Taliban ile Anlaşmanın Suriye’ye Yansımaları

Yazan  04 Şubat 2019

Taliban ile Anlaşmanın Suriye’ye Yansımaları

ABD ile Taliban arasında süren görüşmeler neticesinde “Afganların topraklarında terörist barındırmayacağı garantisine karşılık ABD’nin de ülkeden tamamen çekilmesi” ilkesi çerçevesinde bir taslak üzerinde mutabık kalındığı hususu 2019 yılı Ocak ayı sonunda medyaya yansıdı. ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, Taliban’ın ateşkes yapmayı ve daha önce ısrarla reddettiği Afgan hükümeti ile direkt görüşmeyi kabul ettiğini belirterek, “Taliban'ın, uluslararası terörist gruplar veya bireyler için Afganistan’ın bir platform haline gelmemesi amacıyla gerekli her şeyi yapma taahhüdünden memnuniyet duyduk.” ifadelerini kullandı.[1]

Taliban

Arapça Talib (öğrenci) kelimesinin çoğulu olan Taliban (öğrenciler) adını benimseyen örgüt, ülkenin güneyinde Molla Ömer liderliğinde yaklaşık 50 medrese öğrencisiyle birlikte 1994'te kuruldu.Gelenekçi bir yapıya sahip Afgan toplumu içerisinde hızla taraftar toplayan ve yükselen Taliban amacını; Sovyet savaşı ve akabinde patlak veren iç savaşlar sırasında ortaya çıkan savaş ağalarından kurtulmak olarak, kuruluş felsefesini; Afganistan’a İslam’a dayalı bir yönetim getirmek olarak tanımladı.

Kuruluşundan kısa süre sonra, Afganistan’ın ikinci büyük kenti Kandahar’a saldırı düzenleyen Taliban 3 Kasım 1994’te ciddi bir direnişle karşılaşmadan Pakistan sınırındaki kentin kontrolünü ele geçirdi. Bu aynı zamanda zayıf durumdaki Kabil Merkezi Hükümetine de ilk darbe oldu. Taliban, 1995 yılında ülke genelinde 12 kentte kontrolü sağladı. Yolsuzluklara ve rüşvete savaş açan grubun popülaritesi günden güne arttı.

Afganistan’ın güneyindeki Peştun nüfusun yoğunlukta yaşadığı kentleri ciddi bir direniş görmeden bünyesine katan Taliban, 1995’te başkent Kabil’e kadar dayandı. Ancak Sovyetler Birliği’ne karşı verdiği direnişle adını duyuran Ahmet Şah Mesut liderliğindeki güçler Taliban’ı burada yenilgiye uğrattı. Pakistan’dan ve bazı Körfez ülkelerinden para ve silah desteği aldığı bilinen Taliban, 1996 yılının Eylül ayında Kabil’e yeniden saldırmak üzere hazırlık yaptı. Sokak savaşına girmek istemeyen Şah Mesut, kendine bağlı tüm güçleri 26 Eylül 1996’da Kabil’den çekti.Otorite boşluğundan faydalanan Taliban 27 Eylül 1996’da Kabil’e girdi. BM binasına sığınan eski Devlet Başkanı Muhammed Necibullah Ahmedzay ile kardeşi Şahpur Ahmedzay idam edildi.

Başkentin ele geçirilmesi zamanına kadar milis bir yapı olan Taliban, bu tarihten itibaren kendi hükümetini kurduğunu açıkladı. Adını “Afganistan İslam Emirliği”, kurucu lider Molla Ömer’i de Emir-el Müminin (Müminlerin emiri) olarak ilan etti, bayrak değiştirildi. Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, Taliban’ı resmen tanıdı.Örgüt 1998’de Afganistan'ın yüzde 90’ını kontrol altına aldı. Muhaliflerin elinde sadece Şah Mesud’un kontrolündeki Pencşir bölgesi kaldı.

11 Eylül saldırılarının ardından ABD yönetimi, Taliban’dan El Kaide lideri Usame bin Ladin’i teslim etmesini istedi. Taliban, Ladin’i “misafir” olduğu gerekçesiyle iade etmeyeceğini bildirdi. ABD, 7 Ekim 2001’de Taliban'a yönelik operasyon başlattı, kısa sürede başkent Kabil dâhil elindeki tüm şehirleri kaybeden Taliban, kalesi konumundaki Kandahar’a çekildi. Örgüt 2002’den sonra gerilla taktiği ile ABD ve Kabil hükümetine karşı saldırılar düzenledi.[2]

Afganistan’daki En Etkin Devlet Dışı Silahlı Aktör (DDSA): Taliban

En basit manada DDSA’lar sistematik şiddet eylemleri gerçekleştirme kabiliyeti olan silahlı kuruluşları ifade etmektedir. Başka bir ifade ile DDSA; siyasi hedeflere ulaşmak için belirli bir toprak veya topluluk üzerinde her türlü kontrolü sağlamak amacıyla şiddet içeren araçlar kullanan, ideolojisi ve eylem özgürlüğü olan bir örgütlenme şeklinde tanımlanabilmektedir.

DDSA’lar Ortadoğu’nun parçalanan jeopolitik atmosferinde ve yeni doğmakta olan güvenlik mimarisi içerisinde hayatta kalmak için doğal kaynakları ve stratejik önemi haiz yerleri ele geçirerek kayıt dışı ekonomik bir ağ oluşturma faaliyetlerinde bulunurken toprak kontrolü, baskıcı bir şiddet veya kendisine itaat etmeyen yerel halkı yerinden eden bir tür demografi mühendisliği yöntemlerini bir arada benimsemektedir. Bu yöntemlerin merkezinde otoritenin ve toplumun kontrolünü sağlama çabası söz konusudur ve bu da terör ve ölçüsüz şiddet vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir.

DDSA’lar güçsüz devlet yapılarının bulunduğu, sosyo-ekonomik refah eksikliği veya bunlarla mücadelenin zayıf olduğu, yoğun güvensizlik, şiddete yol açan uygulamalar, siyasi düzensizlik ve şiddetli anlaşmazlıkların yer aldığı bölgelerde ortaya çıkmaktadır.

DDSA’ların ortak özellikleri; devlet kontrolü dışında örgütlenmek, siyasi ve askeri amaçlara ulaşmak için şiddete başvurmak, düzensiz ve usulsüz askeri bir eylem şablonu uygulamak ve yarı devlet yapısı niteliği taşımak[3] olarak sıralanabilmektedir.

Tanımlamalar ve ortak özellikleri bir arada incelendiğinde Taliban örgütünün de birçok açıdan DDSA kapsamında değerlendirilebileceği görülmektedir.Esasen ülkelerin bakış açısına göre silahlı şiddete başvuran oluşumların DDSA ya da terör örgütü kapsamında değerlendirilebileceği, bu değerlendirmenin söz konusu ülkelerin bu oluşumlarla arasındaki simbiyotik ilişkiye uygun olarak yapıldığı da açıkça görülmektedir. Taliban örgütü, Afganistan’da yönetimi ele geçirdiği yıllarda geliştirdiği anti demokratik uygulamalar, halka yönelik baskı ve şiddete başvurması, binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan eylemleri, Afgan devletini tanımaması ve kendi ideolojisi doğrultusunda yeni bir rejim tesis etme gayreti, narkotik hammaddeleri kontrol altında bulundurma isteği, Afgan güvenlik güçlerine saldırıları ile birlikte değerlendirildiğinde terör örgütü kapsamına da alınabilecekken, Birleşmiş Milletler’in 1267 (1999) sayılı kararı ile Taliban’ı terör örgütleri listesine almış[4] olmasına rağmen Taliban’ın ABD tarafından terör örgütleri listesine alınmamış olması konusunda da derinliğine düşünülmelidir. ABD’nin Taliban’ı terör örgütü olarak kabul etmeyip, DDSA kapsamında değerlendirmesinin en önemli nedeni, Taliban ile görüşmesinin önüne kendi eliyle büyük bir engel koymamak istemesidir.

ABD’nin bu politikası neticesinde, 2001 yılından itibaren mücadeleye girdiği Taliban ülkede zayıflamanın aksine daha da güçlenmiş, Afganistan’ın büyük bir bölümünde kontrolü ele geçirmiştir. NATO’nun Afganistan'daki savaş misyonunu 2014’te sonlandırmasından sonra ülkedeki güvenlik durumu daha da kötüleşmiş, Taliban 2016’dan itibaren ülkedeki varlığını kuvvetlendirmiştir. Kabil merkezli yönetim 2015’te Afganistan’ın yüzde 72’sini kontrol ederken bu oran günümüzde yüzde 56’ya gerilemiştir.[5]

 

 

Silahlı şiddet eylemleri açısından da Taliban saldırıları 2016 yılından itibaren artış göstermiştir. 2018 yılında Afganistan’da Taliban tarafından düzenlenen silahlı saldırılarda 1.417 kişi hayatını kaybederken, 981 kişi de yaralanmıştır.[6] Ağustos 2018’de en büyük saldırısını Gazne vilayetine düzenleyen Taliban tarafından aralarında 100’e yakın güvenlik gücünün de bulunduğu yaklaşık 300 kişi hayatını kaybetmiştir.[7]

Taliban’la görüşmek

Afganistan’ın eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai döneminde Afganistan yönetimi ile Taliban arasındaki temasların, Katar’ın başkenti Doha’da 2013 yılının Haziran ayında yapılması planlanıyordu ancak Taliban’ın ofise “Afganistan İslam Emirliği”tabelasını ve bayrağını asması üzerine Afgan Hükümeti müzakerelerden vazgeçmişti. Ofis bir aydan kısa süre sonra kapanmış ve böylece barış müzakereleri askıya alınmıştı.[8]

ABD’nin 2001 yılından bugüne kadar yürüttüğü Afganistan harekâtında halen “zafer” ışığını görememiş olması, ülkede güvenliğin tesis edilememesi ve Taliban’ın 2001’den daha büyük bir alanı kontrol altına alması, ABD’nin Afganistan’da uzun süreli çatışmalar nedeniyle hem ABD hem de uluslararası kamuoyu nezdinde yıpranması, yaklaşık 2.500 ABD askerinin Afganistan’da hayatını kaybetmesi (resmi olmayan rakamlara göre Afganistan’da hayatını kaybeden ABD askerlerinin sayısı 2.427)[9], ABD’nin ağırlık merkezini İran, Rusya ve Çin ile mücadeleye kaydırmak istemesi, ABD’nin Afganistan için yıllık ortalama 50 milyar dolar, 2001’den bu yana ise 1.07 trilyon dolarlık[10] maliyete katlanması ABD askerlerinin çekilmesini, çekilme öncesinde ise ülkede “istikrarın” sağlanması maksadıyla da Taliban ile görüşmeleri gündeme yeniden getirdi.

ABD Taliban görüşmelerine ilişkin somut bilgiler bulunmamasına rağmen görüşmelerde; ABD’nin hedef alınmaması, Taliban’ın El-Kaide ve IŞİD gibi terör örgütleriyle ilişki kurmaması ve bu örgütlerle mücadele etmesi, Taliban’ın siyasi çözüm ve Anayasa değişikliğine de katkıda bulunması, ABD askerlerinin de Taliban’a yönelik operasyon düzenlememesi, Nisan ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin güven ortamı içerisinde yapılması gibi hususların müzakere ediliyor olabileceğini söylemek olası gibi görünüyor.

Afgan Hükümetinin, Afganistan’dan çekilmeyi kolaylaştırmak maksadıyla Taliban’la görüşen ABD’yi bu konuda desteklediğini düşünmek pek mümkün değil.Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref GaniTaliban’ın doğrudan Afgan Hükümeti ile görüşmesi gerektiğini savunuyor.[11]Yapılan açıklamalardan Afgan Hükümetinin yönetime talip ya da yönetime ortak olacağından endişe duyduğu, ülkenin 90’lı yılların sonundaki anti demokratik yönetim şekline dönebileceğinden kaygılandığı anlaşılıyor.

Taliban için ise ABD ile görüşmeler zafer niteliğinde olsa gerek. Hâlihazırda ülkenin yarısında yönetimi elinde bulundurması, dünyanın süper gücünün kendisini muhatap alarak sadece kontrol ettiği alanlardaki halkın değil aynı zamanda uluslararası kamuoyunun nezdinde de meşru hale getirmesi ve sonuçta başarabilirse ABD askerlerinin çekilmesi konusunda bir anlaşmaya varması, Taliban’ı Afganistan’ın kazananı haline getiriyor. Öte yandan Taliban içerisinde de ABD ile görüşmelere karşı olan bir grubun varlığı da söz konusu. Bu gruba göre ülkenin yarısında gücü elde bulundurmaları, Afgan Hükümetinin batının güdümünde olması nedeniyle savaşmaya devam etmeleri gerektiği, ABD ile müzakereye gerek olmadığı savunuluyor.

Görüşmeler her ne kadar ABD ile Taliban arasında devam etse de, Afganistan denklemi içerisinde Pakistan ve İran’ı da unutmamak gerekiyor. Son yıllarda Afganistan’ın güvenliği nedeniyle ABD ile ilişkileri eskisi kadar iyi gitmeyen Pakistan için ABD’nin bölgedeki varlığını sona erdirmesi, Pakistan’ın bölgede yeniden gücünü artırması anlamına gelebilecek nitelikte. Belki de bu nedenle Pakistan görüşmeleri desteklediğini açıklıyor.

İran’da Afganistan konusunda boş durmuyor. Afgan Hükümetinin de bilgisi dâhilinde ABD’den daha önce İran’ın Taliban ile görüştüğü biliniyor.[12] Her ne kadar siyaseten birbirlerine uzak mesafede olsalar ve hatta birbirlerini düşman olarak görseler de İran Taliban’la görüşerek; kendisini IŞİD terör tehdidinden korumaya, Afganistan’daki ABD varlığını bir an önce sonlandırmaya ve aynı zamanda Afganistan’da söz sahibi olmaya gayret ediyor.

Sonuç yerine…

2001 yılından bu yana trilyon dolarlık bir bütçe ile Afganistan genelinde askeri müdahalesini devam ettiren ABD bu ülkedeki siyasi hedeflerini gerçekleştirememiş, 2010 yılından itibaren alt yapısı hazırlanan Taliban ile anlaşmanın ABD’nin çekilişi kaygılarını ortadan kaldıracağına yönelik bir politika tercih edilmiştir. Irak ve Suriye’nin ardından Afganistan’ı mesken tutan IŞİD ve köklü bir şekilde bölgede bulunan El-Kaide ile mücadelesi karşılığında Taliban’a yeni bir rol biçilmiş, Afganistan’ın meşru ve gayri meşru yönetimleri arasındaki parçalanma daha da derinleştirilmiştir.

ABD’nin 2001 yılından itibaren Ortadoğu bölgesinde uygulamaya koyduğu politikalar nedeniyle çatışma ve çatışmasızlık, savaş ve barış, düşman ve dost, terör örgütü ve silahlı aktör, zafer ve yenilgi arasındaki mutlak çizgiler aşınmış, ulusal menfaatlere ulaşma yolunda her yol mubah görülmüş, müttefiklik ilişkileri sorgulanmaya başlamış, gözler her türlü uyarıya ve gerçekliğe kapatılarak bildiğini okuma siyaseti izlenmeye devam edilmiştir.

Her ne kadar ABD temsilcisi Halilzad Taliban’la müzakerelerde ilerleme kaydedildiği yönünde iyimser açıklamalarda bulunsa da, meşru Afgan Hükümeti’ne rağmen bu yolda ilerlerken büyük zorluklarla karşılaşacağı, Taliban’ı Afgan Hükümetiyle görüşmeye ve ateşkes konusunda anlaşmaya ikna edebilmesinin de oldukça güç olduğu görülmektedir.

ABD’nin hem finansal hem de insan kaynağı maliyetini azaltmak, gücünün büyük kısmını İran, Rusya ve Çin rekabetine ayırmak maksadıyla Afganistan ve Suriye’den çekilme görüntüsü vererek Ortadoğu’daki gücünü artırmak peşinde olduğu, bu sayede bir yandan ABD kamuoyuna karşı verilen sözleri tutarken diğer yandan bölgede söz sahibi olmaya devam etme yolunu izleyeceği düşünülmektedir. 

ABD kendi ulusal çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’daki mevcudiyetini çeşitli vesileler ile sürdürürken, tıpkı Taliban gibi terör örgütü olarak değerlendirmediği ancak DDSA olarak gördüğü gruplarla iş tutmaya devam ediyor. Bunların başında ise terör örgütü olduğu her yönden ispatlanmış, Suriye’de kendisine alan bulan PYD terör örgütü geliyor. ABD’nin Afganistan’dan görünürde çekilmesini kolaylaştırmak için Taliban’la görüşmelerine hız vermesinin sonuçları bir anlamda Suriye’ye de doğrudan yansıyor. ABD Suriye’de PYD terör örgütüyle ilişkilerini, Taliban’la benzer kapsamda artırarak devam ettiriyor.

Bu çerçevede ABD;

  • Afgan Hükümetini devre dışı bırakarak Taliban’la anlaşmaya çalışırken, benzer şekilde Suriye rejimini yok sayarak PYD terör örgütü ile iş tutmaya devam ediyor.
  • Afganistan’dan çekilmesinin ardından bölgede sorun yaşanmaması için Taliban’a vekâlet vermeye hazırlanırken, Suriye’nin kuzeyinde bu vekâleti PYD terör örgütüne veriyor.
  • Afganistan’dan sıyrılmanın yolunu, etkinliğini sürdürmeye devam eden Taliban’la görüşmek olarak çizerken, benzer şekilde Suriye’den sıyrılmanın yolunu PYD terör örgütünde buluyor.
  • Afganistan’da Taliban’la anlaşmaya yanaşarak Taliban’ı, Suriye’de PYD terör örgütüyle geleceğe yönelik planlar yaparak PYD’yi meşrulaştırmaya çalışıyor.
  • Afganistan’da Taliban’la, Suriye’de PYD terör örgütüyle anlaşarak kendisinin ve her iki ülke topraklarının güvenliğini sağlamaya, İran’ı kuşatmaya hazırlanıyor.
  • Afganistan’da Taliban ile Suriye’de PYD terör örgütüyle her iki ülkenin yönetimlerinin rızası ve uluslararası toplumun desteği olmaksızın tek taraflı anlaşmalara imza atıp, çekilmesinin ardından (çekilirse) bu anlaşmaları ilgili ülkelerin yönetimlerine dayatmayı planlıyor.
  • Yaklaşık 9 yıldır Afganistan’dan çekilmeyi düşünmesine rağmen bu süreci bir türlü hayata geçiremiyor, benzer şekilde de Suriye’den askerlerini çıkaracağını duyurmasına rağmen çekilme safhasına geçemiyor.
  • Yaklaşık 15.000 askerinin bulunduğu Afganistan’dan asker çekeceğini dile getirerek,gerçekte askerlerinin tamamının bölgeden ayrılmayacağını ve NATO ittifakı çerçevesinde gücünü muhafaza edeceği düşüncesini saklarken, Suriye’de de çekilme görüntüsü altında gücünü muhafaza edebileceği formüller peşinde koşuyor.

Sanırım bize düşen şimdiden; ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi durumunda, Kabil’de konuşlu Türk Görev Kuvveti Komutanlığı’nın geleceğini ve Afganistan genelinde faaliyet gösteren diğer devlet kurumlarının durumlarını gözden geçirmek, ABD sonrası göreve devam etme kararı verilmesi halinde görev yapan/yapacak birimlerin/birliklerin teşkilatlarını, imkân ve kabiliyetlerini planlamaya başlamak olmalı.

 

[1] https://www.cnnturk.com/dunya/abd-ile-taliban-baris-taslaginin-cercevesi-uzerinde-anlasti

[2] https://tr.euronews.com/2019/01/03/taliban-orgutu-nedir-nasil-ortaya-cikti-amaci-nedir-arkasinda-kimler-var

[3] Murat Yeşiltaş – Burhanettin Duran, (2018), “Ortadoğu’da Devlet Dışı Silahlı Aktörler”, İstanbul: SETA Kitapları 42, sf.10-15

[4] https://www.unodc.org/e4j/en/terrorism/module-1/key-issues/UN-designated-terrorist-groups.html

[5] https://tr.euronews.com/2018/11/19/afganistan-da-baris-cikmazi-abd-uzlasi-var-dedi-taliban-yalanladi

[6] https://www.thereligionofpeace.com/attacks/attacks.aspx?Yr=2018

[7] https://www.aljazeera.com/news/2018/08/afghanistan-20-civilians-100-security-forces-killed-ghazni-180813085039974.html

[8] https://www.haberturk.com/taliban-ile-abd-arasinda-uzlasma-gorusmesi-2225659

[9] https://www.statista.com/statistics/262894/western-coalition-soldiers-killed-in-afghanistan/

[10] https://www.thebalance.com/cost-of-afghanistan-war-timeline-economic-impact-4122493

[11] https://www.bbc.com/news/world-asia-47028177

[12] https://www.rferl.org/a/iran-talks-afghan-taliban-shamlani-khalilzad/29677464.html

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display