Trump’ın Ülkesine ve Dünyaya Kaos Vaadi Var

Yazan  15 Kasım 2024

Donald Trump Kasım 2024 seçimlerinin tartışmasız galibi olarak Ocak 2025 de ikinci başkanlık dönemine başlayacak.

Amerika’yı ve Amerikan politikasının denge ve denetlemeye dayanan anayasal düzenine yakından bakmayanlar, onun ilk dönemi olan 2016- 2020 yılları arasındaki tavır, davranış ve icraatları kadar konuşması, hitap şeklini unutmuş olabilir. Ama okyanusun öbür yanına daha dikkatle bakanlar, bir dört yıl daha dünyanın en önemli ülkesinin büyük bir savrulma yaşayacağı endişesini duymakta. Her şeyden önce Başkan, Temsilciler Meclisi ve Senato aynı partiden olunca, şimdi denge ve denetleme Kongre’nin bacasından kaçma eğiliminde. Yüksek Mahkeme zaten Trump’ın suyunda olduğu için artık savrulma tehlikesi kaçınılmaz. Acaba bu savrulmayla dünyanın çivisi yerinde durur mu? Dübeli zedelenmiş çivi yerinden çıkarsa nerelere saplanır soruları, sağı, solu belli olmayan Trump’ın yeni atamaları ile giderek daha da önem kazanmış durumda. Aslında bazı atamalar göstermelik havasında. Daha doğrusu sadakatin ödülü gibi. Ancak savunma, Dışişleri ve CIA’ye yapılan atamalara Pentagon’un, hatta Senato’nun nasıl tepki vereceği merak konusu. Bazı büyükelçi atamaları ise daha şimdiden yaraya tuz basmacasına kışkırtıcı.

Geçmişte Yaptıkları, Yapacaklarının Garantisi

Seçim kampanyaları sırasında ABD seçmeni alışık olduğu fütursuz, şımarık Trump’ı gördü ve ona oy verdi. Seçmeni etnik kökenlerine veya geldikleri yerlere göre aşağılasa bile, yüzlerine tükürülse yarabbi şükür diyecekleri düzeyde bilinçsizlik, Trump’ın bir aday olarak, hüküm giymiş olmasının hukuki ve ahlaki önemini aştı. Bir geleneği takiben, Beyaz Saray’da Biden ile bir araya geldiğinde daha olgun,  yaşına ve devir alacağı göreve daha uygun davrandı. Ama huylu huyundan vaz geçer mi? Bugüne kadar üzerinden atamadığı edepsizlik omuzuna aldığı büyük sorumluluğu nihayet anladığı için düzelir mi?  Sanmam. Ama ilk döneminde yaptığı fevri uygulamaları sürdüreceğini gösteren bazı açıklamalar yapmaya başladı bile. İlk başkanlık döneminde attığı ilk attığı adımlardan biri 2017 de Kanada, Meksika ve ABD arasında 1992 yılında imzalanıp 1994 yılında meriyet kazanan, Kuzey Amerika Serbest ticaret Anlaşması NAFTA ‘yı ve genişlemiş hali olan Trans Pasifik Ortaklığını veya TPP yi iptal etmek olmuştu. Sonra Kanada ile ilişkiler gerginleşince 2018 yılında NAFTA yeniden müzakere edilip yürürlüğe girmişti. Şimdi seçilmiş Başkan olarak Trump Meksika’dan yapılan ithalata yüzde 25 oranında ticari tarife uygulayacağını söyleyerek sığ sularda yeni bir fırtına yaratacağının müjdesini veriyor.

Aynı yıl, Paris iklim değişikliği anlaşmasından da çekileceğini ve ABD nin karbon kirlenmesi yaratan kömür ve petrol gibi enerji kaynaklarının etkin değerlendirmesinin önünü açacağını açıkladığında sadece ABD deki iklim değişikliği ve temiz enerji lobilerinin değil, Paris anlaşmasına taraf olan tüm ülkelerin dudağını uçuklatmıştı.  Neyse ki Paris anlaşması gereği, ABD izleyen 3 yıl içinde anlaşmadan çıkamadı. Zaten tam çıkacakken imdada Biden yönetimi yetişti. Şimdi dünyanın en büyük hava, su ve toprak kirleticisi ABD bir kez daha Paris anlaşmasından çıkacağını açıklıyor. Ayrıca Çevre Koruma Ajansının başına getirdiği Lee Zeldin de alelacele ABD nin petrol üretimini arttıracağı ilan etti. Bu işin mantığı dünya enerji piyasalarında, hükmün de, mührün de ABD de olması. Bu pek tutmaz ya! Neyse. Ama sonuçta bu Rusya’nın Çin ile daha fazla yakınlaşmasına neden olacak. Nitekim daha şimdiden yeni bir troyka ortaya çıktı. Çin, Kuzey Kore ve Rusya ittifakına, bundan sonra neden İran katılmasın? Zaten halen Rusya’nın insansız hava araçları İran’dan. İran ile Çin’in özel anlaşmaları da hafızadan silinmiş değil.

İran ile Bitmeyen Hesaplaşma

Trump, 2015 de Çin, Fransa, Almanya, Rusya, ABD ve İran arasında,  İran nükleer programı ile ilgili olarak imzalanan JCPOA anlaşmasından 8 Mayıs 2018 de tek taraflı olarak ayrıldığını açıkladığında, dünyayı bir kez daha ters köşeye oturtmuştu. Takvimler 5 Ocak 2020 yi gösterdiğinde, İran da artık JCPOA ile ilgili sınırlamalara uymayacağını, bununla birlikte Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu(IAEA) ile ilişkilerini sürdüreceğini açıkladığında, Trump bir başka ön görülmez davranışa daha imza atmıştı. Taraftarlarının, seçimlerin çalındığı iddiasıyla ABD Kongresini basmasını teşvik etmiş ve onları desteklemişti. Şimdi 6-7 Ocak 2020 olaylarında 5 kişinin ölümüne, 50 den fazla insanın yaralanmasına neden olanları dünyanın en büyük özürlü demokrasisinin başkanı olarak affedeceğini açıklamış bulunuyor.  Muhtemelen vergi beyanında bulunmadığı veya cinsel taciz suçlamalarında, verdiği kesinleşen, sus payı ödemeleri nedeniyle aldığı cezaları da yine kendisi af edecek. Bunun Amerikan toplumundaki ahlaki pusulayı nasıl bozacağı endişesi bir yana, Ocak 2020 de yaşananlar nedeni ile iptalinin yaratacağı tehdit gündemden düşen JCPOA in yenilenmesi artık söz konusu olamayacak. Buna karşılık İran ile bitmeyen hesapları tamamlamak için Trump yeni adımlar atacaktır. Önce İran’a karşı başarı ile oluşturduğu Arap-İsrail koalisyonunu güçlendirmek için Suudi Arabistan ve Katar’ın Abraham anlaşmalarına girmesine çalışacaktır. Bugüne kadar sihri bozulmayan Abraham normalleşmesi, bu iki ülkeyi de kapsarsa bu İran’a karşı güçlü bir cephe olur. Açıkladığı isimlerden Dışişleri görevine gelen Marco Rubio yerine, bu konuyu yine damadı Jared Kuchner’e bırakacağını düşünürüm. İsrail’e atayacağını açıkladığı Mike Huckabee ise, ABD nin bundan sonra Filistin’e göz açtırmayacağının işareti. Ama bence İran’a verilen asıl gözdağı, bölgede kurulacağı iddia edilen Kürt devleti. Kurulan oyunun hep Türkiye ile ilgili olduğuna vehmediliyor. Ancak oyunun son perdesini Trump yönetecekse, bunun Türkiye’den çok İran ile öyle baş edilemeyince böyle baş edilebileceği varsayımından kaynaklandığını düşünmek gerekir. Ama İsrail'in, hatta Arapların teşviki ile ABD nin giderek artan İran saplantısı, bölgenin başını belaya sokacak nitelikte. Bu da Trump’ın eliyle olabilir. Tabii ucu Türkiye’ye de dokunabilir Ama bunun nedeni Trump değil, Türkiye’nin kendi yanlışları olacak. İran’a karşı bir Kürdistan kurulursa bunun ömrü az olur. Kanıtı Mahabat deneyiminde mahfuz.  İran Kürtlerinin Irak, Suriye ve Türkiye Kürtleri ile birleşmesi de olası değil.

Kaos ’un Türkiye’ye Dokunacak Ucu

Kuzey Irak Yarı Özerk Kürt Bölgesi, bir ölçüde kendi başına ekonomik olarak ayakta kalabilme erkine sahip. Ancak Bağımsız Kürdistan, Irak için yeni bir iç savaş ihtimali yaratır. Trump’ın Irak’taki dengeyi bozmak için bir adım atacağını sanmıyorum.  Oysa İran Kürdistan’ı kendi başına ayakta kalabilecek kaynaklara sahip değil. Ama İran içinde bir Kürt devleti, İran’da da bir iç savaşı tetikler ki bu İran rejimine bir tehdit demektir.  Trump işte bunu ister. Suriye’nin kuzeyindeki kerameti kendinden menkul 3 Kanton Afrin, Kobane ve El Cezire, henüz bir idari, siyasi ve ekonomik özerklik gücünden yoksun. Üstelik en doğudaki El Cezire, petrol ve doğal gaz bölgesinde, burada Arap nüfus fazla. ABD üsleri de orada. Ama Kuzey Suriye’de bir oyun varsa, bunun Hatay pahasına Türkiye’ye dayatma olması işten bile değil. Hele bir Esat ile görüşmeler başlasın. Türkiye Kuzey Suriye’den çıkarsa ne ala. Yoksa Afrin’de barınmak için sınır taşlarını bile kaldıran Ankara, Kuzey Suriye’de kurulacak bir başka kukla devlet yüzünden ava giden avlanır durumuna düşebilir. Uydunuz Amerika’ya, soktunuz Türkiye’yi Suriye’ye. Şimdi çıkılsa kaos, Kalınsa kaos. 

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Muhittin Ziya Gözler   - 21-02-2025

2023 YILI ENERJİ HEDEFİ

Enerji konusunda yapılanlar, yapılamayanlar ve bu konuda uzak hedefler nelerdir? Ülkenin kendi kaynakları var mıdır? Varsa nasıl değerlendirilmektedir? Enerjide dışa bağımlılık nasıl en aza indirilebilir?