Radikalleşmeden Terörizme: Bir Teröristin Anatomisi

Yazan  22 Mart 2019

15 Mart 2019’da, Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde iki ayrı camiye, cuma namazı esnasında düzenlenen terör eyleminde 50 insan hayatını kaybetti, onlarca kişi ise yaralandı.[1] Tüm dünyanın dehşet içerisinde izlediği bu terör eyleminin, Avustralya kökenli bir psikopat tarafından düzenlendiği, teröristin eylem öncesi kaleme aldığı, adına “manifesto” denilen ancak bir manifestodan öte “bir psikopatın günlük notları”olarak adlandırılması daha uygun olacak yazıyı kaleme aldığı, gerçekleştirdiği katliam sonrasında öğrenilmiştir.

“Bir psikopatın günlük notları” isimli 74 sayfalık yazının, terör eylemi öncesi Avustralya Başbakanı Jacinda Ardern dâhil olmak üzere 30 ayrı adrese elektronik posta ile ilettiği de bilinmektedir.[2] İki camiye birden Cuma namazı sırasında düzenlenen bu terör eyleminin tüm dünyada geniş yankı uyandırmasının ardından akla gelen ilk soru ise; eylemi gerçekleştiren psikopatın nasıl ve ne şekilde radikalleştiği hususu olmuştur.

Radikalleşme

Radikalizm;sosyal, siyasal düzende kökten bir değişim öngören ve değişim için yalnızca siyasal araçlara değil şiddete de başvurmayı meşru sayan grup davranışları için kullanılan bir terimdir.[3]

Radikalleşme, kişilerin aşırı politik, toplumsal ya da dinsel düşünceler ve amaçlar edinmeye başladığı kişisel, grupsal ve kitlesel bir süreç olarak da tanımlanabilmektedir.[4]Radikalleşme genel olarak, şiddet içeren aşırı uç eylemlerle ve terör eylemleriyle sonuçlanan bir süreç olarak görülmektedir. Bu tanım, Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu ve pek çok bilim insanı tarafından da kullanılan bir tanımdır.

Avrupa Komisyonu radikalleşmeyi; “terör eylemleriyle sonuçlanabilecek görüş, düşünce ve fikirleri kucaklayan insanların oluşturduğu bir olgu” olarak tanımlamaktadır.[5] Bir başka tanımlamaya göre radikalleşme; “Kişilerin aşırı politik, sosyal ve/veya dini fikirler ve emeller edinmeye ve belirlenen hedeflere ulaşmak için gelişigüzel şiddeti meşru görmeye başladığı, kişisel bir süreçtir.”[6]

Tıpkı terörizmin tanımlanmasında olduğu gibi radikalleşme ile ilgili olarak da uluslararası alanda genel kabul görmüş bir tanımlama bulunmamaktadır. Ancak radikalleşme tanımları incelendiğinde hemen hemen bütün tanımların içerisinde; aşırıcılığa yönelme, siyasi, sosyal, dini vb. olaylardan etkilenme, zamana yayılmış bir endoktrinasyon sürecinden geçme gibi hususların ortaklık gösterdiği de söylenebilir.

Radikalleşme süreci içerisinde bireyler, alternatif düşünce ve görüşlerle arasına katı bir set çekerek kendisini ve aidiyet hissettiği grubu “biz”, alternatif yaklaşım ve bu yaklaşım(lar)ı ortaya koyan birey ve/veya grupları “onlar” şeklinde tanımlamaktadırlar. Radikalleşme süreci, bu konumlandırmanın yanı sıra bireyi alternatif tüm yaklaşımların kötü, bozuk, saptırılmış vb. olduğu inancıyla donatarak, bunların mücadele edilmesi gereken düşmanlar olduğu fikrini de hâkim kılmaktadır.

Bu süreç, bireylerin yaşadığı coğrafyadaki güncel gelişmeler, bunlar neticesinde ortaya çıkan ıstıraplar, sosyo-ekonomik sıkıntılar, sistemden dışlanma, marjinalleşme, ağır travma öncesindeki döneme dair nostalji hisleriyle de desteklenebilmektedir. Tarihî ve güncel düşmanlıklar bir söylem ortaya koymakta önemli bir rol oynamaktadır.

Radikalleşen ve eylem sahasında aktif olan bireylere dair yapılan araştırmalar, bireylerin radikalleştikleri düşünsel düzleme dair temel bilgi eksikliklerini de ortaya koymaktadır. Çocukluk ve/veya gençlik yıllarında ideolojik ya da dinî temel nosyonlara vakıf olmayan bireyler, özellikle hayatlarındaki travmatik kırılmaları takiben önemli düşünsel değişimler göstermektedirler. Bu değişimler neticesinde bir görüşe dair eğilimleri artmış ve bu görüşü temsil ettiğine inandıkları grupta etkin rol almışlarsa, kendilerini ispat ve kendi geçmişleriyle mücadele yolu olarak daha büyük yankı uyandıran eylem yapma eğilimleri ortaya çıkmaktadır.[7]

Bir kişinin radikalleşme ve şiddet yoluna girmeye karar vermesini ‘tetikleyen’ unsurlar ise vakadan vakaya değişiklik göstermektedir. Bu tetikleyici unsurlar, kişiye özel hayat tecrübeleri arasından çıkabildiği, kişilerin siyasi görüşleriyle dolaylı olarak ilişkili olabileceği gibi hiç ilgili de olmayabilmektedir. Bu durumdaki potansiyel bir birey, yoğunlaştığı konuya artan birilgi göstermek suretiyle canını sıkan meseleye sunulan ideolojik çözümün cazibesine giderek daha fazla kapılmakta, en sonunda da saldırısını gerçekleştirmek için plan yapmaya başlamaktadır.[8]

Radikalleşme süreci içerisinde bireyin, kendisi gibi düşünen diğer birey ve gruplarla etkileşime geçmesi, bu süreç içerisinde bireyin zihinsel dönüşümünü sağlayan endoktrinasyona katkı sağlayan bilgilere ulaşım, kendisiyle aynı fikirdeki insanların düşüncelerinin öğrenilmsesi, şiddete ulaşan süreçte şiddet eylemini nasıl gerçekleştireceğine yönelik bilgiye ulaşım gibi hususlarda özellikle internet ve sosyal medyanın kullandığı da bilinmektedir.

İnternet ve Sosyal Medya Üzerinden Radikalleşme

Teknolojinin gelişimi ve haberleşme araçlarının çevrimiçi hale gelmesi, internet ağının hızla yayılması, toplumlar için oldukça önemli ve faydalı sonuçlar ortaya çıkarmakla birlikte aynı zamanda bu gelişim aksi yönde kötü amaçlar için de kullanılır hale gelmiştir. Sosyal medyanın bireyler tarafından radikalleşme maksadıyla kullanılması da bu kapsamda artan bir hızla devam etmektedir.

Sosyal medya, terör örgütleri ve diğer aşırıcı oluşumlar tarafından bireylerin radikalleştirilmesi ve terör örgütlerine elaman temini maksadıyla kullanılan etkin bir araç haline dönüşmüştür. Günümüzde yarısından fazlası sosyal medya bağımlısı haline gelen kullanıcılar bir gün kendilerini bir örgüt tuzağının içerisinde ya da zihnindeki fikirlerin aşırıcılığa ulaştığı bir ortamda bulabilmektedirler.[9]

Gün geçtikçe dijital hale gelen dünya aynı zamanda “dijital radikal bireyler” yaratmakta, bu kapsamda bireyler internetin sunmuş olduğu imkânlardan yararlanmaktadırlar. İnternet ve sosyal medya bireylere sınırsız ve süratli bir iletişim imkânı sunarken, diğer radikalleşen insanlar ve aşırıcı kitlelerle görüş alış verişi olanağı yaratmakta, fikirlerini destekleyecek ortamlar yaratmakta, fiziksel sınırları ortadan kaldıran bir güvenlik sorunu haline dönüşmektedir.

İletişim teknolojileri ve sosyal medyanın radikalleşme kapsamında oynadığı rol üzerine yapılan bir araştırmaya göre; 2005-2016 yılları arasında ABD’de 479 bireyin radikalleşme sürecine girdikleri belirtilmektedir. Söz konusu şahıslar üzerinde yapılan inceleme neticesinde ise;

  • Çevrimiçi sosyal medya platformlarının bireylerin radikalleşmesinde büyük rol oynadığı,
  • Yalnız başına hareket eden ve eylem yapan aşırıcıların, bir örgüte üye olan kişilere göre sosyal medyada daha aktif oldukları ortaya konulmuştur.[10]

Hâlihazırda internet, bomba yapım teknikleri gibi materyallerden tutun ideolojik materyallere kadar çok geniş bir yelpazede imkân ve benzer fikirleri paylaşan topluluklara erişim sunarken, aynı zamanda propaganda, etkileşim, çevrimiçi toplantılar düzenleme, sanal radikal gruplar/örgütler yaratma, motivasyon gibi imkânlar da sunmaktadır.

Yeni Zelanda Canisinin Radikalleşmesi: Bir Teröristin Anatomisi

Yeni Zelanda’da iki camiye birden gerçekleştirdiği terör eylemi ile gündeme gelen caninin hangi şekilde radikalleştiği, radikalleşme sürecini tamamlayarak nasıl cani bir terörist haline geldiği “bir psikopatın günlük notları” incelendiğinde açığa kavuşmaktadır.     

Terörist psikopatın yazdığı günlüğün adı “Büyük Yer Değiştirme” başlığını taşıyor. Bu yazısında kendisini, “İşçi sınıfı, düşük gelirli bir aileye doğmuş, 28 yaşında sıradan bir beyaz adam’’ olarak tanımlıyor. Terörist ayrıca hiçbir grup ya da organizasyonla bağlantısı olmadığını veya emir almadığını ileri sürüyor. Ailesinin İskoçyalı, İrlandalı ve İngiliz kökenlere sahip olduğuna da dikkat çekerek kendisini bir etno-milliyetçi ve eko-faşist olarak tanımlıyor.

Katliamı yapan terörist günlüğünde; ABD’li siyah muhafazakâr ve Trump destekçisi Candace Owens’ın, Charleston’da camide katliam yapan Dylann Roof’un, Norveç’te 77 insanı katleden Anders Behring Breivik’in ve eski Britanyalı faşist lider Oswald Mosley’nin kendisine ilham verdiğini belirtiyor. Günlüğünde terörist; Trump’ı bir lider olarak desteklemese de Trump’ı “beyaz kimliğin yenilenmesinin ve ortak amacın bir sembolü” olarak gördüğünü söylüyor.

Yazısında üç ülkenin liderini de hedef alıyor: Almanya Başbakanı Angela Merkel, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Londra Belediye Başkanı Sadık Han. Terörist, liderleri hedef aldığı bölümde Merkel’i “beyaz düşmanı”, Erdoğan’ı “halkımızın en eski düşmanlarından birinin lideri”, Khan’ı ise “Londra halkını temsil eden Pakistanlı istilacı” olarak tanımlıyor.

En dikkat çekici bölüm teröristin Türklere duyduğu büyük nefret. Yazısında saldırının amaçlarından birinin de Türkiye ile NATO’nun arasını açmak ve “NATO’yu, Türkiye’yi düşman bir güç olarak gören Avrupa ordusu haline çevirmek’’ olduğunu yazmış. Metinde Türklere hitap eden bir bölüm de var. İlgili bölümde şu yazıyor:

“Türklere

Barış içinde kendi topraklarınızda yaşarsanız size zarar gelmeyecek.

Boğazın doğusunda.

Ama Avrupa topraklarında, boğazın batısında herhangi bir yerde yaşamaya çalışırsanız. Sizi öldüreceğiz ve topraklarımızdan süreceğiz.

Konstantinapol için geliyoruz ve şehirdeki bütün camileri ve minareleri yok edeceğiz.

Ayasofya minarelerinden kurtulacak ve Konstantinapol tekrar doğru sahibi Hristiyanlara ait olacak.

Hâlâ şansınız varken kendi topraklarınıza kaçın’’.[11]

Psikopat teröristin Türk düşmanlığı bu yazı ile de sınırlı kalmıyor. Sosyal medya üzerinden radikalleşen ve yine canice terör eylemini sosyal medya üzerinden yayımlayan terörist tüm dünyanın gözleri önüne yine sosyal medyada serdiği videonun arka planında belli belirsiz duyulan marş/müzik ile de Türk düşmanı olduğunu ispatlıyor. Videoda yer alan müzik, Bosna Savaşı (1992-1995) sırasında işlediği 14 cinayet sebebi ile 5 yıl hüküm ile cezalandırılmış, Novislav Djajic isimli Sırp çetnikin, akordeon eşliğinde söylediği Remove Kebab (Kebabın Ortadan Kaldırılması) isimli şarkı. Bir diğer şarkı ise, ırkçı Sırplara ait olan Strong Serbia (Güçlü Sırbistan) isimli şarkı.[12]

Teröristin yazdıklarından, beyaz ırkın üstünlüğünü savunan ırkçı etno-milliyetçi bir faşist olduğu, her ne kadar İslam düşmanı olmadığını iddia etse de Müslümanlara düşmanlık beslediği, radikalleşme süreci içerisinde mülteci ve göçmen karşıtlığı üzerinden benimsediği teorileri internetten araştırdığı,  terör eylemini ikiyıldan buyana planladığı ve neticede bir teröriste dönüştüğü görülüyor. Neden bu eylemi yaptığını açıklarken; sadece korku atmosferi yaratarak bir değişim yaşanabileceğinden bahsederek terörün temel hedefi olan korku yaymak amacını güttüğünü itiraf etmiş, bir terörist olduğunu ortaya koymuştur.

Yeni Zelanda eylemini gerçekleştiren bu kişinin kendisini Avrupa’yı işgal eden Müslümanlardan öç alan, terör eylemleri neticesinde Avrupa’da hayatını kaybeden insanlar adına eylem düzenleyen bir kişilikte gördüğü, radikalleşmesine neden olan iki temel olay olduğunu söylüyor. Bunlardan birincisinin İsveç Stockholm’de Nisan 2017’de IŞİD terör örgütü mensubu tarafından düzenlenen kamyonlu saldırıda hayatı kaybeden 11 yaşındaki Ebba Akerlund’ın hayatını kaybetmesi olduğunu belirtiyor. Ebba’nın kısmi işitme kaybının olduğunu, IŞİD’li teröristin insanların üzerine sürdüğü kamyonun sesini bu nedenle duyamadığını, bu tür saldırıların kendi halkına, inancına ve kültürüne yapıldığını, bu ve benzeri saldırılardan etkilendiğini anlatıyor.  

Radikalleşmesine neden olan ikinci önemli olayın ise 2017 Fransa seçimleri olduğundan söz ediyor. Bu seçimlerin ardından Avrupa’daki siyasi durumun kabul edilebilir olmaktan çıktığını, demokratik bir çözüme olan inancını kaybettiğini söylüyor. Bunun ardından Fransa’ya gittiğinde çok sayıda göçmeni kendi gözleriyle gördüğünü, bu ziyaretinin ardından zaten demokrasiye olan inancını kaybettiğinden tek çözüm yolunun şiddete başvurmak olduğuna karar verdiğini açıklıyor.

Yeni Zelanda katliamını yapan terörist yazdığı metinde kendisini şiddete varan aşırıcı radikalliğe iten inançlarını internetten pekiştirdiğini, ABD’li Candace Owens’ın düşüncelerinden etkilendiğini,“Spyro the Dragon 3” isimli bilgisayar oyunu vasıtasıyla etnik milliyetçiliği öğrendiğini, “Fortnite” adlı oyundan ise insanları nasıl öldüreceğini öğrendiğini anlatıyor.

Sonuç Yerine

15 Mart tarihinde tüm dünyayı ayağa kaldıran canice bir terör eylemi gerçekleştiren psikopat terörist; terör, terörizm, terörist, aşırıcılık, radikalleşme, sosyal medya ve internetin bireylerin şiddet kullanımındaki yeri gibi kavramların yeniden değerlendirilmesine yol açarken, terörizmin doğasının değişmekte olduğuna yönelik de kuvvetli işaretler verdi.

Bu çerçevede masum insanların katledildiği bu terör saldırısı, bireylerin radikalleşmesini tamamlayarak silahlı eylemler düzenleyebilecek bir kapasiteye ulaşabildiklerini gösteriyor. Kutsal mabetlere yönelik bu terör eylemi, şayet bireyin kendi kendisine karar vererek planladığı ve uyguladığı bir eylem değil de bir terör örgütünün parçası ve üyesi olarak düzenlediği bir eylem ise bu sefer de terör örgütlerinin “örtülü eylemlere” yönelebileceğini, bu eylemlerin artabileceği yönünde bir sonuç ortaya çıkıyor.

Radikalleşerek şiddet eylemlerine yönelen bireylerin zihinlerinde siyah ve beyaz gibi iki keskin ucu netleştirdikleri, ortada kalan gri alanları yok etmeye çalıştıkları, tam da bu noktada amaçlarının terör örgütleriyle örtüştüğü görülüyor. Radikal teröristlerin eylemleri bu ayrımı daha da körükleyerek daha da radikal ortamların yaratılmasına pencere açıyor. Yeni Zelanda katliamını gerçekleştiren caninin günlüğünde de belirttiği gibi asıl amacının dünyanın beyaz ırk ve diğerleri, Hristiyan toplum ve diğerleri olarak kutuplaştırılmasına hizmet ettiği anlaşılıyor. Bu noktadan hareketle belki de radikal terör örgütleri kapsamında barbar eylemleri ile ön sıralarda yer alan IŞİD terör örgütünün bu saldırıdan en büyük kazancı elde eden taraf olduğunu, belki de bu ve benzeri eylemler nedeniyle sahada yenildiği düşünülen bu örgütün daha fazla güç kazanabileceği akla geliyor.

Yeni Zelanda katliamını gerçekleştiren terörist kaleme aldığı günlüğünde bir örgüte bağlılığının bulunmadığını belirtse de; üniversite eğitimi almayı lüzumlu görmediğini söyleyen bu kişini lise düzeyindeki bilgileriyle bu kadar kapsamlı tarihsel bilgilerle donatılmış bir yazıyı nasıl hazırladığı, kendisini yönlendiren bir örgüt olmadığı halde çoğu eğitimli insanın dahi bilmediği tarihsel sembolleri nereden öğrendiği de soru işareti olarak ortada durmaktadır. Terörist günlüğünde diğer etnik milliyetçi örgütlerle görüştüğünü hatta bu gruplara bağışlar yaptığını ancak onlarla bir bağlantısı olmadığını belirtse de büyük ihtimalle bu örgütlerden birisiyle sıkı ilişkiler içerisinde olabileceği düşünülüyor.

Bu terör saldırısıyla; radikalleşen bireylerin günümüzde daha çok internet ve sosyal medya üzerinden radikalleşme sürecine girdikleri, internette yer alan kapalı forumların bireylerin radikalleşmesinde daha etkin olduğunu, bununla birlikte internet üzerinden bireylerin şiddete ve terör eylemlerine yönelmelerinin tespitinin de maalesef ki oldukça güç olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.       

İnternet ve sosyal medya üzerinden radikalleşmenin, illegal yapılanmaların, terör örgütlerinin faaliyetlerinin tespitine yönelik olarak ülkelerin siber gayretlerinin arttığı bilinmektedir. Bu kapsamda özellikle sosyal medyanın takibi ve sosyal medya istihbaratı ayrıca önem kazanmaktadır. Her ne kadar devasa boyutlarda veriyi içeren sosyal medyadan bu tür faaliyetlerin tespitinin güç olduğu düşünülse de, bu konuda özel bir teşkilatlanmaya gidilmesi, içerisinde sosyologların, psikologların, bilişim uzmanlarının, hukukçuların bulunacağı disiplinler arası bir anlayışın tesisi önemli görülmektedir.

 Sosyal medya araçları gibi çevrimiçi bilgisayar oyunlarının da kontrol altında bulundurulması, bu konuda uluslararası alanda etkili olabilecek küresel bir tedbir alınması, bu oyunların kısıtlanması/engellenmesi gibi hususların nasıl ve ne şekilde olabileceğinin değerlendirilmesi de gerekiyor. Aksi takdirde adlarına dijital gençlik de diyebileceğimiz, ülkemizin gelecek nesillerini korumak ve kollamak mümkün olamayacağı gibi, insan öldürmeyi bir oyun zanneden nesiller yetişmesine kendi ellerimizle fırsat kapısı açmış olabileceğimiz ortadadır.

 

 

 

 

[1] https://www.haberturk.com/son-dakika-yeni-zelanda-da-camiye-saldiri-cok-sayida-olu-var-2403685

[2] https://www.telegraph.co.uk/news/2019/03/17/jacinda-ardern-receivedbrenton-tarrants-manifesto-nine-minutes/

[3]Hilmi Demir, (2016), Radikal Selefi Hareketler ve Terör Örgütleri: Kavram ve Teorik Çerçeve, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

[4] İhsan Çapcıoğlu, (2018), Radikalleşmenin ve Şiddet Yönelimli Davranışların Önlenmesinde Evrensel Değerlerin Rolü, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 4

[5] Radikalleşmenin ve nefret söyleminden kaynaklanan eylemlerin yerel düzeyde önlenmesi, (2016), Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi

[6] http://sahipkiran.org/2016/12/22/radikallesme/

[7] Göktuğ Sönmez, (2017), Radikalleşme, Şiddete Varan Aşırıcılık ve Türkiye’nin Mücadelesi, ORSAM Rapor No: 209

[8]Bilgehan Öztürk, (2018), Avrupa’da Şiddete Varan Radikalleşme ve Sağ Aşırıcılık, Muhafazakâr Düşünce Dergisi, Sayı:53

[9] Robin L. Thompson, (2012), Radicalization and the Use of Social Media, Journal of Strategic Security, no. 4, sf. 167-190.

[10] https://www.hsdl.org/c/new-research-brief-details-how-u-s-extremists-use-social-media/

[11] https://t24.com.tr/haber/yeni-zelanda-da-50-kisi-katledildi-bir-katilin-hastalikli-zihniyeti,812826

[12] https://www.yazargazetesi.com.tr/kurtlar-ilerliyor-ustasalar-ve-turkler-dikkat-edin-makale,13.html

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...