ABD ve Rusya Suriye’de “oyunu değiştirirken” Türkiye ne yapmalı?

Yazan  08 Aralık 2016

Artık klasik hale geldi ve Türkiye bu tuzağa hep düşüyor. Ne zaman sınırlarının hemen dışında Türkiye’nin bekasıyla, güvenliğiyle ilgili kritik gelişmeler yaşansa bir şekilde kendi iç gündemine kapanıyor, dışarıda olup bitenlerin Türkiye’ye vuracağı ölümcül darbelere yönelik farkındalık yaratılamıyor, dikkat çekilemiyor.

Öncesi

Evet, IŞİD’le mücadele kapsamında Irak ve Suriye’deki gelişmelerden bahsediyoruz. Eylül 2014’te yazdığımız yazılarda IŞİD eliyle Irak ve Suriye’de sınırların yeniden çizileceğini, Kerkük ve Musul’un Peşmergeye peşkeş çekileceğini, Suriye kuzeyinde PKK’nın dört parçalı büyük Kürdistan hayalinin Batı Kürdistan parçasının oluşturulacağını, bunların da Suriye ve Irak’ın bölünmesi anlamına geleceğini, Musul Başkonsolosluğu personelinin rehin alınmasının Türkiye’ye yönelik stratejik bir operasyon olduğunu ve Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye aktif müdahalesini önlemeye yönelik olduğunu ifade etmiştim. Gelinen gün itibariyle sahadaki gelişmeler bu tespitler çerçevesinde ilerlemektedir.

Eylül 2014’te ABD liderliğindeki koalisyonun müdahalesiyle yukarıdaki paragrafta ifade ettiklerim Batı’nın oyun kurallarıyla sahnelemeye başlamıştı. Bu kapsamda Türkiye; Kobani’deki PYD/YPG’ye havadan askeri yardım indirilmesine, Peşmergenin Türk topraklarından geçerek Kobani’de YPG’ye desteğe gitmesine izin vermek zorunda bırakıldı. Eylül 2015’te Rusya’nın müdahalesiyle oyunun kurallarını değiştirdi, değişiklere Rusya yeni bir oyuncu olarak sahne aldı, savaş alanının batı ucu yani Suriye’nin Akdeniz’e açıldığı alan Rusya tarafından tutuldu, Rusya oraya yerleşti ve Esad yönetiminin yıkılması süreci durduruldu. Bu dönemde Türkiye Şubat 2015’te Süleyman Şah Türbesini sınırına çekerek kendi kendisini sınırlarının içine hapsederken Temmuz 2015’te İncirlik Mutabakatıyla Batı koalisyonuna askeri üslerini ve topraklarını açtı, fiilen Suriye’deki savaşa dahil oldu. 24 Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesiyle Türkiye Suriye harekat alanından fiilen dışlandı.

Halep’in kontrolü oyunu değiştirecek

Eylül 2016’ya gelindiğinde Suriye’nin batısında gücünü ve kontrolünü önemli ölçüde konsolide eden Şam yönetimi kendisinin Suriye’nin diğer alanlara geçmesini önleyen ve oyalayan Halep’i tam kontrol altına almak üzere hazırlıklarını tamamladığını görüyoruz. Suriye/Rusya’nın Halep’te oyalanmasını isteyen Batı koalisyonu bu bağlamdaki ateşkes anlaşmalarının sürüncemede kalmasını, başarısız olmasını perde arkasında dizayn ederken 17 Ekim 2016’da Musul, 05 Kasım 2016’da da Rakka operasyonlarını başlattı. İlk günlerde art arda zafer haberlerinin geldiği bu operasyonların son günlerde yavaşladığı, IŞİD’in direnen yüzünü göstermeye başladığı ortaya çıktı ve bir şekilde savaşın uzayacağı sinyalini verdi. ABD Savunma Bakanının IŞİD Irak’tan çıkarıldıktan sonra da Irak’ta kalmaya devam edeceğiz açıklaması aslında Irak ve özellikle Suriye’deki çatışmaların ve savaşın yakın gelecekte sona ermeyeceğinin, Batı’nın uzun süre bölgede kalmak üzere plan yaptığının göstergesidir.

 

Halep’te ise sözde muhalif denen grupların direnişinin önemli ölçüde kırıldığı, Suriye ordusunun kontrol alanlarını genişlettiği ve tam kontrolü sağlamasının an meselesi olduğu anlaşılıyor. Halep’in tekrar Şam yönetiminin kontrolüne geçmesi Suriye/Rusya açısından oyun değiştirici bir etki yaratacaktır. Şam ve Moskova yönetimleri artık Suriye’nin diğer bölgelerine (El Bab, Rakka, Deyrezzor gibi) yönelerek daha büyük güvenle, güçle ve yüksek sesle oyuna devam edeceklerdir. Bu durum aslında Eylül 2014’ten bu yana Suriye’yi özellikle Halep-Hama-Humus-Şam hattının doğusunu kendi harekat alanı olarak gören ABD’nin planlarının da bozulması anlamına gelmektedir. İşte tam da bunun için Halep’in Şam yönetiminin kontrolüne geçmesi oyun değiştiren bir hamle olarak yerini alacaktır.

MANPAD; oyun değiştirici silah

Suriye/Rusya’nın Halep’te oyalandığını, ama bir süre sona bundan kurtulacağını öngören ABD, Musul operasyonundan hemen sonra alelacele Rakka operasyonu başlatarak Suriye Ordusunun önünü kesmeyi, Suriye’nin Rakka’yı planlarından çıkartmayı hesaplamış olması büyük olasılıktır. Bunun anlamı buraları ben kontrol altına alacağım, Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde benim sözüm geçecek mesajıydı. Tabi bu arada ABD’de başkanlık seçimi yapıldı. Esad’ın devamına, Suriye’deki sorunun çözümünde Rusya’nın söz sahibi olmasına sıcak bakan Trump başkan seçildi. Trump’ın ABD’nin dünya düzenindeki rolü üzerinde, uluslararası ilişkilerdeki farklı beklenmeyen tutum takınabileceğinden şüphelenen ABD’nin derin devleti ya da kurulu düzeni (establishment) iki seneden fazladır sahadaki fiili gayretlerinin boşa çıkmaması ve ABD’nin uzun vadeli planlarının sürdürülebilmesi için Trump’ın elini kolunu bağlamak ve emri vaki yapmak üzere yeni bir hazırlık içinde olduğunu görüyoruz.

Bu kapsamda ABD’nin 2017 yılı Savunma Bütçesi içinde Ortadoğu’daki projelerine yönelik kaynak kullanımını belirleyen bütçe kanununda ABD yönetiminin omuzdan havaya atılan füze sistemlerini (MANPAD) bazı belirli şartlarla Suriye’deki seçilmiş muhaliflere verilmesi öngörülüyor. Kanun tasarısı geçen hafta Temsilciler Meclisinde onaylandı, bu hafta da Senato da oylanacak. Cumhuriyetçi Partinin önde gelen ismi McCain’in öncülüğünde hazırlanan bu tasarının onaylanmasında sorun yaşanmayacağı belirtiliyor. McCain, Esad’ın yıkılması ve Suriye Ordusunun vurulmasını öngören politikanın baş savunucudur. McCain 90.000 kişilik Arap Ordusunun (ya da İslam Ordusu) Suriye’ye sokulmasını hem IŞİD hem de Esad’ın yenilmesi planını da el altında tutmaktadır. Aslında MANPAD’lerin Suriye’de muhaliflere verilmesi konusu 2012’den bu yana ABD’de tartışılan bir konudur. Ancak çatışmaları derinleştireceği ve yaygınlaştıracağı kaygısıyla bugüne kadar verilmemiştir. Bununla birlikte az sayıda da olsa MANPAD’in bölgede kullanıldığı, anlık olarak terörist gruplara verildiği görülmektedir. Bazı Suriye uçaklarının MANPAD’lerle düşürüldüğü iddia edilmektedir. Ayrıca 13 Mayıs 2016’da Çukurca’da TSK helikopterinin Suriye kuzeyinden transfer edilen bir MANPAD’le PKK tarafından vurulduğunu hatırlamakta fayda var.

MANPAD’ler iç savaş gibi çatışma bölgelerinde silahlı grupların ya da terörist grupların eline geçmesi halinde “oyun değiştirici” silahlar olarak biliniyor. Çünkü karşı mücadele verdikleri orduların helikopter ve uçaklarına karşı önemli bir caydırıcılık sağlamaktadır. Görüldüğü üzere Halep’i kontrol altına alarak oyunun akışını değiştirecek Suriye/Rusya’ya karşı ABD de, oyun değiştirici bir hamle ile cevap vermeye hazırlanmaktadır. Aslında MANPAD’lerin halihazırda Suriye’de görev yapan Amerikalı askerlerin kendi güvenliklerinin sağlanması bağlamında yanlarında olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır. Trump’ın nasıl bir reaksiyon vereceğini kestiremeyen Amerikan devlet düzeninin belki de 2017’nin ilk günlerinden itibaren Obama’nın 20 Ocak’ta görevi devredeceği ana kadar MANPAD’leri çoktan dağıtmış olacaktır bile.

 Suriye’de uçuşa yasak saha

ABD’nin Suriye’de oyunu düzeni değiştirecek diğer bir hamlesi de Şam yönetimin insan hakları ihlallerini önlemek gerekçesiyle Suriye’de gerek görülen alanlarda güvenli bölge ya da uçuşa yasak saha oluşturulması hamlesi. Aslında bu hamlenin öncesi 2014’ten bu yana yansıyan insan hakları ihlalleri raporları çerçevesinde başladı. Temmuz 2016’da ABD kongresine bu çerçevede bir karar tasarısı sunuldu. İşte bu tasarı bu hafta içinde Senatoda oylanacak. Buna göre ABD Başkanından uçuşa yasak saha oluşturulması için inceleme yapması ve rapor hazırlaması isteniyor.

Eğer bir şekilde bu durum gerçekleşirse yani ABD yönetimi bir şekilde uçuşa yasak saha fikrini çözümünü benimserse uygulamaya geçebilmesi için BMGK kararı gerekecektir. Fakat bu kararın en azından Rusya tarafından veto edileceği kesindir. Eğer ABD bu konuyu zorlamak isterse insani koruma sorumluluğu (responsibility to protect) ilkesi çerçevesinde BM kararı almadan bir uygulamayı dayatmak zorunda kalacaktır. Bunun pratikte ne olacağını yaşayarak göreceğiz. Ancak Rusya’nın evet demeyeceği bu uygulamadan sonuç almak, insani yardım yapabilmek mümkün olmayacağı gibi çatışmaların daha da derinleşmesi gerçekleşecektir.

Suriye’de değişen oyunun Türkiye’ye etkileri

Türkiye’nin hemen yanı başındaki savaş oyununda aktörlerin oyun değiştirici hamleleri elbette Türkiye’ye etkileri olacaktır, hem de en olumsuz şekliyle. Öncelikle şunu belirtelim. Halep’te ateşkes ve insani yardım bağlamında başarısız olan Eylül 2016 tarihli ABD-Rusya anlaşması ve işbirliğinden sonra Musul ve Rakka operasyonuna ağırlık veren ABD, Türkiye ile Rusya arasında Halep bağlamında bazı işbirliği gelişmelerinin yaşanması ve Halep’in düşeceğini görmesi üzerine adeta Türkiye’yi itekleyerek Rusya’nın karşısına oturmuş yeni bir anlaşma önermiş, Halep’te insani yardım ve ateşkesin yürütülmesi sürecine dahil olmuş, aslında süreci kontrol altına almak istemiştir. Rusya yaptığı açıklamalarla ABD ve diğer Batı ülkelerinin ateşkese, bölge ve zaman sınırlı uçuşa yasak saha gibi taleplerde ısrarcı olmasının arkasında ılımlı muhalif ve onlarla iç içe geçmiş Nusracı gruplar kontrolünde özerk bölgeler oluşturma gayretleri olduğundan şüphe ettiğini ifade etmektedir. Bunun sonuçlarını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Halep’in önümüzdeki günlerde tamamen Suriye kontrolüne girmesiyle şehir merkezindeki ÖSO/Nusra gruplarının da Idlib’e geçmesi beklenmektedir, zaten bir süredir bu geçişler devam etmektedir. Bunun anlamı da Suriye’nin kuzey batısında Hatay ilimize sınırdaş bir bölgede terörist/silahlı grupların kontrolünde kontrolsüz bir bölge oluşmasıdır ki bu Türkiye açısından yeni bir çıbanbaşının oluşması demektir. Bölgeden haber alan kaynaklar bu grupların Hatay sınırını kullanarak Türkiye’ye giriş çıkış yaptıkları, ÖSO bünyesine katılış ayrılışlar olduğu, ÖSO ile Nusra grupları arasında geçirgenlikler olduğu yönündedir. İdlib bölgesinden Türkiye’ye yansıyacak benzer sorunların Fırat Kalkanı harekatıyla ele geçirilen bölgelerdeki ÖSO’dan da yansıyacaktır. Ve Türkiye bir anda sınırının hemen dibinde yeni güvensiz ve terör bölgeleriyle karşılaşabilecektir. Halep’i terk etmeyen ve Esad yönetimine karşı savaşan tüm gruplara terörist olarak muamele edeceğini söyleyen Şam/Moskova yönetimlerinin “Idlib’te üslenecek bu grupların arkasında Türkiye var” suçlamasını yapmalarını beklemek, bu gergin ve suçlayıcı ilişkilerin Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin gelişmesini önleyeceğini hatta daha da zayıflatacağını, Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekatı bağlamındaki faaliyetlerini durdurmak ve hatta geri çekilmek zorunda bırakabileceğini öngörmeliyiz.

ABD’nin yapacağı oyun değiştirici hamleyle yani MANPAD’leri muhaliflere vermesiyle birlikte Suriye/Rusya hava araçlarına yönelik saldırılarda başı belaya girecek ilk aktör yine Türkiye olacaktır. Çünkü Idlib’teki gruplara (ve hatta Halep’te bir şekilde gizlenmiş gruplara) bu tür askeri yardımların Türkiye üzerinden yapıldığı suçlamasından Türkiye’nin terör gruplarına destek verdiği suçlamasına kadar geniş bir yelpazedeki suçlamalarla karşılaşacaktır. Idlib’teki grupların Suriye/Rusya operasyonlarından kaçıp Türkiye’ye sığınması ise ayrı bir tehdit olarak önümüzde durmakta, Türkiye’nin iç güvenliğini tehdit etmektedir.

MANPAD’lerin Suriyeli muhaliflere verilmesi bağlamındaki diğer bir tehdit de bunların PYD/YPG’ye de verilmesidir. Hem mevcut yönetimin hem de Trump’ın Kürtlere yönelik hayranlığı ve güven ifadeleri ortadayken bunun gerçekleşmesi büyük ihtimaldir. Kürtleri bölgedeki planları için itici ve tampon güç olarak gören ABD’nin bu tür silahlarla PYD/YPG’yi desteklemesi kaçınılmaz olacaktır. Bu gelişme Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekatını Menbiç’e yöneltmesini ve hatta Fırat’ın doğusundaki kantonlara yönelik operasyonlar yapmasını zora sokacaktır. YPG’deki silahın PKK’nın silahı olacağını söylemeye de artık hiç gerek yoktur. Ayrıca PYD/YPG-IŞİD-Suriye Ordusu-ÖSO arasındaki çatışmalarda silahların el değiştirdiği gerçeğinden de hareketle MANPAD’lerin IŞİD’e de geçmesi büyük ihtimaldir.

Türk hükümetinin de Suriye’de güvenli bölge uçuşa yasak istediği bilinmektedir. Her ne kadar yukarıda belirttiğimiz Amerikan karar tasarısında da benzer ifadeler geçse de özü ve nihai hedefi itibariyle farklıdır. Amerikan planları çerçevesinde uygulanacak uçuşa yasak saha Türkiye’nin bekasına ve güvenliğine aykırı bir durum yaratacaktır. Sadece isim benzerliği nedeniyle desteklemek Türkiye açısından doğru bir seçenek olmayacaktır. Eğer ABD yönetimi 2017 içinde böyle bir konuyu gündeme getirdiğinde Türkiye’nin desteğini almak, Türkiye’nin Rusya/Suriye yanında yer almasını önlemek bağlamında Fırat Kalkanı harekatıyla kontrol edilen bölgeleri de bu kapsama alınmasını önerecektir ki bu yukarıda belirttiğimiz gerekçeler nedeniyle havuçtan başka bir şey olmayacaktır.

Türkiye’nin oyun değiştirici hamlesi ?

Peki ABD ve Rusya gibi Türkiye de Suriye’de oyun değiştirici bir hamle yapabilir mi? Mevcut askeri-politik durum nedeniyle Türkiye’nin doğrudan bir askeri hamleyle Suriye’de oyunu değiştirmesi beklenemez. Askeri operasyona yöne verecek, önünü açacak, hedef gösterecek olan siyasettir, diplomasidir. Bu bağlamda Türk karar vericileri geçmişte aslında hiç yapmamaları gerekeni yapmışlardır ve şimdi onu düzeltmeleri gerekecektir.  Bunun için de 2011’den bu yana yok saydıkları, masa dışı gördükleri bir aktörü tekrar hesaba katmaya, denkleme sokmaya mecbur hale gelinmiştir.  Batı koalisyonu yani ABD de büyük ihtimalle özellikle Suriye’deki planını Türkiye’nin bu hatası üzerine geliştirmiştir. Türkiye’nin Esad bağlamındaki bu köklü değişiklik Batı’nın oyun planını bozacak, Türkiye’nin hareket alanını genişletecek, oyunun akışını değiştirecektir.

Evet bahsettiğimiz konu, artık gitmeyeceği ve önümüzdeki görünür süreçte yönetimde olacağı anlaşılan Esad yönetimiyle açıktan ve doğrudan ilişkinin acilen tesis edilmesidir.

Esad yönetimiyle yeniden doğrudan diplomatik ilişki kuracak Türkiye bununla eş zamanlı olarak IŞİD’le mücadele kapsamında Irak ve Suriye’de oluşan ittifaklarda durduğu tarafı da değiştirmesi gerekecektir. Çünkü Türkiye, Irak ve Suriye’deki savaş oyununda yanlış taraftadır. Evet Türkiye Batı ittifakının bir üyesidir ancak bu her olayda aynı çıkar ve tehdit algısını hissetmesi beklenemez, hele hele sınırlarımızın hemen dibinde meydana gelen gelişmelerde o ittifakla Türkiye’nin çıkarlarının ve tehdit algılamasının aynı olacağı anlamına gelmez. Nitekim 24 aydan fazla geçen sürede sahadaki uygulamalar bunu göstermekte, Türkiye’ye vakit geçirmeden Esad yönetimiyle doğrudan açık ilişki kurmasını dayatmaktadır.

Bütün bu açıklamalardan sonra şunu söyleyebiliriz. IŞİD tehdidi Irak ve Suriye’yi tek bir harekat alanına dönüştürmüştür. Ancak Türkiye’nin konumu, maruz kaldığı tehditler Türkiye’nin Suriye’deki sorunu Rusya ile, Irak’ta ise ABD ile çalışmasını dikte etmektedir. Bu anlamda ABD’nin ağırlığını Irak’a vermesi, Rusya’nın Suriye ordusunu destekleyerek önce Halep, bilahare Rakka ve Deyrezzor bölgelerini kontrol altına almasını öngören bir politikayı ortaya koymalıdır. IŞİD’le mücadele bağlamında koalisyon destekli yerel güçlerle alınan yerler süratle merkezi yönetimlere (Şam ve Bağdat) devredilerek IŞİD öncesi duruma dönüşü öngören bir plan uygulanmalıdır.

Ve siyasetin ve diplomasinin sınırların ötesinde uluslararası ortamı hazırladığı, ilgili aktörleri ikna ettiği bir ortamda siyasi iradenin vereceği nihai hedefe TSK’nin ulaşması hiç de zor olmayacaktır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display