VATİKAN DEĞİL TURAN, İNCİL DEĞİL KURAN
×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



VATİKAN DEĞİL TURAN, İNCİL DEĞİL KURAN

Yazan  17 Mart 2009
Gökmen Akın- Osmanlı tarihine göz attığımız zaman göreceğiz ki padişahlarımızın siyasetinde ve Türk toplumunda şovenizme varan bir milliyetçilik anlayışı olmamıştır.

Hatta küçük memuriyetleri bırakın, sadrazamlık gibi büyük makamlara her soydan insan getirilmiştir.Tanzimat'a kadar devlet içinde diğer dinlere ve milliyetlere karşı o devirde hiçbir ülkede bulunmayan ve aşırı sayılabilecek bir musamaha ile koyu bir İslamcılık hakim olmuştur.Müslümanlığı benimsemekle o kadar ileri gidilmiştirki Suriye ve Irak'ta hatta Filistin ve Mısır'da sayıları milyonları bulan Türk halkının bir bölümü Araplaşarak erimiştir.

Bu anlayışın bir getirisi olarak ihmal edilen Türkçe ve onun yerine hakim kılınan Arapça ve Farsça bu erimeyi hızlandırmıştır.İşte bu hakikatler karşısında Türk Milletinin şovenliğinden bahsetmek insanlığa ve vicdana sığmayacağı gibi adi bir nefret duygusununda esiri olmaktan başka bir şey değildir diye düşünüyorum.Türk Milleti ancak gösterdiği musamaha ve lutuflardan sonra emperyalist devletlerin desteğiyle gördüğü sistemli düşmanlık ve hıyanetlere karşı bir tepki göstermek zorunda kalmıştır.

Türkçülük ve Türk milliyetçiliği Bulgar,Sırp,Ermeni,Arnavut,Arap ve diğer unsurların milliyetçilik ve ayrılık duygularının tesiri altında kendini korumak gayesiyle meydana çıkmış ve hiçbir zaman haksız ve tecavüzkar olmamıştır.İşte bu tarihi gerçeğin karşısında yakın tarihimizde devletimize ve milletimize emperyalist destekli uygulatılan Ermeni terör örgütü Asala'nın işlediği cinayetler ve etnik milliyetçiliğe dayalı PKK terörü karşısında milletimiz dirayetini kaybetmemiş ve hiçbir zaman ülkemizde şovenist bir milliyetçilik gelişmemiştir.

Bu gerçeklerin ışığında TÜRK BİRLİKÇİSİ olmakla inandığımız ülküyü belirtmek gerekir diye düşünüyorum.Türk birliği ülküsü, yer yüzündeki bütün Türkler' in bir millet ve bir devlet halinde, bir bayrak altında toplanması ülküsüdür. Bunu gerçekleştirmek bazı kimselere ilk bakışta imkansız gibi görülebilir. Bir çok kimseler bunu zararlı bir hayal olarak da vasıflandırılabilir.

Fakat unutmamak lazımdır ki, her hakikat önce bir hayal ile başlar. Yine hatırlamak gerektir ki, 1919 yılında hür ve müstakil bir Türkiye kurmak için Anadolu' da emperyalizme karşı savaşa girişmek de çılgınlık ve hayal diye vasıflandırılmıştı. Fakat inanmış ve kendilerini bir ülkeye vermiş olanlar, yurdu kurtarmaya ve bağımsız bir Türkiye meydana getirmeye muvaffak oldular. Türk birliği de sistemli çalışmak, fırsat kollamak ve her şeyden önce Türkiye' yi korumak ve yükseltmeye çalışmak suretiyle bir gün elbet hakikat olacaktır.İşte bu hakikatin gerçekleşebilmesi için Türk birlikçisi olmak ve bu ülküyü taşıyan nesillerin yetişmesini sağlamak öncelikli görevimiz olmalıdır.Bu düşünceden hareketle taşımamız gereken vasıfları belirtmek gerekir diye düşünüyorum;

> Türk birlikçisi aklı hür,vicdanı hür bir Türk evladı olmalıdır.

> Türk birlikçisi düşünen,değerlendiren ve karar verebilen yetkinliğe sahip olmalıdır.

> Türk birlikçisi örnek bir yurttaş olmalı,kanunlara ve çevresine saygılı olmalıdır.

> Türk birlikçisi öğrenci ise en iyi öğrenci, esnaf ise en iyi esnaf,memur ise en iyi memur olmalıdır.

> Türk birlikçisi dinimiz ve töremiz gereği en iyi evlat olmalıdır.

> Türk birlikçisi kendisini yetiştirerek Türk milletine ve Türk dünyasına,onun refahına ve bağımsızlığına çalışan olmalıdır.

>Türk birlikçisi benliğimizi ve vicdanımızı kirleten yalancılık,sahtekarlık,iki yüzlülük ve dedikodu gibi çirkin sıfatlardan kendini arındırmış olmalıdır.

Bu vasıfları tarihimizi,kültürümüzü ve çağımızı düşündüğümüzde çoğaltmak mümkündür.Bu vasıfları ancak aldığımız eğitimin hakkını vermekle ve kitap okumayı alışkanlık haline getirmekle kazanabileceğimizi unutmamalıyız.Türk birlikçisi dünyadaki gelişmelere duyarlı, memleket sorunlarını takip eden ve idealist(ülkücü) olmalıdır.

Bununla birlikte Türk birlikçiliğimizi ve Türkçülük anlayışımızı haklı kılan sebepler vardır.

Dünya siyasetinin gidişatı, ülkelerin uluslararası birliktelikler içinde yer almasını zaruri hale getirmiştir. Bu yapılanmalar coğrafi, ekonomik, sosyal, kültürel ya da ticari ortak paydaların üzerine kurulabilmektedirler. Türk Dünyası da ortak menfaatler doğrultusunda bir araya gelerek uluslararası hukuk çerçevesinde yardımlaşmalı ve birbirlerinin haklarını korumalıdırlar. Türk Cumhuriyetleri'nin bulunduğu Orta Asya'nın coğrafi, ekonomik, sosyal, kültürel ve ticari özellikleri bu bölgede bir ortaklık oluşturulmasını gerekli kılan başlıca faktörlerdir.

Dünyanın birçok devleti için Orta Asya'nın, gerek jeo-politik, gerek stratejik, gerekse yer altı kaynakları açısından son derece kritik bir değere sahip olduğu bilinmektedir. Birçok ülke, uzun vadedeki menfaatlerinin bu coğrafyadaki gelişmelerle yakından ilgili olduğunun bilincindedir.(ABD'nin Afganistan işgalini bu gerçekten soyutlamak en büyük hata olur diye düşünüyorum.)

Bölgede kısmi bile olsa meydana gelebilecek kalıcı bir istikrarsızlık ya da boşluk bu coğrafyada siyasi, ekonomik ve hatta dünya barışını tehdit edebilecek önemli sorunlar yaşatabilir. Bu nedenle, olası boşlukların önlenmesi için Türk Cumhuriyetleri'nin şimdiden sağlam bir fikir ve güç birliği yapmaları son derece acil ve mühimdir.Türk Dünyası'nda ve yeryüzünde kalıcı istikrarın sağlanması için atılacak en önemli adım, Türk Birliği altında birleşmekle olacaktır.

Asırlardır dünyada barışın ve istikrarın sembolü olan Türk Milleti, Allah'ın izniyle bir kez daha dünyada huzurun ve güvenin teminatı olacaktır. Türk Milleti buna layık ve tarihi güce sahiptir. Türk Milleti, 600 yıl boyunca dünyaya nizam veren, bir yanda dünyanın süper gücü haline gelirken diğer yanda İslam aleminin bayraktarlığını yapan Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısıdır. Türk Milleti sahip olduğu tarihi ve kültürel tecrübe ile Türk Birliği'nin kurulmasında önemli bir rol oynayacaktır.

Gerek Türk Dünyası'nın gerekse İslam aleminin öncülüğünü yapmış bir milletin yer alacağı Türk Birliği, elbette ki yeryüzüne özlenen barış ve huzuru getirecek olan Türk-İslam Birliği'nin de çekirdeği olacaktır. Türk Birliği sayesinde büyük bölümünün Müslüman toplumlarının oluşturduğu Orta Asya ülkeleri arasındaki büyük uyum, işbirliği ve yardımlaşma ortamının tüm dünya Müslümanları için güzel bir örnek oluşturacağı çok açıktır. Bu nedenle Türk Birliği, Türk-İslam Birliği'nin çekirdeği olarak da değerlendirilebilir.

Çeşitli sebeplerle birbirinden koparılmış, baskıya ve tecrite maruz kalmış, kültürü, dili ve gelenekleri elinden alınmaya çalışılmış olan bu büyük millet ancak birleşerek dünyadaki hak ettiği konuma ulaşabilecektir.Bize bu yolda cesaret verecek olan Mustafa Kemal Atatürk'ün bu konudaki düşüncelerini rehber edinmeliyiz diye düşünüyorum.

M.KEMAL ATATÜRK şöyle demektedir:"Bugün Sovyetler birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya – Macaristan gibi parçalanabilir, ufanalabilir.

Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuz idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir, kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak Dil bir köprüdür… inanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz".
M.KEMAL ATATÜRK bir başka konuşmasında ise şu tespiti yapmaktadır:"Türk birliği'nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerime dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. TÜRK Birliği'ne inanıyorum. Onu görüyorum, yarının tarihi yeni fasıllarına TÜRK birliği ile açacak. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türklüğün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. Hayatta yegane varlığım ve servetim Türk olarak doğmamdır."

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display