Suriye’de Kalıcı Çözüm Planı

Yazan  03 Haziran 2020

Çatışmalar “Yeter Artık” Noktasındadır

Suriye iç savaşı, öyle bir noktaya geldi ki; “yeter artık bitsin bu insanlık dramı, sona ersin artık bu yorucu ve yıpratıcı savaş” demek suretiyle tüm insanlık haykırma noktasına doğru gelmiştir. Bu iç savaşın etkisinden yorulan ve yıpranan ülkelerin en başında hiç kuşkusuz öncelikle Türkiye, Rusya, Suriye ve İran gelmektedir.

Ayrıca, Irak ve Lübnan’da; kendisine düşen payıyla, bu savaşın etkisini fazlasıyla hisseden ülkeler arasındadır. Aynı şekilde Ürdün’de; göçmenler üzerinden payını almış, siyasi ve sosyo-kültürel etkileşim içerisinde bulunan ülkelerdendir. Bölge dışı ülkeler ise, Suriye’de kaos üreterek hakimiyet tesis etme ve pay kapma hevesleri nedeniyle; başta ABD ve bazı AB ülkeleri, bölgedeki krizi siyasi ve ekonomik olarak daha da derinleştiren ülkeler olmuşlardır.

Gelinen noktada, sahada tarafların pozisyonları, niyet ve maksatları, çözüme doğru giden yol haritasında ülkelerin rol alma / alabilme kapasiteleri açığa çıkmıştır. Bundan sonra yapılacak iş; sahada şekillenen siyasi, askeri ve ekonomik resmin üzerinden, sonuca odaklı somut bir çözüm planı yaratmak olmalıdır.

Çözüm önerilerine geçmeden önce, Suriye iç savaşına sahada doğrudan taraf olan ülkelerin çözüme dair yaklaşımlarına ışık tutacak bazı kapalı stratejilerini açığa çıkarmak faydalı olacaktır.

Ülkelerin Açık / Kapalı Stratejik Hesapları

ABD; Suriye ve Irak sahasını bir bütün olarak değerlendirmekte, İran’ın İsrail’e coğrafi olarak yaklaşmasını İsrail’in güvenliği noktasında red etmektedir. Ayrıca, Kürt’lere sağlanacak özerk bir yapıyla ve Suriye-Irak sınırında sünniler için yaratılacak özerk bir bölgeyle, İran’ın Akdeniz’e uzanımının önüne set çekmek istemektedir. Aynı zamanda bu set; gelecekte Çin’in Ortadoğu kuşak-yol projesinin önünün coğrafi olarak kesilmesini sağlayacağından, ABD kendi lehine bir pazarlık konusu yapılması için sahayı şimdiden şekillendirmeye çalışmaktadır.

Rusya; Suriye ve Doğu Akdeniz’de ki stratejik çıkarlarından asla vazgeçmeyecek şekilde Suriye’deki çatışmaların bir an önce bitmesi ve mali külfetin karşılanması için Suriye’nin kaynaklarını işletmek ve pay almak istemektedir. Öte yandan, Rusya; İsrail’in güvenliğini dikkate almak kaydıyla, İran ile siyasi-ekonomik noktada ortak bir paylaşım içerisinde birlikte yaşamayı kabullenmiş durumdadır. Ayrıca, Kürtler için; merkezi otoriteye bağlı kültürel özerklikle sınırlı bir yapılanmayı desteklemektedir.

Fransa; Kürtler’in geleceği noktasında Suriye yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlamak, Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de ve Afrika’da, Çin ile birlikte hareket edebileceği bir alan açmak, örtük rakibi olan ABD’yi Suriye sahasında yakın markajla kontrol ederek kendi menfaatleri doğrultusunda Suriye üzerinde stratejik söz sahibi olmayı hedeflemektedir.

İran; Akdeniz’e kadar ekonomik ve ticari koridor tesis etmek, aynı zamanda bu koridor üzerinden askeri anlamda İsrail’i rahatsız etmek, ABD ve İsrail’in kendisine yönelik olası tehditlerini ise ülke sınırları dışından yani İsrail’in yakın çevresinden itibaren karşılamak istemektedir.

Türkiye; güney sınırında tehdit oluşturacak bir PKK devletçiğine engel olurken, bir taraftan sünni muhalif kesime alan açmak ve böylece Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğü içerisinde yeni bir siyasi denge oluşturmak, Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerinin Suriye ana karası üzerinden de güvenliği sağlanmış politik ve stratejik bir sonucu arzulamaktadır.

Esad Sonrası İhvan Ekolü Endişesi

Türkiye’nin; Esad karşıtlığında ısrarcılığı ve sünni muhalifleri destekliyor olması, gerek Suriye’de gerekse uluslararası alanda bu tutumu, Nusayri–Alevi mezhebi karşıtlığı olarak algılanmaktadır. Bu nedenle ABD ve AB; Esad’ın gitmesi durumunda İhvan ekolünden sünni kökenli bir liderin gelmesi yolunun açılabileceği endişesini taşımaktadırlar. Benzer endişeyi Rusya ve İran’ın da yaşadığını söyleyebiliriz.

Ayrıca, iç savaşın devam ettiği bir ortamda, başta ordunun ve devletin temel kurumlarını yöneten iradenin dağılmasının, kaosu daha da derinleştireceği gerçeğinden hareketle; çatışmanın dondurulmasından ve siyasi sürece yönelen bir iradenin belirmesinden sonra, Esad iktidarının sonlandırılmasının öngörüldüğü düşünülmektedir.

Bu nedenledir ki, söz konusu ülkeler Esad ile ilişkileri geliştirmezlerken, iktidardan gitmesi için hiçbir çabaları olmamaktadır. Diğer bir ifadeyle, başta ABD ve AB ülkelerinin birçoğu, kendilerince şartlar olgunlaşıncaya kadar Esad iktidarına razı olmaktadırlar. Öte yandan Türkiye; Esad karşıtlığında ne kadar ısrar etmeye devam ederse, yukarıda belirtilen endişe çerçevesinde Esad’ın koltuğunun ABD, AB ve hatta Rusya-İran nezdinde o kadar sağlamlaştığı düşünülmektedir.

Çözüme Doğru Giden Yol

Ülkelerin beklentileri; siyasi ve ekonomik çıkarlarına göre şekillenirken, unutulmaması gereken husus, artık Suriye’de sona doğru gelindiğinin kabulü ve bir an önce çözüme odaklanılmasıdır. Çözüme yaklaşıldığının en somut örneği, saha dinamiklerinin stabil hale / doruk noktasına gelmiş olmasıdır. Nitekim bu durumu öne çıkaran en önemli faktörler;

  • Esad iktidarının; savaşın gittikçe artan maliyetini karşılama noktasında yaşadığı ekonomik sıkışmışlık ve diğer taraftan ambargoların güçlü etkisi,
  • Yönetime destek veren yakın çevresindeki siyasi ve ekonomik güç sahibi bazı aile ve şirketlerde muhalif bir yapının belirmesi,
  • Çatışmanın uzun yıllara yayılacak kısır bir döngü içerisinde daha da düğümleneceğinin tüm taraf ülkelerce görülüyor olması,
  • Artık daha fazla mali külfet altına girilmek istenmemesi şeklinde özetlenebilir.

Çözümün en önemli kriterlerinden birisi de; taraf ülkelerin bu noktadan sonra açık ve şeffaf davranmalarına, gizli bir ajandayı taşımıyor olmalarına bağlıdır. Çünkü, resmen ilan edilmese dahi her ülkenin kendi ajandası bir şekilde açığa çıkmıştır. Bundan sonra yapılacak iş, bunları cesaretle siyasal sürece taşıyabilme ve tartışabilme iradesine kalmıştır.

Temelde Suriye’de sorunun nihayi çözümü; Irak ve Lübnan benzeri etnik ve mezhebi anlamda ortaklığı / paylaşımı içeren anayasal bir sözleşmede yatmaktadır. Şu bir gerçek ki; Esad rejiminin 2011 öncesi duruma dönmesinin artık sahada uygulanabilirliği ve şartları hemen hemen hiç kalmamıştır. Esad’ın halâ böyle bir beklenti içerisinde bulunması, elinde kalan son kazanımlarının ve bugüne kadar harcadığı tüm gayretlerinin boşa çıkarılmasından başka bir sonuç yaratmayacaktır.

Suriye Çözüm Planı

Suriye sorunun; ortak paydada ve asgari müştereklerde çözüme kavuşturulabilmesi, daha fazla kaosa sürüklenmeden bir an önce siyasi sürece geçilmesi ve ilkesel olarak şu çözüm planının ortaya konulması;

  • Suriye’li Kürtler, ülke dışından hiçbir yabancıyı bünyelerine almamak ve PKK ile bağlantısını tamamen kesmek kaydıyla, mevcut silahlı unsurların hafif silahlı hale indirgenmesi, yerel kolluk sıfatında Suriye genel kolluk sistemine bağlanması,
  • Aynı şekilde, Suriye Milli Ordusu’nun da (Özgür Suriye Ordusu); kendi bölgelerinde hafif silahlı yerel kolluk gücüne dönüştürülmesi,
  • Türkiye’nin, Suriye tarafında kontrol ettiği alanlardan çıkması karşılığında; Ankara Anlaşması ile Suriye sınırı belirlenirken ikiye bölünmüş tüm köy ve kasabaların; kabile, aşiret, aile gibi birlikteliklerin yeniden sağlanması amacıyla, azami 5-8 km.lik derinliğe kadar bir sınır düzeltmesi yapılarak Türkiye’ye dahil edilmesi,
  • Gerek Türkiye’ye dahil edilecek olan bölgeye, gerekse Suriye içine dönecek göçmenlerin uluslararası gözlemci heyeti refakatinde dönüşlerinin sağlanması,
  • Türkiye tarafına bırakılacak yerlerin; imarı, inşası ve bugüne kadar harcadığı mali külfetin karşılığı olarak, Haseke petrollerinin 25 yıllığına Türkiye’nin işletmesine bırakılması,
  • İran’a; güney Suriye’de Palmira hattı üzerinden Lübnan’a ulaşan ekonomik ve ticari koridor imkânı sağlamak kaydıyla; milis güçlerini Suriye sahasından çekmesi ve İsrail ile çatışmayı sonlandırması yönünde çözüme odaklanılmasının Suriye’de kalıcı istikrara hizmet edeceği mütalaa edilmektedir.
Ünal Atabay

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Terörizm ve Terörizmle Mücadele Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display