2008 Krizi Tekrarlanacak Mı?

Yazan  10 Aralık 2013

2008 yılında Amerika’da yaşanan ekonomik krizin tekrarlanacağına dair söylentiler uzun zamandır gündemde yer almaktadır. FED’in eski başkanı Alan Greenspan, Alman Welt am Sonntag gazetesine verdiği röportajda bu söylentileri destekler nitelikte bir açıklama yapmış, böylelikle konu daha da çarpıcı bir boyut kazanmıştır. Peki, Greenspan’ın bu düşüncesinin dayanağı ne olabilir?

 

Greenspan’in açıklamasının temelini anlayabilmek için öncelikle 2008 krizini hatırlamakta fayda vardır.2008 krizi Amerikan mortgage piyasasındaki sorunlardan patlak vermişti.Freedie Mac, Fannie Mae gibi mortgage kurumları tarafından yatırım bankalarına (Goldman Sachs, Lehman Brothers, Bear Stearns vb.) satılan mortgage kredileri, diğer tüketici kredileriyle birleştirilerek ‘teminatlı borç yükümlülükleri’ (collateralized debt obligations - CDO) adı altında yatırımcılara satılmıştı. CDO’lar kredi derecelendirme kurumları (Moody’s, Standard & Poor's, Fitch)tarafından değerlendirilmiş fakat yatırım bankalarıyla yakın ilişkilere sahip olan bu kurumlar, CDO’ların çoğunu kolaylıkla düşük risk grubuna almaktaydı. Sistemin bir gün çökeceğini öngöremeyen yatırım bankaları, daha da büyük kârlar elde etme amacıyla kredibilitesi zayıf olan kişilere bile mortgage kredisi vermeye başlamıştı. Tüketicilere verilen bu krediler konut bedellerinin tamamını, hatta değerlerinin daha fazlasını kapsıyordu. Yatırım bankaları, aynı zamanda, CDO’ların ileride yaratabileceği maddi zarar riskine karşı kendilerini sigorta şirketleri (AIG, MBIA, Ambac) tarafından sigortalatmışlardı.Sorunsuz işlediği varsayılan bu sistemde faizlerin yükselmesiyle birlikte, mortgage kredilerinin geri ödeme tutarları da oldukça yükselmişti. Bu yüksek meblağları ödemeye gücü yetmeyen kişilerin konutları icra yoluyla satılmaya başlanmış ve konut piyasasındaki arz fazlası nedeniyle konut değerlerinde ciddi düşüşler meydana gelmişti. Temelini mortgage kredilerinin oluşturduğu CDO’ların işleyişi de geri ödemelerde yaşanan sıkıntılar nedeniyle çöküşe geçmişti. Böylelikle, yakın zamana kadar kredi derecelendirme kurumları nezdinde olumlu nota sahip olan bu tahviller bir anda yüksek risk grubunda değerlendirilmeye başlanmıştı.Kısacası, yatırım bankaları başta olmak üzere finansal sistemdeki çoğu aktör, gereken önlemlerin alınmaması nedeniyle domino etkisi altında bir bir krize sürüklenmişti.

İlk büyük batış haberi, uluslararası yatırım bankası Bear Stearns’den gelmişti. Mart 2008’de iflasını açıklayan Bear Stearns’ı, FED’in desteğiyle JPMorgan Chase Bankası satın almış ve bu olayı da eylül ayında ABD yönetiminin mortgage kurumları olan Fannie Mae ve Freddie Mac'e el koyması izlemişti. Aynı ay içerisinde Lehman Brothers’in iflasıyla kriz daha da büyük bir boyuta ulaşmış, Lehman Brothers’in iflası sonrasında sigorta şirketi AIG’nin de batacağı endişesini taşıyan FED, acil para aktarımıyla şirket hisselerinin yüzde 80’ini denetimi altına almıştı. Yaşanan kayıpların büyüklüğünden ötürü bankalar artık kredi vermeye çekinir olmuş, piyasalarda likidite problemleri yaşanmaya başlamıştı. Bu nedenle, mortgage piyasasından meydana çıkan bu kriz, bir anda bir likidite krizine dönüşmüştü ve bu likidite krizi, küreselleşmenin bir sonucu olarak Avrupa başta olmak üzere tüm dünyaya yayılmıştı. Krizden göreli olarak az etkilenen Türkiye’nin bile 2008’in başından 2009’un ortalarına kadar geçen süre içinde ekonomisinin küçüldüğü görülmüştür. Krizin ülkemizdeki mortgage piyasasında direkt hissedilmemesinin nedenlerinden biri, Türkiye’de mortgage kredilerinin Amerika’daki gibi yüksek risk taşıyan tüketicilere verilmemesidir. Türkiye, 2001 bankacılık krizinde alması gereken dersleri almış ve özellikle konut kredisi konusunda temkinli davranmaya yaklaşık 10 sene önce başlamıştı. Bir diğer neden ise, Amerika’da konut bedellerinin tamamını, hatta yüzde 10 fazlasını kapsayan mortgage kredilerinin Türkiye’de BDDK kararıyla konut ekspertiz değerinin banka ortalamasında maksimum yüzde 75’ini karşılamasıdır. Son olarak, Türkiye’deki bankacılık sisteminin 2008 krizinden doğrudan etkilememesinin nedeni olarak, Amerika’daki gibi konut ipoteğine dayalı tahvil ihracının Türkiye’de yapılmamasını da gösterebiliriz.Özetle, yaşanan bu süreç dünya ekonomisinde Amerika’nın rolünü bir kez daha ortaya koymuş, Amerika’da patlak veren bir krizin dünya ekonomisini rahatlıkla etkileyebileceğini de göstermiştir.

 

Böyle büyük bir kriz tekrarlanabilir mi? FED’in eski başkanı Alan Greenspan, son dönemlerde verdiği bir röportajda 2008 krizinin tekrarlanıp tekrarlanmayacağı sorusuna “Kesinlikle. Sormaya bile gerek yok” şeklinde bir yanıt vermiştir. Greenspan gibi 2008 krizinin tekrarlanacağını düşünenler, bu görüşlerini ‘çift dipli resesyon’ (double-dip recession) kavramıyla desteklemektedirler. Bu kavramı anlayabilmek için de kısaca konjonktür dalgaları teorisinden bahsedelim. Ekonomide yaşanan genişleme ve daralma evrelerinin dönüşümlü olarak gösterilmesine konjonktür denmektedir. Konjonktür dönemi; daralma veya durgunluk (recession), dip (trough), canlanma veya genişleme (recovery) ve tepe (peak) olmak üzere dört aşamayı kapsar. Çift dipli resesyon kavramına göre, ilk resesyondan sonra kısa süreli bir ekonomik canlanma yaşanır fakat bu canlanma tepe noktasına erişemeden ekonomide ikinci bir resesyon meydana gelir.

Çift dipli resesyon kavramını baz alarak, Amerika’da yaşanacak olası bir ikinci krizi iki farklı boyutta inceleyebiliriz. Günümüz küresel ekonomisinin kırılganlığı gelecekteki resesyonun ilk göstergesidir. Bu kırılgan ekonomiyi; Amerika, Avrupa ve Asya’da artış gösteren kamu borç stokunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranında görmekteyiz. Euro Bölgesi’nde 2012’de yüzde 88.2 olan bu oran, 2013’te yüzde 92.2’ye çıkmıştır[1]. Amerika’da ise bu oran 2008 yılından sonra daha da artmış, günümüzde Amerika’da kişi başına düşen kamu borcunun Yunanistan, Portekiz, İtalya, İrlanda ve İspanya’ya göre daha fazla olduğu görülmektedir[2]. Bunun haricinde, Avrupa ülkelerinin çoğunda yaşanan ekonomik bunalım gün geçtikçe daha da kötüye gitmektedir. 2012 Ocak ayında yüzde 10.4 olan Euro Bölgesi işsizlik oranı, 2013 Ekim ayında yüzde 12.2’ye çıkmıştır. Böylelikle, Euro Bölgesi işsizlik oranı bu zamana kadar olan en yüksek değerine ulaşmıştır[3]. Çift dipli resesyonu destekleyici ikinci gösterge ise Amerika ekonomisinin son 10 yıl içinde gösterdiği düşüştür. Yapılan istatistikler, Amerika’da yaşayan her 5 yetişkinden 4’ünün hayatlarının bazı bölümlerinde işsizlikle mücadele ettiğini ve yoksulluk sınırına yakın yaşadığını göstermektedir. Aynı şekilde, zengin ve fakir arasındaki gelir farkının açılması ve iyi ücretli üretim-imalat iş kaybının artması da yapılan araştırmalar sonucunda görülmektedir[4].

 

Yukarıda bahsedilen konjonktür dalgaları teorisi, genellikle Clément Juglar’ın 7-11 yıllık orta vadeli döngü modelini temsil eder. Bu konuyla ilgili bir diğer görüş ise,ünlü Rusekonomist Nikolai Kondratiev’in uzun vadeliKondratieff dalgalarıteorisidir. Bu teori, Kondratiev’den sonra birçok ekonomist tarafından incelenmiştir. K-dalgaları olarak da bilinen Kondratieff dalgaları, yaklaşık olarak 45-60 yıllık dönemleri yansıtmaktadır. Dalgalar, teknolojik devrimler başlatan ve sonucunda önde gelen sanayi ve ticaret sektörleri oluşturan temel yeniliklerden/buluşlardan kaynaklanmaktadır.Kondratieff modelinde, hızlı ve nispeten yavaş ekonomik büyüme dönemleri; ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olmak üzere mevsimlerle adlandırılmaktadır.

Kondratiev 19. yüzyılda ilk üç K-dalgasını ortaya çıkarmış, Kondratiev’den sonra teoriyi ele alan ekonomistler ise dördüncü K-dalgasını keşfetmişlerdir. Yukarıdaki şekilde görüldüğü üzere, K-dalgalarında yaşanan kış dönemleri yaklaşık 20 yıl sürmektedir. Kış dönemleri, endüstriyel çöküşlere dikkat çekip Ar-Ge teşviklerine ve teknolojik yeniliklere gereksinim duyulduğunu belirtmektedir. Eğer dördüncü K-dalgasının kış döneminin 2000 yılında başladığını göz önünde bulundurursak, dönemin 2017-2020 yıllarında sona ereceği sonucunu öngörebiliriz. Şu anda bu dönemin yaklaşık olarak yarısında bulunmaktayız ve bu durum, daha önceki verilerden yapılan tahminler ışığında yakın bir zamanda küresel ekonominin daralma aşamasından dip aşamasına geçiyor olduğu anlamına gelmektedir[5].

 

Sonuç olarak, hem kısa vadeyi baz alan çift dipli resesyon kavramı hem de uzun vadeli bir döngü modeli olan Kondratieff dalgaları teorisi gösteriyor ki; 2008 krizi sonrası Amerika’da herhangi bir ekonomik iyileşme gerçekleşmemekte, hatta ikinci bir kriz hızla yaklaşmaktadır. Buna temel sebep ise; Amerika’nın yatırım yapmayan, fazla borç yükü olan ve savaş ekonomisiyle büyüyen bir ülke olmasıdır.

 

 


[2]Snyder, M., Debt levels are skyrocketing to extremely dangerous levels – How long can this possibly keep going?, 24.07.2013

URL:http://theeconomiccollapseblog.com/archives/debt-levels-are-skyrocketing-to-extremely-dangerous-levels-how-long-can-this-possibly-keep-going

[4] Yen, H., 4 in 5 in USA face near-poverty, no work, 17.09.2013

URL:http://www.usatoday.com/story/money/business/2013/07/28/americans-poverty-no-work/2594203/

Gizem Resmi

1989 yılında İzmir’de doğmuştur. 2012 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat Bölümünden yüksek onur öğrencisi olarak mezun olmuştur. Yüksek Lisans eğitimini Brüksel’de, ICHEC Brussels Management School, Uluslararası İşletme ve Yönetim alanında 2013 yılında dereceyle tamamlamıştır.  

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display