Küresel Terörün Geldiği Aşamayı Nasıl Okumalıyız?

Yazan  21 Ocak 2015

         Giriş

         Terör, küresel terör, terör örgütleri, devletlerin terörü kullandığı gibi kavramlar gittikçe insanların kafasını daha çok karıştırıyor ve aydınlar bile çıkmaza düşebiliyor. Terör; ister teröristler ister devlet tarafından yapılsın bir suçtur, siyasi amaçla insanları korkutmak, öldürmektir. Terörün tarihini insanlığın başlangıç dönemine kadar giden örnekleri ile açıklamamız mümkün ancak bugün anladığımız biçimi ile modern terör 1960’larda başladı. Önceleri ideolojik kapsamda yürütülen; terör, ayaklanma, gerilla harekâtı gibi faaliyetlere sonraları etnik (mikro milliyetçi) ve din odaklı terör çeşitleri eklendi. Son yıllarda çevre, nükleer, siber gibi yeni güvenlik konuları da terör çeşitlerine dâhil oldu. 1960’lardan 80’lere kadar teröristlerin taktiği genellikle birilerini rehin almak ve istekleri karşılanmadığında öldürme tehdidi üzerine kurulmuştu. Sonraki yıllarda bu taktik, doğrudan saldırılar ile öldürmeye kaydı. Küresel terör ise El Kaide ile birlikte 1990’lı yıllarda dini terör kapsamında ortaya çıktı. 11 Eylül 2001 saldırıları hem küresel terörün dünya gündemine oturmasının hem de uçağın silah olarak kullanılması ile yeni bir terör (kitlesel ölüm) taktiğinin doğuşunun dönüm noktası oldu. Bunlara, intihar bombacıları ve internetin terör örgütleri tarafından propaganda amaçlı kullanımı eklendi. Terör örgütleri geleneksel olarak vur-kaç taktiği içinde işlerini görüyorlardı ama IŞİD ile birlikte bu durum da değişti; artık toprak ele geçirip, ellerinde tutuyorlar ve rehin alan grupların acımasızca öldürülmesi ile ilgili video bantları yayınlıyorlar. El Kaide ile birlikte terör örgütlerinde hücre sistemi yerine ağ (şebeke) yapılanması başladı. Ülkelerde terör örgütlerindeki değişimler ile birlikte mücadele yöntemlerini sürekli yenilemek zorunda kaldılar. Bugün dünya üzerinde Kolombiya’daki FARC’tan, Kafkasya’da son dönemde artmaya başlayan İslamcı diğer yapılanmalara kadar pek çok (dini, ideolojik, çevreci, sol vb.) terör amaçlı faaliyet gösteren silahlı örgüt bulunmaktadır. Bunlar daha çok bölgesel ve ulusaşan terör kapsamında ele alınabilir. Bu makalede, küresel terör dâhilinde El Kaide ve bağlantılı terör örgütlerinin durumu ve mücadelede gelinen aşamayı ele alacağız.

         Radikal İslam ve terör..

         İslamcılığı: siyasal İslam (İslamcı parti ve hareketler), mezhep, cemaat ve tarikatlar gibi halk tabanı ve nihayet Radikal (silahlı) İslam olarak üç grupta toplamaktayız. İslamcı fikirlerin ortaya çıkışı onu emperyalist amaçları için kullanmak isteyen İngiltere’nin Hindistan’da Cemalettin Afgani ile kullandığı kuramlara kadar geri gider. Afgani daha sonra Türkiye’ye gelip, Osmanlının son döneminde de ülkemizde İngilizlere hizmet için İslamcı yapıları tetikledi. Ancak, modern İslamcılığın yükselişi son 40 yıldır ortaya çıkan bazı önemli jeopolitik olayların sonucu oldu. Bu olaylar içinde 1979’daki İran devrimi, 1980’lerdeki Afganistan’da Sovyetlere karşı mücahit savaşı, petrol fiyatlarındaki artış ve 11 Eylül saldırıları ve sonrası sayılabilir[1]. Afganistan’daki savaş devam ederken, Pakistan’da General Ziya ül Hak’ın İslamlaştırma politikası, 1980’lerde İslamcı güçlerin ve Deobandi’ler gibi katı Sünni İslamcı mezheplerin gelişmesine yol açtı. Deobandi’ler katı İslam anlayışını yaymak için Suudi Arabistan ve BAE’deki özel kişilerden büyük miktarlarda finansal yardım aldılar. Pakistan’ın kurucu babası Muhammed Ali Cinnah, yeni kurulan ülkede birleştirici bir güç olarak İslam fikrini desteklemişti. Pakistan’daki İslamcı gruplardan bazıları sosyal muhafazakârdır. Taliban’ın şiddet yöntemlerini ve İslamcı partilerin dini programlarını desteklememektedirler[2]. 2009 yılında, 60 Barelvi örgütünü ve Taliban’a karşı olan çeşitli İslam düşüncelerini bir araya getiren ve aşırıcılığa karşı dinsel kurallar yayınlayan Sünni İttihat Konseyi kuruldu. Ancak, daha sonra bu konseyin de pek ılımlı bir çizgisinin olmadığı görüldü.Pakistan hala küresel cihadın merkez üssüdür.Pakistan içinde bir El Kaide elemanının yakalanması çok ender bir durumdur ve genellikle 2008’den beri artan CIA drone saldırıları neticesi ölü olarak ele geçmektedirler.

         Küresel terör, 1981 yılından bugüne, savaşların olmadığı bölgelerde Sünni İslam içinde dört örtüşen dalga halinde gelişti. Şii terörist gruplar ise beş farklı çatışma ve iki farklı aktör tarafından oluşturuldu; İran özel kuvvetleri ve istihbarat servislerinden devlet ajanları ve Hizbullah eylemcileri. ABD’nin terör örgütleri listesindeki 83 örgütten 9’u İran tarafından desteklenenler olarak belirlenmiştir. Sünni ve Şii terörizm arasında altı temel fark vardır[3]. Sünni ve Şiilerin öncelikle teröre yaklaşım ve başvurma nedenleri farklıdır. Sünniler sürekli, orta-yüksek yoğunlukta faaliyet gösterir, savaşı imansız ve dönmelere karşı üst üste dalgalar halinde daimi bir durum olarak görürler. İsrail’e karşı devamlı ve açık uçlu saldırılar dışında Şii gruplar genellikle aralıklı terör dalgalarını, devlet ve örgütsel hedeflere karşı yaparlar. İkinci olarak Sünni ve Şii teröristler farklı şekilde eleman temin eder ve eylemlere hazırlanırlar. Şiiler, Sünnilerin aksine, daha çok İran elçilikleri, konsoloslukları ya da devlet-iş dünyası çevresinden doğrudan devlet desteği alır. Üçüncü olarak Sünniler içinde özellikle Selefiler terör eylemleri için çoğunlukla yurt dışındaki dindaşlarından destek alır. Dördüncü olarak Şii terörist gruplar daha çok suçsuz insanları takas yapma eğiliminde iken, Sünni terör örgütleri sık sık kaçırarak öldürürler. Beşinci fark Şii terör örgütleri Sünni terör gibi (özellikle Selefiler) çok sayıda ölümlü saldırı yerine siyasi amaçlı suikastlara eğilimlidir. Son olarak Sünni terör bir terör olayının etkisini artırmak için propagandaya başvururken, Şii teröristler propaganda konusuna çok önem vermezler.

         El Kaide, 1988 yılında Usame Bin Ladin tarafından kuruldu. Sovyetlerin Afganistan’ı işgali sonrası ABD ve S. Arabistan’ın desteği ile oluşturulan Afgan mücahitleri, Soğuk Savaş sonrası denetimsiz kalmıştı. El Kaide, böylece kendine İsrail’in yok olması ve Müslüman ülkelerde halifelik altında büyük bir devlet kurma hedefi belirledi. El Kaide terörünün bugüne kadar ki gelişimini dört dalga halinde özetleyebiliriz[4];

         - İlk dalga 1998’de Tanzanya ve Kenya’da ABD büyükelçiliklerine saldırılar ile başladı. Bunu 2000 yılında Yemen açıklarında ABD’nin USS Cole gemisinin bombalanması izledi. ABD, bu dönemde El Kaide’yi ciddiye almamış, Clinton birkaç cruise füzesi ile yetinmişti. Ancak, 11 Eylül 2001 saldırıları ile tarihin akışı değişti ve ABD’nin tepkisi El Kaide’nin yuvası olarak belirlenen Afganistan’ın işgali oldu.

         - İkinci dalgayı başlatan 2003’de Irak’ın işgali ile Batı oldu. El Kaide ise Kazablanka, Madrid, Londra ve diğer şehirlerde saldırılar ile cevap verdi. El Kaide, Sünni direniş ile birlikte Irak’ı ABD’ye dar etti ve 2006 yılına kadar müttefik savunması özel kuvvetler ve hava harekâtı ile sınırlı kaldı.

         - Üçüncü dalgada, 2007-2009 yılında Irak’ta El Kaide saldırıları zirve yaptı. Arap Yarımadası El Kaide’si ortaya çıktı. ABD’li Komutan Petraus’un Anbar Uyanışı adı verilen proje ile; 100 bin Sünni 400 milyon dolara ABD kuvvetlerinin yanında yer almaya ikna edilince, Irak’ta çatışmalar çok azaldı.

         - 2010 yılından itibaren El Kaide artık ‘dönme’ dediği diğer Müslüman ülkeleri de hedef almaya başladı. El Kaide bağlantılı terör örgütleri tüm kıtalarda görülürken, ülke El Kaideleri (homegrown) ortaya çıktı. ABD, 2011’de Usame Bin Ladin’i öldürerek cevap verse de, 2013’den itibaren El Kaide, küresel seferberlik ve çatışma stratejisine geçti.

         El Kaide teröründe son durum..

         El Kaide, Usame bin Ladin tarafından kurulduğundan beri zaten çok büyük bir örgüt değildi, gerçek üyeleri birkaç yüzden fazla olmamıştı.El Kaide, sistemlerin sistemi adı verilen küresel cihat için dünyanın her yerinde bağımsız olarak kurulmuş, bağlantılı grupların çekirdeğidir. Afgan-Pakistan sınırındaki bu çekirdek Ana Üs’tür. Afganistan ve Sudan’daki kamplarda on binlerce kişiyi eğittiler. Bu kişilerin arasından sadece bir kaçı çekirdek gruba alındı. Usame bin Ladin aynı zamanda İslam dünyasında yoldan çıkmış ülke liderlerine, ABD ile işbirliği yapanlara karşı da savaş açmıştı. Şu anda Ayman El Zevahiri tarafından yönetilen El Kaide, diğer örgütlerle iç içe geçmiş pek çok ağdan teşkil olduğundan içinde iz sürmek kolay değildir[5].El Kaide’nin küresel cihat doktrininin esasını; Müslüman toprakları işgal eden yabancı güçlerinin çıkarılmasına destek olmak, İsrail hedeflerine saldırmak, Müslümanların Avrupa’daki çıkarlarını savunmak ve Arap dünyasındaki baskıcı rejimlere karşı direniş olarak özetleyebiliriz. El Kaide’nin stratejisti Ayman El Zevahiri askeri stratejiyi şu şekilde belirlemişti[6]; en uygun zamanı beklemek, lideri öldürmek, yabancılarla işbirliği yapan sivilleri cezalandırmak. El Kaide’nin gelecek vizyonunu da belirleyen Zevahiri, başını ABD’nin çektiği inanmayanlara ve Müslümanların enerji kaynaklarına el koyanlara karşı büyük bir savaş için İslamcıların seferberliğini belirlemişti. Bugün El Kaide ne yok oldu ne de 11 Eylül 2001 gibi yeni bir saldırı peşindedir. Afganistan ile Pakistan arasında bir yerdeki çekirdek, kendi stratejisini uygulamaktadır. Büyük strateji inanmayanlara karşı topyekûn bir savaş için küresel seferberliğin kendi ideolojisini benimseyen bağlantılı (affiliated) grupların harekete geçirilmesidir. Bunun için yaygın bir propaganda ağı kurulmuş ve bölgesel stratejiler uygulanmaktadır. El Kaide’nin 20 yıllık stratejik planına göre[7];

         - 11 Eylül 2001, Uyanış; büyük savaşın başlaması ve cihadın ateşlenmesi.

         - 2002-2006 dönemi, gözlerin açılması ve Batı karşısında savunma dönemi idi.

         - 2007-2010; yükselme devri idi, Türkiye ve İsrail hedef seçildi.

         - 2010-2013; petrol üreten S. Arabistan ve Ürdün gibi yoldan çıkmış ülkelerin hedef alınması.

         - 2013-2016; Halifeliğin ilanı, Müslüman güçlerin küresel seferberliği.

         - 2016-2020; İnanmayanlara karşı topyekûn savaş.

         - 2020; Kesin zafer, küresel halifeliğin kurulması.

         ABD’nin Afganistan’daki savaşı ile Afganistan-Pakistan sınırına sıkışan çekirdek El Kaide’nin operasyonel yetenekleri sınırlıdır. Ancak, daha çok propaganda ve yeni eleman temini peşinde olan ve büyük bir örgütler grubunun çok küçük bir parçasını temsil eden El Kaide, çekirdeğini korumakta ve hızla büyüme potansiyelini elinde tutmaktadır[8].Irak, Kuzey Afrika ve Arap yarımadasındaki gruplar El Kaide çekirdeğine bağlılığını ilan ettiler ve bu yerlerin El Kaide’si olarak anılmaya başladılar. Bazı gruplar ise başka isimler altında El Kaide felsefesine ve cihat anlayışına sadık olarak faaliyet göstermektedir. Üçüncü ve en büyük halka ise El Kaide’den etkilenen küçük gruplardır ki El Kaide çekirdeği ile çok az ya da hiç bağları olmamasına rağmen kendilerine bulundukları ülkede (homegrown) El Kaide ismi vermektedirler.Söz konusu bağlantılı gruplar Asya kıtasında 300 kadardır. Küresel olarak aşağıdakilerin öne çıktığını söyleyebiliriz;

         - Yemen ve Suudi Arabistan’ı hedef alan Arap Yarımadası El Kaide’si (AQAP[9]),

         - Irak’ta Şi hükümete ve halka, Suriye’de Alevi rejime karşı savaşan, Sünni Ürdün’e yönelik çatışmalara da katılan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD[10]),

         - Özbekistan’da üslenen ve Tacikistan, Rusya, Türkiye, Kırgızistan, Kazakistan, Çin ve Doğu Türkistan’da (Uygur Sincan) faaliyet gösteren, Afganistan ve Pakistan’da Taliban müttefiklerini destekleyen Özbekistan İslamcı Hareketi,

         - Cezayir, Mali, Fas ve Libya’da saldırılar yapan İslamcı Mağrip El Kaide’si (AQIM[11]),

         - Somali ve komşusu doğu Afrika ülkelerinde faaliyet gösteren El Şahab,

         - Afganistan-Pakistan sınırında Batının yenemediği Taliban ve Haqqani şebekesi,

         - Asıl olarak Endonezya’da ayrıca Malezya ve Singapur’da da faaliyet gösteren Cemaat-ül İslamiyah (İslam Cemaati),

         - Kazakistan’da savaşan; Afganistan, Pakistan, Kafkasya ve hatta Batı Avrupa’da da faaliyetleri görülen Jund el-Hilafah (Hilafetin Askerleri). Bu örgüt Fransa’daki son saldırılar sonrası da video çekimleri ile gündeme geldi,

         - Kuzey Nijerya’daki Müslüman eyaletlerde faaliyet gösteren Boko Haram.

         Son 3 yıldır Doğu Türkistan’da savaşan Doğu Türkistan İslamcı Hareketi ve Türkistan İslamcı Partisi’ni; Amerikalılar El Kaide uzantısı gibi göstermeye çalışırken, Çinliler örgütün arkasında ABD ve Gülen cemaati olduğunu düşünmektedir.

         ABD’nin düşmanı olan radikal İslamcı örgütler bunlarla sınırlı değil; Laşkar-e Taiba, Hizbullah ve Hamas gibi örgütler El Kaide yardımı ya da talimatı ile planlı saldırılar düzenleyebilir. Bu örgütlerin hiçbiri 11 Eylül 2001’den beri güçlerinden bir şey kaybetmediler, daha çok öldürdüler ve Bin Ladin’den çok daha fazla bölgeyi kontrol ettiler[12]. Usame Bin Ladin’in öldürülmesinden sonra El Kaide yeni bir lider kadrosu kurdu, iç halkası değişim içindedir.El Kaide liderlerinin sayısı ABD’nin drone saldırıları ile gittikçe azalmaktadır. Pek çok El Kaide liderinin Pakistan’da yaşadığına ve Pakistan ile işbirliği yaptığına inanılmaktadır. Diğer El Kaide liderlerinin Yemen ve Somali’de olduğu sanılmaktadır. Enver Sedat suikastına karışmış olan Zevahiri, El Kaide’nin en önemli teorisyenidir. Zevahiri, yazı ve konuşmalarında İslam’ın bugünkünü zayıflığını Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlının çöküşüne bağlamaktaydı. İsrail’in doğuşu da bundan kaynaklanmıştı. El Kaide liderleri orta çağdan kalma bir Arap devleti peşinde olmaktan daha büyük hayallere sahiptirler. Güç politikalarına önem veren ve küresel emelleri olan El Kaide, Osmanlı gibi hâkim dünya gücü içinde bir İslam vizyonu peşindedir. Böylece yeni halife ile İsrail’i yok edecek, İspanya ve Çeçenistan’da kaybedilen toprakları da kurtaracaklardır. 2010 yılında Türkiye’nin filotilla olayı ve İsrail ile ilişkilerinin bozulmasını yorumlayan Zevahiri’ye göre; Osmanlı İslam’ı korumak için ordular gönderirdi ama Erdoğan kurtlar denizine bir inek göndermişti[13]. Ona göre; Erdoğan, bir (Kanuni Sultan) Süleyman değil, Enver Sedat gibi bir yatıştırıcı idi. El Kaide de büyük hatalar içindedir. Şiddet ve ölümden başka bir vizyonu olmayan El Kaide, sadece barış ve huzur isteyen örneğin Filistinli Müslümanlara vereceği bir şey yoktur. Irak, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelerde binlerce sivili kan gölüne boğdu ve kendi tabanına yabancılaştı[14].

         Batının El Kaide ile mücadelesi..

         ABD ve İslam arasındaki ilişkide Yeşil Kuşak Projesi önemli bir dönemeç oldu.Bu proje ile ABD, Sovyetler Birliği'nin başını çektiği sosyalist ideolojinin Kafkaslar, Ortadoğu ve Asya'da yayılması olasılığına karşı genelde İslami öğelerle kamufle edilen siyasal bir direniş ortaya çıkarmaya çalışıyordu. ABD’nin Ortadoğu’daki rejim ve ideoloji tercihleri İslam ülkelerindeki siyasi akımlara İslamcı, laik, siyasal İslam, köktendinci gibi yakıştırmalar yapılmasının kaynağı olmuştur. İslami köktencilik ABD siyasetlerinin bir ürünüdür. Buna karşılık seküler ulusalcılık onu düşman gören ABD tarafından sistemli olarak (önce Mısır, Irak, İran ve sonra Türkiye’de) zayıflatılmıştır. Yeni Ortadoğu haritası için bölgesel güçlerin ufalanması adına seküler rejimler hedef alındı[15]. Bir çelişki olarak görünmesine rağmen Siyasal İslam da, Batılılaşmanın ürünüdür. Siyasal İslam’a liderlik yapanlar teolog değildirler. Bu liderler seküler eğitim almışlar, Batı devrimci geleneğinden esinlenmişlerdir[16]. ABD 1990 yılındaki Körfez krizinden 11 Eylül 2001’e kadar Ortadoğu’da kendi öngördüğü dünya düzeninin hazırlıklarını yaptı, alt yapısını hazırladı. 11 Eylül 2001’de ABD yönetimin en kilit noktalarında bulunanlar, 10 yıldır dünyaya hâkim olmanın planlarını yapıyordu. ABD yetkilileri 11 Eylül saldırıları ile ilgili pek çok yerden bilgi geldiği halde önlemek için hiçbir şey yapmadı[17]. ABD’nin terörizm ile savaş stratejisinin temelini; terör alanını gittikçe daha fazla daraltıp, organizasyonu ve lider kesimini etkisiz hale getirirken diğer devletlerle işbirliği yaparak terörizmin köklerini ortadan kaldırmak oluşturmaktadır. Terör ile savaşın nihai amacı, Amerikan demokratik çıkarlarının güvende ve özgürlük değerlerinin tüm dünyada dikkate alındığı bir uluslararası ortamı kuvvetlendirmektir[18].

         Obama, önceleri Bush’un terörle küresel mücadele konseptinin yerine sadece El Kaide’ye odaklanmak istedi ama diğer Müslüman ülkelerdeki hedefler de listeye girince işler büyüdü. ABD terörle mücadelesinde birbiri ile iç içe üç strateji uyguladı;

         (1) Terörle küresel savaş; Büyük konvansiyonel güçlerle El Kaide’nin bulunduğu ülkelerde, terör örgütü ve destek sağlayanları yok etmek. (Afganistan ve Irak Savaşı).

         ABD, Afganistan’a giderken büyük stratejik hatalar yaptı ve bunları Irak’ta da tekrarladı. Afganistan’da hükümetin boş bıraktığı yerlerdeki de facto güç boşluğunu ayaklanmacılar doldurdu. Tehdide uygun kaynak ve kuvvet yığınağı sağlanamadığı için 8 yıl boyunca inisiyatif karşı tarafta oldu. Afgan hükümeti çok merkezi kaldı, gerçek bir yönetim ve işleyen adalet sistemi kuramadı, halka yeterli insani veya ekonomik yardım sağlayamadı, yoksulluk ve işsizlikle mücadele edemedi. Amerika’nın en büyük stratejik hatalarından biri Irak’ı işgal ederken Pakistan’daki El Kaide’yi göz ardı edip, Irak’ta kendilerine tuzak kuracaklarını değerlendirememiş olmasıdır. Bush yönetimi Pakistanlı generallere güvenmiş ve El Kaide’nin esnekliğini değerlendirememişti. El Kaide, daha işgal başlamadan militanları ile Irak’a giderek ön cephede yerini almıştı. 2007’den sonra El Kaide’ye karşı Sünni ayaklanması ve sonra Irak hükümetinin güneydeki Şii militanlar ile çatışması ABD askeri faaliyetleri için Irak’ta belirli bir güvenlik ortamı oluşturdu. ABD, ancak bu ortamı sürdürerek Irak’tan çekilebildi ama meydanı Şii Maliki’ye bıraktı. Bıraktığı Anayasa, Irak’ın bölünmesi ve gün yüzü görmemesi içindi.

         (2)Ön alma, üstünlük kurma; Özel kuvvetler, istihbarat operasyonları ile belirlenmiş hedefleri yok ederek, örgütün lider kadrosunu çökertmek.

         11 Eylül 2001 sonrası ABD anavatan güvenliğini sağlamak gerekçesi ile ‘(düşmandan) önce davranma (pre-emptive)’ ve ‘önleyici vuruş (preventive strike)’ stratejilerini uygulamaya başlamıştır[19]. Halen devam eden hedefli öldürme (targeted killing) sistemi içinde üç tür (Drone, CIA ve Özel Kuvvetler) uygulama ile devam etmektedir;

         - Ajan ağı ve medya taraması ile belirlenen hedeflerin insansız hava aracı ile (Washington’dan idare edilen ve çeşitli ülkelerde üsleri bulunan drone sistemi) ile yok edilmesi. ABD’nin bugüne kadar yaptığı 500 kadar drone saldırısında 2.374 kişi öldürüldü, bunların çoğu masum sivillerdi.

         - Drone ile vurulması mümkün olmayan siyasi hedeflerin yok edilmesi için CIA’nın suikast yöntemleri kullanılmaktadır. Bu yöntem ile şüpheli görülen pek çok insan çeşitli yollardan öldürüldü, bundan radikal İslam kadar İranlı nükleer fizikçiler de nasibini aldı.

         - Özel Kuvvetler ile ABD çıkarlarına uygun davranmayan ülkelerde (Libya, Suriye, Somali, Sudan, Mali vb.). iç karışıklık ve savaş çıkarılması yolu ile rejim değiştirilmesi. Bu amaçla, El Kaide bağlantılı gibi çeşitli terör örgütleri kurularak karışıklık çıkarmakta, bazen de dost gösterip eğit-donat programı ile kullanmaktadır.

         (3) Demokratik dönüşüm (BOP ve Yeni Ortadoğu); Büyük Ortadoğu’da ülkelerin demokrasiye dönüşümünü (rejim değiştirme) sağlayarak, radikal İslam’ın kaynaklarını kurutmak.

         ABD’nin Ortadoğu ile ilgili demokrasi talepleri daha özgür bir yaşamı teşvik etmek için değil iki amaçla yapılmaktadır; mevcut siyasi kadroların liberaller ile el değiştirmesi, bölgedeki demokrasilerin ideolojik farklılıklara değil ırk ve mezhep temeline dayanacak olması. Böylece bir yandan organize olan, parası olan, medyayı kontrol eden seçilme şansına kavuşurken, diğer yandan ırk ve din temelinde farklılaşma ve ayrışma nedeni ile ülkeye has homojen güçlerin oluşması mümkün olmadığından, dışarının manipülasyonu kolaylaşacaktır[20]. Ancak, Ortadoğu’nun demokratikleşmeye kalktığınızda Maliki, Müslüman Kardeşler ya da Libya’daki gibi “kötü adamlar”  kazanmaktadır. ABD için demokrat olmak, Batılı güçlerin müvekkili olmanızı gerektirir[21]. 2009 yılında Kahire’de yaptığı konuşmada Obama, ABD’nin asla İslam ile savaşta olmayacağını söylemişti. Ama bu sözlerden birkaç ay sonra pek çok Müslüman ülke içinde ABD çıkarlarına uygun görülmeyene hedeflere en radikal saldırılar başlatıldı. Arap Baharı ile tetiklenen Ortadoğu’daki ayaklanmalar, BOP çerçevesinde, 1917’de Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen suni devletlere dayalı Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesini hedeflemekteydi. Bugün IŞİD, yeni haritanın makası olarak kullanılmaktadır. Bununla beraber, Ortadoğu’da ılımlı İslam’a oynayan ABD politikalarının artık köktendincileri azaltmadığı tam aksine artırdığı, Türkiye’deki AKP örneğinde olduğu gibi bunları iktidara getirmenin güce sahip olma ve otoriter eğilimleri artırdığı ve kendi gizli gündemlerini uygulamaya başladıklarını gösterdi. Usame Bin Ladin ölmüş olsa da dünyanın hiçbir yeri Amerikalılar için eskisinden daha güvenli değildir. ABD, İslamcılara oynamak yerine yeni bir liderlik anlayışı ile etki mekanizmasını yeniden kurgulama ihtiyacının farkına varmıştır.

         Terörle mücadelede yolunda gitmeyenler..

         ABD, 11 Eylül 2001’den beri El Kaide ile mücadelede beş unsur kullandı; istihbarat, ordu, kolluk güçleri, diplomasi ve finansal yaptırımlar. Nihayetinde Bin Ladin de dâhil pek çok El Kaide üyesi öldürüldü, örgüt güvenlik amaçlı olarak küçük ölçekte kalmaya devam etti.ABD, El Kaide ile mücadelesinde mümkün olduğu kadar çok öldürmek, ölüm makineleri oluşturmak stratejisi izledi. ABD’nin ‘terör ile savaş’ misyonu ‘İslamcı aşırılarla uzun savaş’ haline getirilince, dört sonuç ortaya çıktı[22]; (1) Terörün daha da artması, (2) Anti-Amerikancılığın yayılması, (3) İslam köktenciliğinin siyasi gelişimini artırması, (4) ABD’ye karşı ülkelerin dengeleme arayışlarına başlaması. Terörizm savaşırken Rusya ve Çin algılanan ABD hegemonyasına karşı kendilerini organize etmeye başladılar. Potansiyel karşılaşma riski artarken, ABD’nin bunları azaltma ve kazanma kapasitesi ise azalan trende girmiştir. Bunun nedenleri arasında ABD’nin iç içe bulunduğu savaşların askeri kabiliyetlerini aşındırması ve ekonomisinin kötüleşmesi yanında kendi kamuoyu ve müttefiklerinin de desteğini kaybetmesi sayılabilir. ABD’nin yaptığı hataları şu şekilde sıralayabiliriz[23];

         - ABD, iki savaşta da (Afganistan ve Irak) karşılaştığı tehdidi anlamadı, Irak’ta iki yıl Afganistan’da 8 yıl boyunca ayaklanmaların artışını göremedi. Afganistan’da ise askeri ve sivil gayretlere yeterli kaynak sağlayamadı. İki savaşta da ABD gönüllülük değil baskıya dayalı ittifaklar oluşturdu. Ortaya çıkan bu imkânsız ittifaklar, tehditte yapılan yanlış değerlendirmeler ile birlikte savaş alanlarında çabucak ciddi sorunlar doğurdu. Taliban ve Bin Ladin’e karşı ABD tarafından savaştığına inanılan Müşerref’e güvenin ikinci büyük stratejik yanılgısı Pakistan’ın taraf değiştirerek Taliban ile işbirliği yapması oldu. Bu dönemde ABD, Müşerref’i ayakta tutmaya çalışırken, Pakistan’ın en büyük ümidi olan başbakan Benazir Butto, El Kaide’nin suikastına kurban gitti[24].

         - ABD’nin beş kademeli terörle mücadelesi; en ileride terörün yuvasına olan ülkelere harekât, terör ile mücadele eden ülkelere yardım, uluslararası işbirliği ile terör vasıtalarının ABD’ye ulaşmasını önlemek, sınırların sıkı kontrolü ve ülke içi takibe dayanıyordu. Uluslararası işbirliği ülkelerin istihbarat zafiyeti (kapasite ve hukuki sorunlar) ve çok gönüllü olmamaları nedeni ile oldukça yetersiz kaldı. Meksika sınırını koruyamayan ABD, havaalanlarında uyguladığı sıkı kontroller ile herkesi bezdirdi ve ülke içinde çıktığı radikal İslamcı avı özel hayatın mahremiyetini çoğu kez yok saydı. Boston Maratonu olayından sonra özel silahlı ekipler, bir milyondan fazla evde arama yaptı, başta New York olmak üzere pek çok şehirde Müslümanlar komşuları tarafından takip edilmektedir. ABD kamuoyu, en küçük bir olayda büyük panik yaşamakta ve sürekli terör paranoyası içindedir. ABD istihbaratının en önemli vasıtası olan işkence ve gizli hapishaneler ülke imajına darbe vurmaya devam etmektedir.

         - Usame Bin Ladin’in ölümünden kısa bir süre sonra 2012’nin yazında Amerikalılar, El Kaide karşısında kesin zaferlerini ilan ettiler. Obama’nın deyişi ile El Kaide’ye diz çöktürüldü. Ancak müteakiben El Kaide, Libya ve Yemen’de ABD elçiliklerine saldırdı, Kahire’de ABD elçiliğine El Kaide bayrağı dikildi, Irak’ta yeniden faaliyete geçen El Kaide şimdi de Suriye’de kendine yer edindi. Nijerya’da Kiliseleri, Mali’de Sufilere ait camileri bombaladılar[25]. Somali’de Afrika Birliği askerleri ile savaşıyorlar. El Kaide bir darbe almış olsa da ideolojisi asla ölmüyor yani El Kaide’yi doğuran şartlar hala ortada ve yeni birilerini harekete geçirmeye devam ediyor. Amerika, kendisini Allah’ın düşmanı olarak görenleri ikna edemiyor. ABD kinetik savaşları kazanıyor ama fikirler savaşını asla kazanamıyor.Ortadoğu’da cami yapmaktan, televizyon kurmaya harcanan milyarlarca dolara rağmen, kalplerin ve beyinlerin para ile kazanılamayacağı ancak kiralanabileceği anlaşıldı.

         - Obama’nın elindeki yegâne terörle mücadele metodu olan hedefli öldürme sistemi acımasız bir insan avıdır[26]. Obama, tutuklama ve alıkoyma konusunda bir politika üretememiş olmasından dolayı, mahkûm almak yerine öldürmeye odaklandı[27]. ABD hükümetinin ulusal güvenlik mekanizmasının içindeki 100’den fazla kişi hemen her hafta güvenli telekonferans metodu ile Pentagon’un koordinatörlüğünde bir araya gelerek mevcut şüphelilerin Powerpoint sunudaki biyografileri üzerinden ölme sırası gelen kişiyi Obama’ya tavsiye ediyor. Drone saldırılarında zayiatların bu kadar çok olmasının nedeni ise misket bombası denilen içinden pek çok bomba çıkan mühimmatın kullanılmasıdır. Bu saldırılar Yemen’de sadece Amerikan düşmanlığı artırmadı, El Kaide uzantısı Ensar El Şeria, hem eleman sayısını hem de kontrol ettiği bölge alanını artırdı. Bu yöntem örgüt militanları üzerinde baskı yaparken bir yandan sivilleri yabancılaştırmakta, yeni nesil militanlar yaratmaktadır.

         - Diğer yandan ABD, terörü araçsallaştırdı, Ortadoğu ve Afrika’daki yeni terör örgütlerinin ve terör vasatının ortaya çıkışında Amerikalıların izlerini bulmak zor değildir. 2003 yılında ABD koalisyonun işgali ile doğan Irak El Kaidesi, daha sonra IŞİD’a dönüştü. IŞİD’in başı olan Bağdadi, 2004-2009 arasında Irak’taki ABD’nin Bucca Kampında tutuklu idi. Bugün IŞİD’in lider kadrosu içinde yer alan Kumu, Bel Hadi ve Bağdadi, tutuklu oldukları dönemde ABD istihbaratı tarafından devşirildi[28]. Libya harekâtı öncesi CIA/MI6 doğrudan Bingazi’deki El Kaide’yi destekliyordu. Libya’daki savaşın muhalif kanadının askeri çatısını oluşturan Libya İslamcı Savaş Grubu’nun lideri Abdul Hâkim Belhhadj  Afganistan’daki CIA kampında eğitim almış, uzun yıllar CIA vasıtası (asset) olarak çalışmış ve Libya’daki harekâta komuta etmişti[29].Savaş öncesi El Kaide bağlantılı terör örgütü olarak BM listesinde yer alan bu örgüt, NATO harekâtı ile birlikte Batılı güçlerin yanında savaşa girdi. El Kaide uzantısı İslamcılar, demokrasi adına Libya’daki isyanının belkemiği idi[30]. Bugün Libya, Suriye gibi El Kaide ve IŞİD’in yetiştiği bir ülke oldu.

         Radikal İslamcıları, özelde El Kaide ve bağlantılı örgütlere katılımı cazip kılan en önemli neden, bu kişilerin algıladıkları dünya içinde başka bir çözüm görmemeleridir. Yaşadıkları yalnızlığın, geri kalmışlığın ve fakirliğin ilk nedeni Batılıların kendi ülkelerini sömürmeleri ve işgalleri, daha sonra kendi ülke yöneticilerinin iktidarlarını korumak için onlarla işbirliği yapması, nihayet gerçek İslam’ı ve kutsal değerleri hiçe saymalarıdır. Onları bu karamsar algıya iten temel nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz;

         - İslam dünyasındaki devletlerin oluşum sürecinde yaşanan sıkıntılar; sınırların suniliği, ülke rejimlerinin tipi (monarşi) ve meşruiyeti, modernleşme sorunu gibi köklü nedenler.

         - Ülkeyi yönetenlerin Batıların kuklası olduğuna, Batılıların ülkelerine karşı çifte standart uyguladığına ve İsrail’i koruduğuna dair yaygın inanç ve Filistin’de devam eden işgal.

         - Ülke yönetimlerinin yolsuzlukları ve yozlaşması, devlet fonksiyonlarının yetersizliği nedeni ile yönetime ve adalete olan güvenin kalmaması.

         - Müslüman ülkelerde eğitimin başarısızlığı; modern, laik ve yenilikçi bir eğitim sistemi kurulamamış olması, verilen eğitimin bu insanları topluma sıkı sıkıya entegre edecek, iş ve gelecek vaat edecek nitelik taşımaması,

         - Bununla bağlantılı olarak ülke ekonomisinde fırsat eşitsizliği, işsizlik, gittikçe zayıflayan sosyal güvenlik ve refah düzeni,

         - Arap uyanışı ile birlikte artan sosyal kutuplaşma ve mezhep gerilimi.

         Radikal İslamcılara göre; çare, Batıyı bu topraklardan kovmak, onlarla işbirliği yapanları devirmek ve nihayet İslami esaslara göre yeni bir düzen kurmaktır. Öğretilen dini boşluklar yanında, işsizlik, suç, uyuşturucu ve yaşadıkları ülkelerdeki ırkçı baskı onları yeniden doğacakları bir arayışa itmektedir. Cihatçı yani zaten kaybedecek bir şeyi kalmamış biri, din savaşçısı olarak, kolay kahraman olma yolunu seçmekte, yeni bir kimlik edinmektedir. Bu dünyanın yalan olduğunu, ölünce cennete gideceklerini düşünmekte, bu yüzden ölmekten korkmadan öldürmektedirler. Bu yolu onlara açan ise El Kaide’nin propagandası olduğu kadar, Batının emperyalist ve ayırımcı politikalarıdır.

         ABD, Suriye ve IŞİD..

         11 Eylül 2001 saldırıları olduğunda Fransız gazetesi Le Monde; “..bu trajik bir an..hepimiz Amerikalıyız..” demiş ve ABD tüm dünyadan büyük bir sempati ve destek toplamıştı. Ancak, 2003 yılında Irak’ı işgal ettiğinden beri ABD, artan şekilde Avrupalı dostları arasında bile sevilmeyen bir ülke oldu. Irak Savaşı, 2000’li yıllarda anti-Amerikancılığın ana kaynağı oldu[31]. Irak’ın ne kitle imha silahı ne de El Kaide ile ilişkisi vardı. ABD, 2003 yılında altı ülkeye komşu olan Irak’ı bölgedeki en stratejik ülke olarak görüyordu. Afganistan’dan sonra Irak’ın da işgali ile birlikte Himalayalar’dan Akdeniz’e, Kızıl Deniz’e kadar olan ülkelerde çıkacak olayları etkileme imkânı doğacaktı[32]. Gerçek amaç, Irak’a komşu ülkeler yani Ortadoğu’da büyük dönüşüm ile ilgili idi[33]. ABD Irak’tan çekilirken bıraktığı Anayasa ve düzen ile ülkenin geleceğinin olmaması için tüm düşmanlıkları ekmişti. Ülkeyi terk ederken Maliki onlardan eğitim amaçlı küçük bir birlik dahi kalmasına izin vermemişti. 2014’e gelindiğinde ABD, IŞİD ile intikam silahı olarak kullanınca Maliki, ABD’ye yalvarmaya başladı ama çoktan gözden çıkarılmıştı. ABD’nin amacı Irak’a yardım değil, ülkeye yeniden ve kalıcı olarak sızmaktır. Frankeştayn yöntemi ile yaratılan IŞİD, Ortadoğu’nun dizaynındaki rolü için Batı müdahalesine yeni zemin hazırladı. IŞİD, ABD’nin kısa ve uzun vadeli çıkarlarına hizmet etmesi için barbar ve orta çağ özentisi içinde bir örgüt olmalı idi ki, daha çok cihatçı çeksin. 2012’de IŞİD’a Ebu Garip hapishanesinden 500 kişi katıldı. Guantanamo’dan 2012 yılında bırakılan ve beş tanesi Taliban’ın üst düzey komutanları olan 55 kişi de IŞİD’in lider kadrosuna katıldı. IŞİD teröristleri de 2012’de Ürdün’de CIA tarafından eğitildi ve Suriye’de özellikle Türkiye sınırına yakın bölgeleri ve petrol bölgelerini ele geçirmek üzere görevlendirildi[34]. Mart 2013’de Amerikalılar özel askeri şirket üniforması içinde Ürdün’ün kuzey ve güneyindeki iki kampta Özgür Suriye Ordusu’nun eğitimine devam ediyordu[35]. Bunlara ilave olarak Ürdün içlerinde CIA’nın eğitim kampları vardı. Batılılar bu eğitimi IŞİD elemanlarına vermeye başladı. Bu eğitimlerin hepsinin ortak adı “terörle savaş” idi.

         Libya örneği, Suriye ve IŞİD operasyonuna model oldu.Arap Baharı başladığında CIA’ya isyanları destekleme işinde askerler ile birlikte çalışma işi verildi, tonlarca silah ve mühimmat bu ülkelere uçtu. Libya ve Suriye’de bizzat ABD’nin kurduğu ve desteklediği bazı gruplar zaman geçtikçe patronlarına cephe almaya başladılar. Şimdi pek çok yeni şebeke kuruluyor ve bu şebekelerin arkasında Batılı istihbarat servisleri bulunmaktadır. Suriye’den pek çok kişi şimdilerde ülkelerine döndü ve kendilerine hedef arıyorlar. Bunlardan 3 bini Avrupa’dan IŞİD’e katılmıştı[36]. Ülke El Kaideleri yakın geleceğin en önemli tehdit unsurudur. Fransa’daki saldırganlar, Avrupa’da iken radikal olmuş, Suriye’ye gitmiş ve Şam yönetimine karşı vekilli savaşta Batılıların muhalif tarafında savaşıyordu. Batılılar tarafından Suriye’deki savaşa ithal edilmiş ve bu yaz Suriye’den dönmüşlerdi. Fransa, Suriye’deki savaşçilara silah verdiğini[37] açıklamış, Fransa devlet başkanı da bunu teyid etmişti. Sonuç olarak, ülke dışında Batının düşmanları için savaşan kişiler, ülke içinde de kendi vatandaşlarına saldırmaktadır. Avrupa’da cihatçılarla mücadele göçmen işçilerinde yer aldığı çok kültürlülük başarısızlığına eklemlenme tehlikesi içindedir. Çünkü ülke içi El Kaide uzantıları, yıllardır ötekileştirilen ve gettolaştırılan bu kesim içinde taraftar bulmaktadır[38]. İzole, fakir ve sıkışık bir ortamda, apartmanlar içinde bir yaşamın biriktirdiği nefreti El Kaide amacına hizmet etmeyi beslemektedir. Suriye için ortada ne demokrasi ne özgürlük talebi var. Ankara, Suriye’de savaşan muhalif Sünni cihatçıları desteklerken, Esat sonrası hükümeti kontrol altına alacağını hesaplamıştı. Bu yüzden Özgür Suriye Ordusu’nun lider kadrosunu oluşturdu, yabancı savaşçıların Türkiye üzerinden geçişine izin verdi, direnişçilere eğitim ve lojistik desteği sağladı, Suriyeli göçmenleri sahiplendi. Bununla da yetinmeyip Suriye’nin Dostları (!) gibi siyasi oluşum ve toplantılara da öncülük etti. Ancak, Rusya ve İran’ın sayesinde Esat ayakta kalmaya devam ederken, Türkiye’nin Suriye’yi kontrol etme niyeti Suudileri rahatsız etti. İki ülkede isyancıları desteklemesine rağmen kendi kontrolünde bir Suriye için çekişmekte, IŞİD’a bakışları da farklıdır. Suudiler, IŞİD’i monarşi ve Sünni ideoloji için tehdit olarak görürken, Ankara ise coğrafi yakınlığının avantajı ile yararlı bir jeopolitik vasıta olarak kullanmak istemektedir.

         Türkiye ve ABD, Mart 2014’de Suriyeli savaşçıların eğitimi konusunda anlaşmış ama bu savaşçıların nasıl seçileceği ve Esat’ın geleceği konusunda anlaşamamıştı. Yeni gelişmelere göre ABD, yakında Kırşehir-İrfanlı üssündeki eğitim kampına 100 askeri eğitimci gönderecek ve 2 bin isyancı yetiştirilecektir. Türkiye, Ürdün ve Suudi Arabistan bu yıl toplam 5 bin isyancı yetiştirirken, üç yılda eğitilen miktar 15 bini bulmuş olacaktır[39]. Ancak, bu isyancıların nerede seçileceği ve konuşlanacağı konusunun Ocak ayı sonuna kadar çözülmesi bekleniyor. Türkiye, isyancıları Özgür Suriye Ordusu içinden seçmek isterken, ABD müşterek bir komisyon tarafından seçilmesini istiyor. Halen Suriye’nin kuzeyinde 30 bin, kuzeyinde 10 bin isyancı var ve 1.000 kişi de Katar’da CIA tarafından eğitilmiş durumdadır. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde uçuşa yasak bölge isteği de Obama yönetimi tarafından reddedilmeye devam ediyor.  Ağustos 2014’de Obama, IŞİD’a karşı hava saldırılarını başlatırken büyük resmi “büyük oyun ve “uzun savaş olarak tanımlamıştı[40]. IŞİD, bu ülkeleri keyfince bombalamak için meşruiyet aracıdır[41]. Bugün IŞİD’a karşı oluşturulan strateji de arkasında gene kendisinin ve bölgesel ortaklarının olduğu terör örgütleri ile yeni bir stratejik güvenlik ortamına geçiş ve şekil verme çabasıdır.  ABD için askeri hedef IŞİD’i yok etmek değil, daha küçük bir alana sıkıştırmak, IŞİD’i Kürt bölgesinden uzak tutmak ve petrol bölgelerini arasında yeni hatlar oluşturmaktır. Türkiye’ye göre Suriye’deki güçlerin hedefi Esat’ı devirmek olmalı, ABD ise IŞİD ile sınırlı tutmak istiyor. ABD, IŞİD’e karşı Suriye cephesinde bir şeyler yapıyor gözükürken asıl odak noktası Irak’tır. Obama yönetimi IŞİD’i daha çok siyasi bir problem olarak görmekte ve Irak ile ilgili yeni planları için değerlendirmektedir. Irak’taki taraflar kukla IŞİD’tan kurtulma illüzyonu ile bölünmeye razı olacaklar, ABD ise demokrasi ile terörü yok eden büyük devlet rolünü oynamış olacaktır.

         Sonuç

         ABD, 18 Şubat 2015 tarihinde Washington’da yapılacak Anti-terör Zirvesi’nde Amerikalılar, radikal terörizme karşı geliştirilen yeni pilot programlarını gündeme getireceklerdir[42]. ABD’ye göre; El Kaide, 11 Eylül gibi bir saldırıyı yapma kabiliyetini yitirdi, ancak dünyanın çeşitli yerlerindeki uzantıları, insanları daha küçük saldırılar için azmettirmektedir.NSA, IŞİD’in Avrupa’da yeni terör saldırıları planladığını açıkladı[43]. Zirve’nin amacı özellikle ülke içi (homegrown) El Kaide örgütlerine karşı alınacak tedbirler olacaktır. Zirvede aynı zamanda teröristleri eğitmek, motive etmek yolu ile radikalize eden ülkelere karşı alınacak tedbirler ve geleceğe ilişkin stratejiler de görüşülecektir[44]. İngiliz Başbakanı, aşırı gruplara karşı uygulanacak kapsamlı bir rehber hazırlanmasını umuyor. Ana odak konusu; sosyal medyanın takip edilmesi, azınlıklar ve Müslüman toplumlar arasında muhbir ve casus ağı kurulması olacaktır[45]. Bu toplantıya dini liderler, özel sektör ve teknoloji temsilcileri de katılacaktır. Fransa saldırıları, büyük bir ateşten, cehennemden sıçrayan bir kıvılcımdır. Bu olayı yerel El Kaide söylemi ve polisiye tedbirlerle geçiştirmek, günü kurtarmaktır.  Bunlardan 11 Eylül 2012’de Libya-Bengazi’de CIA üssüne bir buçuk km. mesafede bir diplomatik binada ABD Büyükelçisi J. Christopher Stevens’in öldürülmesi ABD’nin dönüm noktası oldu ve ılımlı İslam’a bakışında şüpheye düştü ve nerede hata yaptığını daha fazla sorgulamaya başladı. Bu saldırı Obama yönetimi dış politika stratejisinin başarısız olduğunun en önemli kanıtı olarak gösterildi. Afganistan’da ABD askerlerine saldıranların Mısır’da ABD’nin iktidara gelmesine göz yumduğu Müslüman Kardeşler tarafından eğitildiği ortaya çıktı[46].Arap dünyasındaki son ayaklanmalar, İslamcılığı artırdı ve pek çok Batılı idealden daha da uzaklaştırdı. Ortadoğu’daki istikarsızlığa liberal modernite, dini köktencilik, güçlü mezhep bölünmeleri ve ayakta kalmaya çalışan otoriter rejimler arasındaki çelişkiler damgasını vurmaktadır. Ayaklanmalar ile diktatörleri göndermenin hiçbir şeyi iyiye götürmediği de açıktır. Kabilecilik, petrol ve İslamcı köktenciliğin karışımı ne Amerikalılara ne de Ortadoğu halkına yaradı.

         Gelinen aşama, 2009 yılında Obama’nın Kahire konuşmasının iflası ve tüm İslam dünyasında yoğun Amerikan düşmanlığıdır. Tüm Ortadoğu coğrafyasında Amerikan okulları, iş adamları ve diplomatik tesisleri tehdit altındadır. ABD yeni dönemde kendine Ortadoğu’dan Pasifik’e uzanan bir stratejik eksen çizerken, bu eksende aynı zamanda İslamcılar yükselmektedir[47]. Usame bin Ladin’in yerine binlercesi gelmektedir. ABD’nin terörle mücadele stratejisini eleştiren yeni başkan adayı Mitt Romney sık sık “Umut bir strateji değildir” demektedir. Irak örneğinde olduğu gibi ulus inşa süreci belli bir aşamaya ulaşmadan demokrasiye geçmek de mümkün olmamaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi, modern ulus devlet inşası çerçevesinde, kısmen de olsa, dinin yerine milliyetçiliği ikame eden ve dini devlet işlerinden ayıran laikleşme süreciyle gerçekleşmiştir. Müslüman dünyası içindeki radikalizmin nedeni, karşı ideolojik boşluğun doldurulamaması ve İslamcıların bu boşluğu jeopolitik olarak kullanmaya çalışmasıdır[48]. Laik Müslüman ülkeler azınlıktadır ve İslamcı partiler tarafından din ve devlet arasındaki açık gittikçe kapatılmaktadır.İdeolojik boşluk ancak laik düşünce tarzı ve güçlü devlet yapıları ile çözülebilir ve bu ideolojik barışma ve reformlar İslam dünyasının kendi içinde yapacağı çalışmalar ile mümkün olabilir. Atatürk’ün getirdiği Türk modelinin varlığı, bir Müslüman ülkede laik bir yönetimin başarılı olabileceğinin kanıtıdır. İslamcılar ile laikler arasındaki köprünün kurulması, reform gayretlerinin başarılı olmasının kritik halkasıdır. Daha bu konuda söyleyecek çok sözümüz var; Türkiye’nin Ortadoğu’da karıştığı işler, Orta Asya’dan Kafkasya ve Balkanlara kuzeyimizde oluşan yeni İslamcı kuşağın olası etkileri, ABD’den sonra İngiltere ve Fransa’nın da Yemen’de donanma bulundurmaya başlamasının anlamı ve yeni Ortadoğu haritası bir başka yazıya kalıyor...


* Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

[1]Sumit Ganguly, Manjeet S.Pardesi, Politico-Economic and Radical Islamic Challenges to Democracy in Asia, in Ashley J. Tellis, Andrew Marble, and Travis Tanner, eds., Strategic Asia Series 2010–11: Asia’s Rising Power and America’s Continued Purpose, National Bureau of Asian Research, Seattle, 2010, p.297.

[2]Heidieh Mirahmadi, Mehreen Farooq, and Waleed Ziad, “Traditional Muslim Networks: Pakistan’s Untapped Resource in the Fight Against Terrorism,” World Organization for Resource Development and Education, May 2010, p. 2, at http://www.worde.org/files/WhitePapers/ WORDE %20White%20Paper%20-%20Traditional%20Muslim%20Networks.pdf(January 31, 2011), p.6.

[3]Thomas F. Lynch III: Sunni and Shi ’a Terrorism: Differences that Matter, Combatting Terrorism Center at West Point, (December 29, 2008).

[4]Seth G. Jones, Hunting in the Shadows, The Pursuit of Al Qa’ida Since 9/11, W.W. Norton, New York, 2013, p.21-24.

[5]Scott Stewart:Defining al Qaeda, STRATFOR, (October 18, 2012).

[6]Ayman al-Zawahiri, Knights Under the Prophet’s Banner

[7]Alakbar English: Al-Qaeda’s 20-Year Plan: From 9/11 to Final Victory, (January 29, 2014). http://english.al-akhbar.com/node/18437

[8]Stewart:A.g.e.,(October 18, 2012).

[9]AlQaedaintheArabianPeninsula

[10]Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından IŞİD yerine "DEAŞ" kısaltması kullanılmaktadır. Örgütün Arapça’da "Devlet'ül İslamiyye fi'l Irak ve'ş Şam" olan isminden "İslam" sözcüğü çıkarılarak, "Devlet'ül Irak ve'ş Şam" şeklinde kabul edildi ve böylece DEAŞ olarak kısaltıldı.

[11]Al Qaeda in the Islamic Maghreb

[12]Max Boot: A False Sense of National Security, Los Angeles Times, (August 8, 2011).

[13]Bruce Riedel: Al Qaeda's Surprising New Target: Turkey, The Daily Beast, (August 02, 2010).

[14]Bruce Riedel: How the United States Enabled Al Qaeda, The Daily Beast, (September 05, 2011).

[15]Noam Chomsky, Gilbert Achcar: Tehlikeli Güç, İthaki Yayınları, Çev.: Y. Alogan, (İstanbul, 2007), .59.

[16]Çetin Güney: Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi, ASAM Yayınları, Avrasya Dosyası; İslam ve Demokrasi, Cilt: 11, Sayı:3, (Ankara, 2005), 37.

[17]Michael Meacher: Terörizmle Savaş Sahtekârlığı, The Guardian, (06 Sep, 2003)

[18]The White House: National Strategy For Combating Terrorism, (Washington D.C., Feb 2003), 15-28.

[19]A. İhsan Gürler: Bush Doktrini, IQ Yayınları, (İstanbul, Temmuz 2005), 404-405.

[20]Mahir Kaynak, Emin Gürses: Yeni Orta Doğu Haritası, Profil Yayınları, İstanbul, 2007, 134-135.

[21]Chomsky, Achar: A.g.e., 81.

[22]Carl Conetta: Pyrrhus on the Potomac: How America’s Post-9/11 Wars Have Undermined US National Security, Project on Defense Alternatives Briefing Report No. 18, (05 September 2006), 1-8.

[23]Anthony H. Cordesman: Shape, Clear, Hold, and Build, Acting on the Lessons of the Afghan & Iraq Wars, (Speech given at the Cosmos Club on September 24, 2009).

[24]Bruce Riedel: How the United States Enabled Al Qaeda, The Daily Beast, (September 05, 2011).

[25]Clifford D. May: Is Al-Qaeda Defeated? National Review, (October 18, 2012).

[26]Jo Becker, Scott Shane: Secret ‘Kill List’ Proves a Test of Obama’s Principles and Will, New York Times, (May 29, 2012).

[27]Daniel L. Byman: Targeted Killing, American-style, Los Angeles Times, (January 20, 2006).

[28]Adeyinka Makinde: “Debacle of a “Great Game”: The Islamic State (IS) and America’s War on Iraq and Syria,Global Research, (August 10, 2014).

[30]Michel Chossudovsky: The "Liberation" of Libya: NATO Special Forces and Al Qaeda Join Hands, Global Research, (August 28, 2011).

[31]Andrew Kohut and Bruce Stokes, America Against the World: How We Are Different and Why We Are Disliked. New York: Times Books, 2006, pp. xix, 259.

[32]George Friedman, Amerika’nın Gizli Savaşı, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2014, s.276.

[33]Friedman, A.g.e., (2014), s.296.

[34]Press TV: The CIA was “Training the ISIL” and Now it is being Asked to “Go After the ISIL”,Global Research, (September 19, 2014).

[35]Der Spiegel: The United States is Training Syrian Rebels in Jordan, (March 11, 2013).Guardian, (March 2013)

[37]France 24, France Delivered Arms to Syrian Rebels, (August 21, 2014).

[38]George Friedman: A War Between Two Worlds, Stratfor, Geopolitical Weekly, (January 13, 2015).

[39]Duygu Guvenc and Roy Gutman, U.S., Turkey agree to Syrian rebel training, but not whom they’ll fight, McClatchy Foreign Staff, (January 5, 2015 ).http://www.mcclatchydc.com/2015/01/05/252034 _us-turkey-agree-to-syrian-rebel.html?sp=/99/117/&rh=1&utm_source=feedblitz&utm_medium=

FeedBlitzEmail&utm_content=23327&utm_campaign=0#storylink=cpy

[40]Daniel R. DePetris: Obama's Strategy in Iraq: Operation No Boots on the Ground, (Aug 11, 2014).

[41]Michel Chossudovsky: “Going After” the Islamic State. Guess Who is Behind the Caliphate Project?, Global Research, (September 12, 2014).

[42]VOA,US to Host Anti-terror Summit, (January 11, 2015).

[44]Kathleen Caulderwood: President Obama Expecting World Leaders In Washington For Counter-Terrorism Summit At White House, ibtimes, (January 11, 2015).

[45]Patrick Martin: Obama to Host Global Terrorism Summit, wsws.org, (January 12, 2015).

[46]Roy Blunt: Dazed and Deceptive on Libya, National Review, (October 17, 2012).

[47]Charles Krauthammer: Collapse of the Cairo Doctrine, Washington Post, (Sep 20, 2012).

[48]George Friedman: Paris Attack Underscores a Deeper Malaise, Geopolitical Diary, (January 8, 2015).

Sait Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display