Küresel Satrançta Yeni Hamle: Yemen Operasyonu

Yazan  27 Mart 2015

Yemen’de 2011’den beri süregelen toplumsal çatışmalar, Ocak 2015 itibarıyla, Husi Kabilesi’nin yönetimi ele geçirmesi şeklinde devam etmektedir. Arap Baharı denen olayların yaşandığı dönemde Yemen’de Devlet Başkanı Salih’e karşı yürütülen protesto gösterileri “halkın demokrasi isteği” olarak yorumlanırken; Husi Kabilesi’nin yönetimi ele geçirmesi ise bir darbe olarak nitelendirilmiştir. Bu gelişmelerle birlikte Suudi Arabistan güney komşusu Yemen’de İran’ın desteklediği iddia edilen bir iktidar ile karşı karşıya kalmıştır. Son olarak Husi Kabilesi’nin Aden bölgesini de ele geçirmesi sonrasında Suudi Arabistan, 10 Arap ülkesiyle oluşturduğu koalisyonla Yemen’e saldırmıştır. Başta ABD olmak üzere tüm Batı ittifakı üyesi ülkeler de bu saldırıları destekler nitelikte açılamalar yapmıştır. Suudi Arabistan, önemli ticari ve askeri ilişkileri olan başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin ve kendisinin çıkarlarını bölgede korumakta yeri geldiğinde de askeri gücünü göstermektedir.

Sözde Arap Baharı Döneminde Yemen

Tunus’ta başlayan toplumsal olaylar 2011’de Yemen’e de sıçramıştır. Bu dönemde iktidarda bulunan Ali Abdullah Salih protestolar sonucu görevini yardımcısı Abdurrabu Mansur el Hadi’ye bırakmıştır. Salih’in ülkeyi terk etmesi, Yemen’de demokrasinin geleceği için olumlu gelişme olarak tanımlanmıştır. Ancak Yemen’de sular durulmamış, aksine Şii-Zeydi Husi Kabilesi, Mansur döneminde de kalkışmalara devam etmiştir. Bu dönem, aslında Yemen’de gerçekleşen protestoların bir demokrasi talebinden ziyade, yönetimin gücünü elde etme yarışının kabileler aracılığıyla gerçekleştirilmesidir. Yemen’de Arap Baharı öncesi dönemde de baskıcı rejime karşı özgürlük talebi doğrultusunda Şii-Zeydi Husi Kabilesi üyelerinin çoğunlukta olduğu bir kalkışma 2003’te gerçekleşmiş; bu kalkışma da ABD-İngiltere-Suudi Arabistan koalisyonu tarafından askeri güç kullanımı yoluyla bastırılmıştır.[1] Söz konusu “demokrasi talepleri”nin askeri operasyon ile bastırılmasının ardında da bugün yaşanan çatışmaya dayalı kaygılar mevcuttur. Yani ABD-İngiltere-Suudi Arabistan koalisyonu ekonomik ve siyasi gerekçelerle İran’ın nüfuz alanının genişlemesine sebep olacak bir “demokratik” talebi olumlu karşılamamıştır. Yemen’de 2011’de gerçekleşen protestolar sonucunda yaşanan iktidar değişikliği de sorunun çözülmesinden ziyade, devlet başkanı değişikliği gibi geçici bir manevra ile sorunların ertelenmesidir. Böylece aslında Yemen bir saatli bomba gibi patlamayı beklemeye başlamıştır.

Husilerin İsyanı

Yemen’de devlet otoritesinin Salih’in gidişiyle birlikte sarsılması, toplumsal sorunların da giderek yükselmesine sebep olmuştur. Yeni Devlet Başkanı Mansur’un anayasa yapım sürecini hızlandırmaması ve Anayasa’da Şii kesimin haklarının gözetileceği yönünde işaretlerin alınmaması Husi Kabilesi’nin tepkisine yol açmıştır. Bu gelişmelerle birlikte Yemen silahlı kuvvetleri üzerinde karizmatik bir etkiye sahip olan Salih’in yokluğu ülkede güvenlik ortamının oluşturulması konusunda da sıkıntılara yol açmıştır. Ali Abdullah Salih, Yemen’in Kuzey ve Güney şeklinde ikili yapıya sahip olduğu dönemde Kuzey Yemen Devlet Başkanı ve Baş Komutanı sıfatıyla savaşmış ve ülkeyi birleştirmekte önemli katkıları olmuş bir liderdir. Dolayısıyla Salih, Yemen silahlı kuvvetleri üzerinde de etkiye sahiptir. Salih’in yokluğu ile Yemen’de yaşanan isyanın önlenemeyişi arasında da ilişki vardır.

Bu ortamda Husi Kabilesine İran’ın destek verdiği iddiaları artmıştır. İran Devrim Muhafızları Komutanı Tuğg. Hüseyin Selami’nin Ocak 2015’te yaptığı açıklamada Suriye ve Yemen’de güçlerinin bulunduğunu, amaçlarının yalnızca kültürlerini yaymak değil, aynı zamanda bölgede bulunan yabancı güçleri de bölgeden çıkarmak olduğunu belirtmiştir.[2] İran’ın Yemen’e gösterdiği ilgi 2012’de Amerikalılar tarafından da dile getirilmiştir. Amerikan istihbarat kulislerine yakınlığı ile bilinen The New York Times yazarı Eric Schmitt ve Robert F. Worth, İran’ın Yemen’deki Husi’lere silah yardımında bulunduğunu ve bu yardımların Suudi Arap yetkilileri endişelendirdiğini belirtmiştir.[3] Yani hem Amerikalı yetkililer hem de İranlı yetkililer ayrı ayrı Yemen’de Husiler’in İran tarafından desteklendiğini ifade etmektedir. Husiler’in bu destekle birlikte Devlet Başkanı Mansur’un kaçtığı söylenen Aden bölgesini de kontrol altına alması, Suudi Arabistan tarafından operasyonun başlatılmasına neden olmuştur.

Yemen Operasyonu ve Uluslararası Yansıması

Suudi Arabistan’ın yaptığı operasyona, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri, Fas, Mısır, Ürdün, Sudan ve Pakistan da destek vermektedir. Operasyon’un lideri Suudi Arabistan, 150 bin asker, 100 savaş uçağı, Birleşik Arap Emirlikleri 30 savaş uçağı, Bahreyn 15 savaş uçağı, Kuveyt 15 savaş uçağı, Katar 10 savaş uçağı, Ürdün altı savaş uçağı, Fas 6 savaş uçağı ile katılırken; Mısır ve Pakistan da deniz ve hava desteği vermektedir.[4] ABD ise yaptığı açıklamada operasyona istihbarat desteği verdiğini açıklamıştır. Türkiye de yaptığı açıklamada Suudi Arabistan’ın önderliğinde düzenlenen operasyona destek verdiğini ilan etmiştir. Bu noktada operasyonun bir Orta Doğu ülkesi tarafından bir başka Orta Doğu ülkesine yapıldığı izlenimi oluşsa da aslında ekonomi-politik dengeleri açısından çok daha geniş etkisi olan bir durum söz konusudur. Suudi Arabistan operasyonu, İran etkisindeki Husiler, Yemen’in Aden bölgesini ele geçirdikten sonra başlatmıştır. Yemen’in Afrika Boynuzu ile birleştiği ve karşı kıyısında Cibuti’nun bulunduğu bölge ilk olarak petrol ekonomisi ikinci olarak da el Kaideye bağlı unsurların faaliyet alanı olması dolayısıyla stratejik önemi haizdir. Bab’ül Mendap olarak adlandırılan ve Kızıl Deniz’in Hint Okyanusu’na açılan bölgesinin İran etkisi altındaki bir grup tarafından ele geçirilmesi sadece Suudi Arabistan için değil, liberal ekonomi ilkelerini benimsemiş Batı ülkeleri için de kabul edilebilir değildir. Öte yandan ABD'nin Rusya'nın ekonomik olarak etki altına alınması amacıyla petrol fiyatlarının düşük tutulması politikası, Suudi Arabistan ekonomisini de derinden etkilemiştir. Dünyanın önemli petrol üreticilerinden Suudi Arabistan'ın kaynaklara göre çeşitlilik göstermekle birlikte gelirinin yaklaşık yüzde 90'lık kısmı petrole dayanmaktadır. Bu süreçte Suudi Arabistan 2015 bütçesinde de önemli açıklar öngörmektedir. Yemen'de Husi'lerin Aden bölgesini ele geçirmesi de çoğunluğunu Suudi Arap petrolünün oluşturduğu günlük 3,4 milyon varillik trafiğe sahip olan ve Hint Okyanusuna açılan kapı özelliği taşıyan Bab'ül Mendap bölgesinin güvenliğini de tehlikeye atmıştır. Suudi Arabistan hem güney komşusunda İran etkisi altındaki Şii oluşumun önüne geçmek hem de petrol sevkiyatı güvenliğini sağlamak için bu saldırıyı başlatmıştır. Suudi Arabistan'ın saldırısının ardından petrol fiyatlarının yüzde 6 oranında artış gösterdiği belirtilmektedir.[5] Bu artış kısmen de olsa Suudi Arabistan’ın 2015 bütçesindeki açığa katkıda bulunmuştur. Bunun yanı sıra bölgenin stratejik önemi dolayısıyla mesele sadece petrol de değildir. Dünyanın önemli bir ticaret merkezi olan Hint Okyanusuna açılan kapı ve Akdeniz üzerinden Atlas Okyanusu’nun kısa yolu olması dolayısıyla Suudi Arabistan dışındaki liberal ekonomi ülkeleri de bu operasyonda çıkar sahibidir. Bu açıdan bakıldığında Suudi Arabistan coğrafi olarak değil ama ekonomik çıkarlar açısından bir “Batı” ülkesi olarak görülmektedir.

Hava operasyonunun başlamasından itibaren Sputnik Haber Ajansına göre 20,[6] El Cezire’ye göre de en az 18[7] kişi ölmüştür. Kaynaklar yaklaşık 30 kişinin de yaralandığını belirtmektedir. Bu noktada, Suriye’de ölümlerin engellenmesi söylemi üzerinden uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalışan Türkiye ve KİK ülkelerinin, söz konusu operasyonda destekçi ve operatif olarak rol almalarının açıklanması ancak uluslararası ekonomi politik çıkarların Batı Yarıküre lehinde korunması rolü ile olacaktır. Çünkü yukarıda gösterilen stratejik ve ekonomik gerekçeler ne yazık ki her türlü ölüm hadisesinin önünde durmakta ve devletler ilişkilerini çıkar odaklı yürütmeye devam etmektedir. Reel Politik kavramının gerçekliği bağlamında uluslararası siyasetin temel argümanı halen ve her şeye rağmen “çıkar” olarak kalmaktadır.

Sonuç

Suudi Arabistan, ABD çıkarları temelinde oluşan Orta Doğu güvenliği ve ekonomisi koruyuculuğunu Yemen operasyonu ile bir kez daha gözler önüne sermiştir. Suudi Arabistan’a destek veren diğer bölge ülkelerinin de ABD ile olan güvenlik ve ekonomik ilişkileri dikkate alındığında söz konusu operasyon, ABD’nin, Geriden Yönetme ilkesi bağlamında, çıkarlarına hizmet etmektedir. Suudi Arabistan da İran’ın son dönemde daha da genişlettiği nüfuz alanını kırma, kriz dolayısı ile yükselen petrol fiyatlarından bir nebze de olsa faydalanma imkânı sayesinde operasyonun bir diğer kazananı olmaktadır. Ancak, ABD-İran nükleer görüşmelerinde herhangi bir olumsuz gelişme bu durumu tersine çevirebilecek ve İran’ın Şii nüfus üzerindeki gücünü kullanarak yeni kriz alanları yaratmasını sağlayabilecektir. Bu senaryo açısından Yemen’den sonraki ikinci hedefin Bahreyn olma ihtimali yüksektir. Böyle bir durumda İran, Bahreyn’in ardından Suudi Arabistan’daki Şii nüfus üzerinde de etkili olmaya çalışabilir. Bu en kötü senaryonun daha yüksek ihtimalli alternatifi ise Suudi Arabistan’ın bir süre sonra operasyonu hafifleterek sona erdirmesi, İran’ın nükleer anlaşmasından dolayı gerçekleşmesini beklediği ambargoların azaltılması seçeneğiyle bölge güvenliğini gerecek adımları atmaktan kaçınmasıdır. Böyle bir durumda Suudi Arabistan, güney sınırlarındaki Şii gücünü azaltmış, İran ambargoların hafifletilmesi girişimi umudunu korumuş, ABD de hem Suudi Arabistan hem de İran ile ilişkileri açısından en kârlı ülke olarak krizden çıkmış olacaktır.        

 


[1]Özdemir Akbal, “Arap Baharının Dönüm Noktası Yemen”, 21. Yüzyıl, S: 35, Kasım 2011, s: 92.

[2]«Iranian military commander: We have forces in Syria, Yemen and Iraq.» Middle East Monitor. 1 Ocak 2015. https://www.middleeastmonitor.com/news/middle-east/16115-iranian-military-commander-we-have-forces-in-syria-yemen-and-iraq (Şubat 10, 2015 tarihinde erişilmiştir).

[3]Shmitt, Eric, ve Robert F. Worth. «With Arms for Yemen Rebels, Iran Seeks Wider Mideast Role.» The New York Times. 15 Mart 2012. http://www.nytimes.com/2012/03/15/world/middleeast/aiding-yemen-rebels-iran-seeks-wider-mideast-role.html?pagewanted=all&_r=1& (Şubat 10, 2015 tarihinde erişilmiştir).

[4]Saudi-led Coalition Begins Air Strike in Yemen, National Council Resistance of Iran, 26.03.2015. https://www.ncr-iran.org/en/news/iran-world/18122-saudi-led-coalition-begins-air-strike-in-yemen-against-forces-linked-to-iranian-regime (Mart 27, 2015 tarihinde erişilmiştir).

[5]Oil surges 6% after Saudi launches military airstrikes in Yemen, RT.com, 26.03.2015

 (http://rt.com/business/244205-oil-surge-yemen-airstrikes/).

[6]Saudi Arabia bombs Yemen, launches coalition op against Houthi rebels, RT.com, 25.03.2015, http://rt.com/news/244117-saudi-arabia-bombs-yemen-houthis/ (27.03.2015).

[7]Saudi and Arab allies bomb Houthi positions in Yemen, Al Jazeera.com, 26.03.2015, http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2015/03/saudi-ambassador-announces-military-operation-yemen-150325234138956.html(27.03.2015)

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display