısından pek de iç açıcı bir gelişme değildir. İsrail hava sahasının dar ve tehlikeli oluşu, eğitim uçuşlarını ve tatbikatların farklı hava sahalarında sürdürülmeleri zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. Geçen seneye kadar Türk hava sahasını sorunsuz bir şekilde kullanabilen İsrail Hava Kuvvetleri Konya'da 2001 yılından bu yana her yıl düzenlenen "Anadolu Kartalı" tatbikatını gerçekleştiriyorlardı ancak Mavi Marmara baskınının ardından kendine yeni partnerler aramaya başlamıştır. İşte tam bu noktada Yunanistan ile yakınlaşmalar başlamıştır. 2008 yılında gerçekleşen en geniş kapsamlı hava tatbikatına katılan İsrail savaş uçakları yaklaşık 1900 kilometrelik bir menzile ulaşmışlardır. Bu da İsrail'in İran'da tehdit olarak gördüğü nükleer tesisleri vurabilecek bir mesafedir. Yani 2008'de böyle bir menzile ulaşmak aslında bir nevi mesaj içeriği de taşımaktadır. Bunun yanı sıra İsrail, Rusya'nın İran'a satmayı taahhüt ettiği Rus yapımı S-300 uçaksavar sistemini de Yunanistan sayesinde tecrübe etme fırsatı bulmuştur. Bu da muhtemel bir İran savaşında İsrail'in elini güçlendirecek önemli bir gelişme olarak sayılabilir. İsrail ve bir grup Amerikalı, tatbikatın ileriye dönük faydalarını dile getirilmese de Yunanlı yetkililer bu işbirliğinin hiçbir düşmanca niyet içermediği açıklamasını özellikle yinelemiştir. İki ülke arasındaki tek askeri tatbikat bu olmamıştır elbette ancak 31 Mayıs olayları sonrasında Yunanistan tepki çekmemek adına "Minoas 2010" ortak hava tatbikatına ara vermiş ancak diğer taraftan diplomatik ve ekonomik ilişkileri ilerletmek için girişimlerde bulunmuştur. Yunanistan'ın İsrail'den 100 milyar dolar değerinde silah alımı yapması sözkonusudur. İsrail, hava sahasından faydalandığı Yunanistan'dan ekonomik kazanç sağlama girişimlerini sürdürmektedir. İki ülke başbakanları ve dış işleri bakanlarının ilkleri tecrübe ederek karşılıklı ziyaretlerde bulunması bunun önemli bir göstergedir. Temmuz ayında İsrail'e düzenlenen gezide Barış Görüşmelerine arabuluculuk yapma teklifinde bulunan Yunan Başbakanı Papandreu'nun ardından Netanyahu iade-i ziyarette bulunmuştur. 15 yıl aradan sonra Dış İşleri bakanları seviyesinde görüşmeler gerçekleştiren iki ülke, ilişkilerini askeri, ekonomik, ticari ve turizm alanlarında ilerletme kararı almışlardır. Bu çerçevede bakanlar düzeyinde ortak komisyon kurulması kararlaştırılmıştır[3].

2010 sonlarına doğru İsrail'de meydana gelen yangın felaketi sonrasında Yunanistan bir adım atarak bölgede meydana gelebilecek muhtemel felaketlere müdahale için ortak bir grup kurulmasını teklif etmiştir. Ülkeler ilişkilerini bununla da sınırlamayıp enerji, çevre ve teknoloji alanlarında da işbirliği içeisine girmek üzere prensipte anlaşmaya varmışlardır. Geçen sene imzalanan havacılık anlaşması da 1952 yılından beri yapılan ilk anlaşma özelliğini taşımaktadır[4]. Anlaşmaya göre ülkeler arasındaki seferlerin sayısı 21'e ulaşacaktır. Yunan Dışişleri Bakanının İsrail ziyareti sırasında imzalanan anlaşma aslında iki ülke arasındaki yakınlaşmanın önemli göstergelerinden biri olarak yorumlanmaktadır. İsrail basınına göre, Yunanistan ile arasındaki bu yakınlaşma genel olarak İsrail'in geçmişin etkisinden kurtulması ve Türkiye ile eski yakınlığını yitirmesine bağlanmaktadır.

Turizm alanında yapılması öngörülen işbirliği çalışmalarına gelince; İsrail'in Atina Büyükelçisi'nin yaptığı açıklamalara göre, 2010 yılında 250.000 İsrailli turist Yunanistan'ı ziyaret etmiş olup, bir önceki yıla göre %200 artış gözlemlenmştir. Bu sayının bu yıl 500.000 olması öngörülmektedir. Yunanistan'dan da İsrail'e özellikle inanç turizmi ve tıbbi tedavi gibi konular için çok sayıda turist beklenmektedir. 2007 yılında 500.000'i aşkın İsrailli turist Türkiye'yi ziyaret etmişti. Bu durum tabiatıyla bölgede kendilerini gerçek anlamda güvende hissettikleri için İsraillilerin Türkiye'yi tercih etmesi sonucunu doğurmaktaydı. Ancak, Türkiye ile gerilen ilişkiler, İsrail'lilerin tatil mekanı tercihlerini de etkilemiştir. İsrailli turistlerin şimdi Yunanistan ve GKRY gibi ülkelere yöneldikleri görülmektedir.

İşbirliği yapılması planlanan bir diğer alan ise İsrail'den yeni teknolojilerin paylaşımıdır. Sözkonusu teknolojilerden tarımda ve su kaynaklarından faydalanma konusunda yararlanıldığı ifade edilmektedir.

İsrail-GKRY İşbirliği

Bölgede yalnızlaşmaya başlayan İsrail, Yunanistan'ın yanısıra GKRY ile de yakın ilişkiler kurma gayreti içerisine girmiştir. Bu bağlamda değinilmesi gereken en önemli husus, GKRY'nin Suriye, Lübnan, Mısır gibi ülkelerin yanısıra, zamanında İsrail'e de önermiş olduğu Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının tespit edilmesine yönelik Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Anlaşmasıdır.

Özellikle 1990'lı yılların başından itibaren sürekli gelişme eğilimi arzeden Türkiye-İsrail ilişkileri çerçevesinde İsrail, Kıbrıs konusunda Türkiye'yi karşısına almayacak bir muğlak bir "orta-yol" izleyegelmiştir. Bu bağlamda, İsrail, GKRY'nin tüm itirazlarına karşın İsrailli yatırımcıların KKTC'deki başta turizm alanındaki faaliyetleri ve İsrailli turistlerin, kendi ülkelerinde yasak olduğu cihetle, kumarhane turizmi dolayısıyla KKTC'ye seyahatleri konusunda engelleyici bir tutum sergilememiş ve Tel Aviv'de bir KKTC Temsilciliği açılmasına onay vermiştir.

İşte bu durum çerçevesinde İsrail, Türkiye'nin tepkisine neden olmamak mülahazasıyla GKRY tarafından önerilen Yunanistan, İsrail ve GKRY'nin Orta ve Doğu Akdeniz bölgesi içinde Adriyatik'ten başlayıp Doğu Akdeniz'in sonu olan İsrail sahillerine kadar uzanan Münhasır Ekonomik Bölge kurulmasına ilişkin[5] anlaşmayı sonuçlandırmaya yönelik herhangi bir adım atmamıştır. Ta ki Türkiye-İsrail ilişkilerinin "Dökme Kurşun Operasyonu, "Davos Krizi" ve son olarak "Mavi Marmara" saldırısından sonra kopma noktasına gelmesine kadar. Yaşanan kriz sonrasında İsrail'in GKRY'yle 17 Aralık 2010 tarihinde Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasını imzaladığını görmekteyiz. Türkiye, böyle bir anlaşmanın Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını yok saymak anlamına geleceği ve Kıbrıs müzakerelerini olumsuz etkileyeceği ve Doğu Akdeniz'de barış ve istikrara katkı sağlamayacağını vurgulamış, ancak, yapılan sert açıklama herhangi bir sonuç doğurmamıştır[6]. Türkiye'nin, MEB Anlaşması çerçevesinde herhangi bir hak iddiasının bulunmadığının ve konuya Kıbrıs'ta devam eden müzakere sürecinin selameti ve Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatleri bağlamında yaklaştığının bu noktada belirtilmesi uygun olacaktır. Bu gelişmeler ışığında, GKRY Başkanı Dimitris Hristofyas'ın tam da şu sıralar İsrail'i ziyaret ediyor olması dikkat çekicidir[7]. Başkan'ın kendi deyimi ile "tarihi" olan bu ziyaretinin, bozulan Türkiye-İsrail ilişkilerinin sonrasına gelmiş olması aynı zamanda bölgede değişmekte olan güç dengelerinin de göstergesidir.

Enerji alanında İsrail'in kendi kıta sahanlığı içerisinde geniş bir alanda doğal gaz rezervi bulmuş olması ve bunu bir şekilde Avrupaya taşımak istemesi de önemli bi gelişmedir. Mevcut durum incelendiğinde Türkiye ile gerilen ilişkileri nedeni ile İsrail bu gazı Yunanistan üzerinden Avrupa'ya ulaştırmayı planlamaktadır. Bu da Doğu Akdeniz'in etkili bir şekilde kullanılması anlamına gelir. GKRY ve Yunanistan'dan gelebilecek taleplerin göz ardı edilmesi İsrail'in enerji ile ilgili gelecek planlarını olumsuz etkileyeceğinden, bölgede Türkiye ve KKTC aleyhinde senaryoların planlanıyor olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Papandreou'nun "Arabuluculuk" Arzusu

Dış politika kariyerinde Orta Doğu sorununda "arabuluculuk" rolünü üstlenmek isteyen Papandreou'nun İsrail'le yakınlaşmayı bu hedefi için bir fırsat olarak görmüş olması muhtemeldir. Böyle bir arabuluculuk girişiminin başarıyla sonuçlanması hem Papandreou açısından büyük bir başarı olacak, hem uluslararası alanda gururu yerler altına alınmış olan Yunan vatandaşlarının bir nebze de olsa morali düzelecektir.

Bu noktada AKP hükümeti ile birlikte Türkiye'nin "Arap Sokağında" rol modellik üstlenme Ortadoğu'da arabuluculuk girişimleri akıllara gelecektir. İran'ın nükleer yapılanması sebebiyle Batı ile arabuluculuk girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Türkiye, zamanında İsail ve Suriye arasında da arabuluculuk girişiminde bulunmuş ancak 2008 Gazze saldırısı ve sonrasında yaşanan Davos Krizi ile görüşmeler kesilmiştir. Hatta, İsrail'in radikal Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, görevde kaldığı sürece Suriye ile barış görüşmelerinde Türkiye'nin arabuluculuğunun mümkün olamayacağını dile getirmiştir[8]. Yine de son zamanlarda daha ılımlı akademisyenler ve politikacılar tarafından müzakerelerde Türkiye adı geçmeye başlamıştır. Ancak, arabulucu olacak ülkenin her iki tarafla da iyi ilişkiler içinde olması gerektiği unutulmamalıdır. Görüşmeler ister dolaylı ister direk olsun, ilişkiler arabulucu ülkenin katkıları ve çabaları ile şekillenecektir. Mevcut durumda Türkiye'nin Ortadoğu'da bu kartı oynaması zordur. Bu da Yunanistan'ın "Ortadoğu açılımını" kolaylaştıran bir etkidir.

İsrail'le yakınlaşma politikası nedeniyle Papandreou hükümeti yıllardır hiçbir işe yaramayan Arap yanlısı politikaları bırakıp gerçekçi bir tutum sergilediğini söyleyenler tarafından alkışlanırken, bazıları tarafından sosyalist PASOK'un İsrail gibi bir ülkeyle işbirliği içinde olması nedeniyle sert eleştirilere maruz kalmaktadır. Papandreou'nun bu yakınlaşma çabalarını eleştiren kesimler, ABD menşeli olduğu söylenen sözkonusu İsrail-Yunanistan yakınlaşmasının ülkeyi zor duruma sokacağını, zira İsrail'in kendi çıkarları için Yunanistan'ı kullandığını ifade etmekte ve bu sürecin sonunda Yunanistan'ın Arap dünyası ve Türkiye olan ilişkilerinin zarar göreceğini ifade ediyorlar.

Yahudi Lobisi

Papandreou, elbette ki İsrail'in ekonomik olarak Yunanistan'a destek olmasını beklemektedir. Öte yandan, Yahudi lobisinin de desteğini beklemektedir. Bu, hiç de yersiz bir beklenti değildir. Zira, Yunanistan, Yahudi lobisinin desteğini almayı da başarmış bulunmaktadır. Örneğin, 2010 yılında Yunan lobisi ABD Kongresi'nde Yahudi örgütlerinin yardımıyla Türkiye'den, KKTC'de Kıbrıs Rumlarına ait kültürel mirasa ve dini alanların korunmasına ilişkin bir oylamanın geçmesini sağlamayı başarmıştır.

ABD'nin önemli Yahudi kuruluşlarından Conference of Presidents'tan 60 temsilci Papandreou'nun daveti üzerine Yunanistan'a giderek, çeşitli görüşmeler yapmıştır. Yunanistan Yahudi işadamlarının ülkeye yatırım yapması yönünde çaba harcamaktadır[9].

Yunanistan'da pek çok kişinin iki ülke ilişkilerinin ciddiyeti ve kalıcılığı yolunda şüpheleri mevcut. Yunanistan'daki genel kanı bu yakınlaşmaya dikkatli yaklaşılması ve gerek Türkiye gerek Arap ülkeleriyle sıkıntı yaşanabilecek bir durum oluşturmaktan kaçınılması gerektiği yolundadır. Bunun yanısıra, İsrail'in uzun yıllardır Filistin halkına yakınlık duyan sıradan bir Yunanın sempatisini kazanması zor gözükse de, ülkeler için önemli olanın kendi çıkarları olduğu unutulmamalıdır. Bu noktada Türkiye'ye düşen, Yunanistan-İsrail ilişkilerinin gidişatını yakından izlemek ve ona göre bir tavır takınmaktır.


[1] "Yunan Metropolit İslam'a Kin Kustu", http://www.haberler.com/yunan-metropolit-islam-a-kin-kustu-2464810-haberi, 9 Ocak 2011

[2] Haaretz, "U.S. Jewish leaders make first official visit to Greece", 9 Şubat 2011

[3] VOANews, "İsrail-Yunanistan Yakınlaşması", 12 Ocak 2011

[4] Haaretz, "Israel, Greece sign aviation pact, first treaty in 60 years", 19 Ekim 2010

[5] Ata Atun, "İsrail-Yunanistan Yakınlaşması", 8 Şubat 2011

[6] T.C. Dışişleri Bakanlığı "No: 288, İsrail ile GKRY arasında imzalanan MEB Anlaşması Hakkında" http://www.mfa.gov.tr/no_-288_-21aralik-2010_-israil-ile-gkry-arasinda-imzalanan-meb-anlasmasi-hk_.tr.mfa, 21 Aralık 2010

[7] Avirama Golan, "Friends on the East-West Seam", 11 Mart 2011

[8] Hurriyet, "Ben varken Türkiye Arabulucu Olamaz", 29 Aralık 2009

[9]Haber7 İnternet Sitesi, "Yahudi Lobisi Atina'da Toplanıyor", http://www.haber7.com/haber/20110123/Yahudi-lobisi-Atinada-toplaniyor.php, 23 Ocak 2011

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display