2015'de Türkiye ve Dünyada Beklenen Kriz ve Çatışmaların Olasılıkları, Etkileri ve Öncelikleri

Yazan  29 Aralık 2014

Bu makalede ABD'deki Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations (CFR)) adlı düşünce kuruluşunun Amerikalı karar vericilere yönelik hazırladığı 2015 yılında beklenen kriz ve çatışmaların ABD çıkarları açısından ele alınması gereken önceliklerini belirleyen raporu hakkında bilgi verilecek ve son bölümünde rapordaki tespitler Türkiye açısından değerlendirilecektir.

Özellikle ABD dış politikasının yönlendirilmesinde etkin bir konuma sahip olan ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından CFR'nin bünyesinde faaliyet gösteren krizlerin ve çatışmaların önlenmesine yönelik araştırmalar yapan ve politikalar üreten araştırma merkezi (Center for Preventive Action - CPA) tarafından geleneksel olarak her yıl yapılan çalışmalar kapsamında her yıl olduğu gibi 2015 yılı içinde çıkması öngörülen ve ABD çıkarları açısından önlenmesi gereken kriz, çatışmaların önceliklerini gösteren raporu yayımlandı.

Söz konusu araştırma merkezi (CPA), ABD çıkarlarını etkileyebilecek konularda karar verebilmek için yeterli zaman bulamayacak olan karar vericilerin önceden kendilerini hazırlamasına katkı sağlamak ve gerektiğinde ön alıcı girişimler başlatabilmelerine olanak sunmak maksadıyla bu çalışmayı yapmaktadır. Bu çalışmayla önümüzdeki bir yıl içinde küresel bazda beklenen kriz ve çatışmaların etkisi ve olasılıklarını ortaya konmakta, Amerikalı karar vericilerin ABD çıkarları açısından hangi krize karşı ön hazırlık yapmaları gerekebileceği yönünde tavsiyelerde bulunmaktadır. Üş aşamalı bir süreçte yapılan çalışmaların ilk basamağında merkezin uzmanları marifetiyle mevcut ve potansiyel kriz ve çatışmalardan ABD çıkarlarını etkileyebilecek olan 30 tanesinin belirlenmesine yönelik inceleme ve analizler yapılmaktadır. CPA 2012'den bu yana konuyu sosyal medyaya da açarak daha fazla katılımcı ve görüşle bu listenin oluşturulmasını sağlamaktadır.

Çalışmanın ikinci basamağında konunun uzmanları ilk basamakta belirlenen listedeki sorunların ABD çıkarlarına etkisini ve sorunun gerçekleşme olasılığını gösteren değerlendirmeyi oluşturmaktadır.

Son basamakta da sorunların etki ve gerçekleşeme olasılığına göre sorunlar üç tehdit halkasına ayrılmaktadır.

Risk Değerlendirme Matriksi

Bu çalışmanın neden önemli olduğuna gelince; Konunun uzmanları çok iyi bileceklerdir ki CFR ABD karar alıcılarını etkileyebilecek önemli bir konuma sahiptir. Burada hazırlanan raporlar Amerikalı yöneticiler tarafından dikkatlice incelendiği gibi CFR uzmanları Amerikan senatosundaki ilgili komitelerinin toplantılarına da katılmakta ve ifadeler vermektedir. Bu durum CFR'nin kritik rolünü ortaya koymaktadır.

Ayrıca daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da raporda Türkiye ile ilgili can alıcı bir konu da listede yer almaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin hangi açılardan Amerikalı karar vericilerin gündeminde olduğunu bilmek muhakkak ki Türkiye'deki karar vericiler ve Türk kamuoyu için faydalı olacaktır.

CFR uzmanlarınca hazırlanan 2015 yılı listesinde yer alan mevcut ve potansiyel kriz ve çatışma alanlarının ABD'ye yönelik risk grubu sıralamasını da gösteren renklendirilmiş hali aşağıdaki şekilde dünya haritasına yansıtılmıştır.

CFR'ye göre dünya genelinde kriz/çatışmaların önlenmesinde ABD için 2015 yılı önceliklerinin haritaya yansıması

                  

Risk Grubu 1(Tier 1)

Gerçekleşme olasılığı ve yaratacağı etki durumu birlikte ele alındığında ABD çıkarları açısından yüksek öncelikli olarak değerlendirilerek birinci risk grubuna alınan sorunlu bölgeler/konular:

 

Etki:Yüksek,  Olasılık: Yüksek

■ IŞİD'in işgal ettiği topraklar, Irak güvenlik güçlerinin operasyonları ve devam eden Şii-Sünni  şiddet olayları nedeniyle Irak'taki çatışmaların yoğunlaşması

 

Etki:Yüksek,  Olasılık: Orta

■ ABD topraklarına veya ABD ile müttefiklik anlaşması olan ülkelere yönelik büyük zayiata neden olan bir terörist saldırının meydana gelmesi

■ Kritik önemdeki ABD tesis/altyapılarına yönelik yüksek yıkıcı etkisi olan siber saldırı düzenlenmesi

■ Askeri bir provokasyon, iç politik istikrarsızlık veya tehdit oluşturacak nükleer/balistik silah aktiviteleri nedeniyle ortaya çıkacak ciddi bir Kuzey Kore krizi

■ Yürütülmekte olan nükleer müzakerelerin kesilmesi ve/veya İran'ın nükleer silah kapasitesini geliştirdiğine dair yeni kanıtların ortaya çıkmasıyla İran'a yönelik bir askeri harekat yapılması durumunun yeniden gündeme gelmesi

■ Bölgedeki tartışmalı deniz alanlarıyla ilgili olarak iddialarda bulunan bir veya daha fazla sayıdaki ülkenin Güney Çin Denizi'nde Çin ile silahlı bir çatışmaya girmesi

 

Etki: Orta,  Olasılık: Yüksek

■ Dış güçlerin askeri müdahalesi dahil savaşan gruplara yönelik artan dış destekle birlikte Suriye'deki iç savaşın yoğunlaşması

■ Koalisyonun muharip kuvvetlerinin çekilmesi ve Taliban direnişinin kuvvetlenmesinin de etkisiyle Afganistan'da istikrarsızlığın ve şiddetin artması

■ Rusya'nın olası açık askeri müdahalesiyle birlikte Rusya destekli milis güçleriyle Ukrayna güvenlik güçleri arasında Ukrayna'nın doğusundaki çatışmaların yoğunlaşması

■ İsrail'de ve Filistin topraklarında yükselen gerilimin daha geniş çaplı protestolara ve silahlı çatışmalara yol açması

 

Risk Grubu 2(Tier 2)

Gerçekleşme olasılığı ve yaratacağı etki durumu birlikte ele alındığında ABD çıkarları açısından orta öncelikli olarak değerlendirilerek ikinci risk grubuna alınan sorunlu bölgeler/konular:

 

Etki: Orta, Olasılık: Orta

■ Devletin çökmesi, en düşük seviyede işleyen bir yönetim ve Arap devletlerinin askeri müdahaleleriyle Libya'da politik parçalanmışlığının ve silahlı militan faaliyetlerinin büyümesinin devam etmesi

■ Özelikle Sina Yarımadası'nda olmak üzere Mısır'da artan istikrarsızlık ve terörist saldırıların askeri tedbirlerle bastırılması

■ Suriye'deki iç savaşının yayılmasının tetiklemesiyle Ürdün'de politik istikrarsızlığın derinleşmesi ve sivil şiddetin büyümesi

■ Suriye'deki iç savaşının yayılmasının tetiklemesiyle Lübnan'da politik istikrarsızlığın ve mezhep ayrılığına dayalı şiddetin büyümesi

■ Pakistan Talibanının militan faaliyetleriyle Pakistan'da iç politik istikrarsızlığın ve şiddetin artması

Suriye iç savaşının yayılmasının alevlendirmesiyle Türk güvenlik güçleri ve değişik Kürt gruplar arasında Türkiye'de siyasi şiddetin yoğunlaşması

■ Yemen'de devam eden politik istikrarsızlık ve Houthi isyancı grubunun kontrol ettiği toprakların genişlemesiyle El Kaide'nin Arap Yarımadası'nda kuvvetlenmesi.

 

Etki: Yüksek, Olasılık: Düşük

■ Senkaku/Diaoyu Adaları anlaşmazlığı nedeniyle Çin ile Japonya arasında Doğu Çin Denizi'nde askeri çatışmanın meydana gelmesi

■ ABD'ye de sıçrayabilecek şekilde Meksika'da uyuşturucuyla bağlantılı şiddetin hızlanması

 

Etki: Düşük, Olasılık: Yüksek

■ Genel seçimler çerçevesinde ve Boko Haram ile ilgili olmak üzere Nijerya'da şiddetin artması ve politik istikrarsızlığın yükselmesi

 

Risk Grubu 3(Tier 3)

Gerçekleşme olasılığı ve yaratacağı etki durumu birlikte ele alındığında ABD çıkarları açısından düşük öncelikli olarak değerlendirilerek üçüncü risk grubuna alınan sorunlu bölgeler/konular:

 

Etki: Düşük,  Olasılık: Orta

■  Çin'de özellikle Uygur nüfus arasında politik huzursuzluğun büyümesi

■ Orta Afrika Cumhuriyetinde Seleka isyancılarıyla anti-balaka milisleri arasındaki ayrılıkçı şiddetin artmasıyla kitlesel katliamların yaşanması

■  Myanmar'da Müslüman ve Budistler arasında din/mezhep eksenli şiddetin artması

■  Güney Sudan'da etnik ve politik bölünmeler nedeniyle iç savaşın uzaması

■  Sudan'da iç huzursuzluk ve politik istikrarsızlığın artması

■ Olası bir Kraliyet varisliği krizinin alevlendirmesiyle Tayland'da politik istikrarsızlığın ve huzursuzluğun büyümesi

■ Sivillere şiddete ve potansiyel bölgesel istikrarsızlığa yol açabilecek şekilde Venezüella'daki siyasi krizin derinleşmesi

■ Komşu ülkelere yayılma olasılığıyla Ebola virüsü krizi etkisiyle Batı Afrika'da politik istikrarsızlığın oluşması

 

Etki: Orta,  Olasılık: Düşük

■ Hindistan ve Pakistan arasında büyük bir terörist saldırının veya Keşmir'de artan şiddetin tetikleyeceği ciddi bir askeri çatışmanın meydana gelmesi

Etki: Düşük,  Olasılık: Düşük

■ Yukarı Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan ile Ermenistan arasında askeri çatışmanın ortaya çıkması

 

Değerlendirme:

CFR hazırladığı bu raporla güvenlik riskleri ve tehditleri açısından bir dünya turu yapmakta ve Amerikan karar vericilere fikri hazırlık yapabilmeleri ve Amerikan çıkarlarına uygun ön alıcı politikalar ve stratejiler geliştirebilmeleri için öncelikler sunmaktadır. Oldukça basit, kısa, öz, anlaşılır ve göze de hitap eden bir şekilde hazırlanmış rapor benzer çalışmaların yapılmasında örnek alınabilecek bir formatta kamuoyuna sunulmuştur.

CFR'nin ABD karar vericileri üzerindeki etkisini bilen diğer ülkeler için ise bu rapordan çıkarılacak dersler vardır. Tabii ki bu raporda belirtilen bütün hususların ABD karar vericilerince birebir kabul edileceği yani devletin resmi analiz ve değerlendirmeleriyle uyumlu olacağı anlamına gelmemektedir, ancak önemli oranda örtüşmeler ve paralellikler olacaktır.

 

2014-2015 Mukayesesi

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki CFR'nin 2014 raporundaki tespitleri ile 2014 yılında sahada gerçekleşenler önemli oranda örtüşmektedir. Ancak 2014 çalışmasında öngörülemeyen iki gelişme aslında bütün öngörülerin önüne geçmiştir. Bunlar IŞİD'in ortaya çıkması (aslında Irak ve Suriye'de iç savaşların artacağı söylenmiştir, ancak IŞİD gibi bir yapıdan bahsedilmemiştir) ve Ukrayna'daki yönetim değişikliği ve sonrasında Kırım'ın Rusya tarafından ilhakı ve Ukrayna'nın doğusunda devam eden çatışmalar olmuştur. Bununla birlikte 2014 yılı raporunda 2014'te Irak'ta iç savaşın çıkması, Suriye'de iç savaşın yoğunlaşması ve El Kaide'nin Arap Yarımadasında güçlenmesi olasılıkları birinci ve ikinci risk gruplarına alınmış ancak bütün bunların IŞİD gibi bir yapının ortaya çıkmasıyla daha derinleşebileceğine ilişkin bir tespite yer verilmemiştir.

Bunun haricinde 2014 yılına ilişkin olarak tespit edilen kriz/çatışma/bölge tespitleri büyük oranda 2015 raporunda da yer almaktadır, yani aynı sorunlar devam etmektedir. Yeni olarak  Ukrayna sorunu 2015 raporuna girmiştir Irak'ta ve Suriye'de artan ve yayılan iç savaş ve çatışmalardan bahsedilmektedir ve IŞİD tehdidi spesifik olarak 2015 raporunda birinci sıradan yer almıştır. Ancak IŞİD'in Irak ve Suriye'de yarattığı iç savaş ve çatışma ortamının bölge ülkelere yayılmasının daha ciddi olarak beklendiği rapordaki ifadelerden anlaşılmaktadır. 2015 raporunun 2014'ten önemli bir farkı ise 2014'te olmayan "hem olasılığı hem de etkisi yüksek" bir kriz/çatışmanın 2015'te rapora dahil edilmiş olmasıdır.  O da hem IŞİD'le mücadeleden hem de Şii-Sünni çatışmasından kaynaklanacak şekilde Irak'ta yoğunlaşacak olan çatışmalardır. Rapordaki bu tespit ABD'nin açıkladığı IŞİD stratejisiyle (önce Irak'ta IŞİD'in bertaraf edilmesi, bilahare Suriye'de IŞİD'in etkisiz hale getirilmesi) de uyumlu gözükmektedir. Görünen o ki ABD liderliğindeki koalisyonun operasyonlarının ağırlığı 2015 yılında Irak'ta olacak, Suriye'de şimdi olduğu gibi hava operasyonlarıyla yetinilecektir.

Listede yer alan 30 kriz/çatışma bölgesinin dünya üzerindeki dağılımına bakıldığında Güney Amerika ile Orta/Güney Afrika'daki birkaç ülke hariç diğerlerinin Kuzey Afrika'dan Çin'in doğusunda Pasifik'e kadar uzanan bir hattı kapsadığını görmekteyiz. Ancak Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ya da kamuoyunda bilindiği adıyla Büyük Ortadoğu Projesi kapsamına giren bölgedeki ülkelerin ise birinci risk grubundaki yüksek öncelikli kriz/çatışma konuları olduğuna dikkat çekmekte fayda var. Böyle bir haritada ve gelişmeler dikkate alındığında görünen odur ki, 2015 yılında Irak merkezli IŞİD kaynaklı kriz ABD'nin dış güvelik politikasında ilk sırada olacaktır.

2013 yılında yüksek öncelikli risk olarak değerlendirilen Pasifik bölgesinde Çin ile bölge ülkeleri arasındaki muhtemel bir silahlı çatışma riski 2014 yılında ABD için ikinci risk grubuna düşürülmüştür. Söz konusu bölgedeki kriz/çatışma beklentisinin etkisi ve olasılığı 2015 yılı için de 2014'deki ile aynı şekilde değerlendirilmiştir. ABD'nin 2011'den itibaren politik ve askeri ağırlığını kaydırdığı Asya-Pasifik'te ABD'nin yeni pozisyonlar alması, konuşlanmalar yapması, bölge ülkeleriyle muhtelif ortaklılar teşkil etmesinin bu değişimde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ABD akıllı savunma (smart defense) ve dış politika uygulamalarıyla bütün krizlere/çatışmalara kendi çıkarlarının gerektirdiği oranda müdahil olabilecek ortamı hazırlamaktadır. Nitekim kendi politik ve askeri ağırlığını Güneydoğu Asya ve Pasifik'e kaydırırken Ortadoğu ve Basra Körfezi bölgesinin geleneksel öneminin değişmediğinin ve azalmadığının farkında olan ABD bu bölgelerdeki muhtemel gelişmelere müdahil olabilecek politik girişimlerini ve askeri kuvvet yığınaklanmasını muhafaza etmiştir. Son IŞİD kriziyle birlikte Asya-Pasifik bölgesine yönelişinde bir değişiklik yapmazken Ortadoğu'daki askeri varlığını kuvvetlendirmiş ve hatta Irak'ın 2003'teki işgali öncesindekine benzer bir ittifak oluşturmuş o zamanki gibi büyük askeri birlikler henüz bölgeye sevk edilmemiş olsa da bölgede uzun yıllar sürecek bir askeri operasyonun temellerini atmış ve Suriye-Irak'ta IŞİD'e karşı operasyonları koordine edip yürütecek Birleşik Müşterek Görev Kuvveti teşkil etmiş ve karargahını bölgede tesis etmiştir.

 

Türkiye Açısından Bakış

CFR'nin 2015 yılı değerlendirmelerine baktığımızda genel olarak Afrika'nın kuzeyinden Çin'e kadar olan hat üzerindeki ülkelerde yaşanmakta olan veya yaşanabilecek olan kriz ve çatışmalar ABD çıkarları açısından yüksek öncelikli risk olarak görülmüş ve birinci risk grubuna alınmıştır. 2014 raporda Suriye'deki krizin Ürdün ve Lübnan'a yayılma riski ve El Kaide'nin artan etkinliğinin de tetiklemesiyle Şii-Sünni çatışmalarının Irak'ta iç savaşa dönüşmesinden bahsedilirken raporda Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki olaylardan etkilenebileceğinin yer almaması bu raporun Türkiye açısından en zayıf yönlerinden biri olduğunu geçen yılki değerlendirmemizde belirtmiştik. CFR 2015'e ilişkin bu raporunda ise Suriye'deki iç savaşın Türkiye'de Kürt gruplarla Türk güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları alevlendireceği belirtilerek Suriye'deki olayların Türkiye'yi etkilemeye başladığını tespit etmiş oluyorlar.

Diğer taraftan birinci risk grubundaki ülkelere bakıldığında Türkiye'nin güney ve güneydoğusundan Çin'e kadar bütün ülkelerin listede yer aldığı görülmektedir. Her ne kadar Türkiye birinci risk grubuna dahil edilmemiş olsa da söz konusu ülkelerin yaşadığı sorunların çevrelerine yayılması ve domino etkisiyle Türkiye'nin etkilenmesi ve buralardaki kriz/çatışmaların Türkiye'yi içine alması mümkün olacaktır. Dolayısıyla haritada kırmızı ile işaretlenmiş birinci risk grubundaki ülkelerdeki durum aslında Türkiye açısından da kırmızı alarmı işaret etmektedir ve Türkiye kendi açısından küresel bazda beklenen kriz/çatışma öncelikleri nedeniyle dolaylı olarak  birinci risk grubundadır.

Nitekim Türkiye Suriye'deki durumun olumsuzluklarını (Suriyeli sığınmacıların sayısında önlenemeyen artış ve bu kapsamda yapılan harcamalar, sığınmacıların oluşturduğu güvenlik ve sosyal sorunlar, Türkiye-Suriye sınır güvenliğindeki zafiyetler nedeniyle Suriye'de çatışan radikal dini grupların Türkiye'yi güvenli sığınak olarak kullandığına ilişkin iddialar ve bunun önümüzdeki günlerde Türkiye aleyhine hem içerde hem dışarıda yarattığı sorunlar gibi) artan bir oranda zaten yaşamaktadır. Bunun yanında Haziran 2014'te başlayan IŞİD tehdidi nedeniyle söz konusu sorunlar iyice yoğunlaşmıştır. Çünkü IŞİD'in Suriye ile birlikte Irak'ın da yaklaşık üçte birini işgal etmesi güvenlik durumunun zaten kötü olduğu Irak'ta sistemi tamamen çökertmiştir. Diğer taraftan IŞİD'in Irak'ta yarattığı ortam Barzani yönetimini ve PKK terör örgütünün lehinde gelişmiştir. Bu durumun Türkiye'nin bekasını ve yıllardır izlediği PKK ile mücadelesini tehdit altına sokmuştur.

Suriye'deki iç savaş IŞİD'in ortaya çıkması ve Irak ile Suriye'nin tek bir harekat alanına dönüşmesiyle Suriye ve Irak'taki yeni yapılanmalardan ve oluşabilecek yeni haritalardan en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Çünkü daha önceleri sadece Irak'ın kuzeyindeki Kürtlerin pozisyonunun Türkiye'nin iç politikalarını ve kamu düzenini etkilemesi beklenirken, IŞİD'le birlikte Suriye'nin kuzeyinde PKK'nın uzantısı PYD'nin kontrolündeki Suriye Kürtlerinin durumu da Ayn el Arab (Kobani) ile yaratılan algı ve sonrasındaki fiili durumla Türkiye'nin bekasını ve güvenliğini tehdit eder ve Türkiye'yi derinden etkiler konuma gelmiştir. İşte Türkiye açısından son derece hayati bir konu olan Kürtler konusu CFR'nin çalışmasında 2013 yılında olduğu gibi 2014 yılında da Kürtlerin durumu nedeniyle üçüncü risk grubunda yer almıştı. Aynı sorun 2015 yönelik son değerlendirme raporunda ikinci risk grubuna alınmıştır.

Türk kamuoyunda henüz adı üzerinde bile mutabakatın olmadığı (Kürt sorunu? Terör Sorunu? Güneydoğu Sorunu? Demokratikleşme Sorunu? Anayasa Sorunu? vs.) ancak Hükümetin PKK terör örgütüyle başlattığı müzakereyle sözde bir çözüm sürecine soktuğu bir sorun, 2013 yılında  "renewed unrest in the Kurdish dominated regions of Turkey and Middle East" ifadesi ile verilmiş, 2014 yılı raporunda ise Kürtlerle ile ilgili konu için "resumption of  conflict in the Kurdish dominated regions of Turkey and Middle East" ifadesi kullanılmıştır. 2014 CFR raporunda tehdit, "Türkiye'de ve Ortadoğu'da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki çatışmaların yeniden başlaması" olarak ifade edilmiştir. Cümleye eklenen Ortadoğu kelimesi sorunun kapsama alanını genişlettiği gibi algılanma biçimini de değiştirdiği, "Kürtler" konusunun ABD'de sadece Türkiye ile sınırlı bir sorun olarak değil değişik ülkelerin coğrafyaları içine yayılmış bir etnik grubun sorunu olarak görüldüğünün işareti olduğunu geçen yılki çalışmamızda belirtmiştik. Ayrıca sorunu tanımlamak için kullanılan İngilizce kelimelere bakılırsa 2013'ten 2014'e girerken sorunun ciddiyetinin daha da arttığının vurgulandığına dikkat çekmiştik.

Geçen bir yıla baktığımızda gerçekten de Kürtlerin Irak, Suriye ve Türkiye'deki pozisyonlarına bakıldığında artık geri döndürülemeyecek şekilde bağımsızlığa doğru giden bir ivme kazandıkları görülmektedir. Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim Bağdat'la pamuk ipliğiyle olan bağını koparmak için hem mazeret üretmekte hem de zamanlamayı ayarlamaya çalışmaktaydı. Suriye'nin kuzeyindeki Kürt gruplar ise, aynı Irak'ta olduğu gibi diğer gruplar birbiriyle çatışırken bunlar kendi özerk bölgelerini oluşturmak ve gerektiğinde Suriye'den ayrılabileceklerine yönelik kuvvetli sinyaller vermekteydi. Ve IŞİD'in ortaya çıkmasıyla Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki Kürtlerin hayallerinin gerçekleşmesinin önü açıldı. Uluslararası alanda tanınırlıkları ve aldıkları destek arttı. ABD kendi terör örgütleri listesinde olmadığı gerekçesiyle PYD ile irtibata geçerek dolaylı olarak PKK ile de ilişki kurmuş oldu. Peşmerge ve PKK bütün batı dünyasının IŞİD'e karşı mücadeledeki tek umutları olarak batı kamuoyuna pompalandı.

Suriye'de de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde özerklik ilan edilen bölgelerde kontrolü elde bulunduran PYD'nin PKK'nın bir kolu olduğu da düşünüldüğünde Suriye'deki gelişmelere ve Kürtler açısından ilerlemelere bağlı olarak (Irak'taki muhtemel iç savaşın etkilerini dahil ederek) Türkiye'de de benzer gelişmelerin yaşanılması kaçınılmaz olacaktır. İşte Irak ve Suriye'de bu gelişmeler yaşanırken Türkiye'deki durum ise daha ilginç bir şekil almıştır. Sözde bir çözüm süreci pazarlamasıyla Hükümeti müzakere masasına oturtmayı başaran terör örgütü PKK ve hapisteki lideri bu konuda Hükümet üzerinde bir vesayet kurmuş gibi gözükmektedir. Sözde çözüm sürecinin başlaması sonrasında Türkiye'de yaşanan gelişmeler (Gezi olayları, yolsuzluk soruşturmaları vs) Hükümetin süreç üzerinde var olan sınırlı yönlendirme etkisini tamamen ortadan kaldırmıştır. PKK/KCK/HDP tarafı Türkiye'nin güneydoğusunda hem psikolojik hem de devlet egemenliğinin gösterilmesi açısından üstünlüğü ele geçirmiş hatta mahkemeler kurulması, vergi toplanması, hastaneler işletilmesi, kamu düzeni kontrolünün ele geçirilmesi, bölgedeki i ve ilçelere PKK'lı yöneticiler atanması vs gibi ayrı bir devletin olduğunu göstermeye yönelik devlet uygulamalarını hayata geçirmiştir.  

Irak ve Suriye'de iç savaşlar, dış müdahaleler ve desteklerle Kürtler lehinde gerçekleştirilen değişimlerin ve dönüşümlerin Türkiye'de PKK/KCK'nın dayatmasıyla Anayasa ve yasalarla yapılmasına yönelik PKK hamlelerinin başarısız olması önümüzdeki yakın dönemde Türkiye'nin yeni bir terör döngüsüne girme ihtimalini de güçlendirmektedir.  Sözde çözüm süreci kapsamında hapisteki PKK liderinin Hükümete sürekli takvimsel tehditlerde bulunmasının dış ve iç politikada çok zorda olan Hükümetin süreç kapsamında PKK/KCK/HDP tarafının taleplerinin karşılanmasında yapabileceklerini sınırladığı ve zora soktuğunu görüyoruz.

CFR'nin 2015 raporunda Kürtlerle ilgili ifadelere bakıldığında raporu hazırlayanların da yukarıdaki gelişmeleri değerlendirdiği ve son iki senedir Kürtler Ortadoğu genelinde değerlendirilirken özellikle IŞİD'le birlikte Irak ve Suriye kuzeyindeki Kürtlerin durumunun artık kazanılmış bir pozisyona dönüştüğünü ancak Türkiye'deki Kürtler açısından sorunun halen bir sonuca ulaşmadığını düşündükleri anlaşılmaktadır. Bunun içindir ki, Kürtler bağlamında beklenen çatışmaların 2015 yılında Türkiye içinde beklendiğini değerlendirmişler ve muhtemel çatışmanın ABD çıkarlarına etkisinin de artacağını (muhtemelen Türkiye'nin istikrarını ve güvenliğini olumsuz yönde değiştireceğini düşünüyorlar)  düşündüklerinden bu bağlamdaki çatışmayı üçünü risk grubundan ikinci risk grubuna çıkarmışlardır. Raporda konuyla ilgi olarak "..intensified political violence in Turkey be­tween various Kurdish groups and Turkish security forces exacerbated by spillover from the Syrian civil war.." ifadesi kullanılmıştır. Yani Suriye iç savaşının yayılmasının alevlendirileceği şekilde Türk güvenlik güçleriyle değişik Kürt grupları arasında politik şiddetin yoğunlaşacağı öngörüsünde bulunulmaktadır. 

CFR'nin 2015 raporunda Kürtler bağlamındaki yeni ifade aslında PKK terörü sorunun nasıl siyasallaştığını ve dönüştüğünü göstermektedir.Bu ifadeye göre Kürtler Irak ve Suriye'de kazanmışlardır, ABD açısından orada Kürtler bağlamında beklenen bir olay yoktur. Sorun artık Türkiye'nin içindedir ancak bu terör değildir. Artık tek bir örgütten yani PKK'dan bahsetmiyorlar değişik Kürt gruplar diyerek Kürt grupların siyaset yaptıkları ve Türkiye'nin bunları politik olarak bastırmak istediği ve Türk güvenlik güçlerini kullandığı bunun için de ortaya çıkan çatışmaların politik şiddet olarak değerlendirdikleri anlaşılıyor. Tabi PKK terör örgütünün yarattığı sorunların artık bugün siyasi bir sorun olarak algılanmasının ve yorumlanmasının arkasındaki en büyük etken ise AKP iktidarının PKK terör örgütüyle PKK'nın dayatmasıyla ve yönlendirmesiyle müzakere masasına oturmuş olması yatmaktadır.

Sonuç olarak; ABD'nin kendi çıkarları açısından hazırlanmış bu değerlendirme raporu aslında Türkiye açısından da kırmızı alarmlarla doludur.ABD çıkarları açısından kriz ve çatışmaların önlenmesine yönelik 2015 CFR raporunun gerçekçi tespitleri ortaya koyduğunu kabul etmek, ancak ABD açısından olasılığı orta/yüksek ama etkisi düşük olabilecek bir olayın başka ülkeler için (örneğin Kürtler konusunda Türkiye için) hayati sonuçlar doğurabileceğini anlamak durumundayız. Bu durum karşılaştığımız sorunları kendi gücümüze dayanarak çözmeye yönelik politikalar ve stratejiler geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla mevcut dünya düzeninde halen tek süper güç olan ABD'nin sorunlara bakış açısı, beklentileri ve çözüm önerileriyle sorunun hemen dibindeki ülkelerin pozisyonun aynı olmayabileceğini dolayısıyla kendi ülkemizin çıkarlarını çok iyi hesap etmemiz gerektiğinin de farkına varmalıyız. 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ersin Dedekoca   - 06-05-2024

Son Bağdat Seferi ve Çok Taraflı Sorunlar

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 yılın ardından geçtiğimiz hafta başında Irak'ı ziyaret etti. Erdoğan Bağdat'ta Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile ve ayrıca Erbil'de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani'yle görüştü. ...