< < Türkiye'nin Yalancı İç/Dış Gündemi ve Suriye'de Yanlış Siyasi/Askeri Hedefleri


Türkiye'nin Yalancı İç/Dış Gündemi ve Suriye'de Yanlış Siyasi/Askeri Hedefleri

Yazan  11 Ocak 2018

 

Uzun bir dönemden beri öyle ama ağırlıklı olarak 2017 yılıyla başlayan bir süreçle birlikte Türkiye'nin gündemi ve buna bağlı olarak dış politika ve güvenlik hedefleri de sahadaki askeri-politik gerçeklerin dışında tespit edilip topluma sunuluyor.

Araştırmalar Türk kamuoyunun 2018 başlarında en önemli sorun olarak ekonomi ve eğitimi gördüğünü ortaya koymaktadır. Daha önce liste başı olan terör konusunda göreceli olarak Türkiye'de yaşanan saldırılar bağlamında 2016'ya nazaran 2017 yılında hissedilir bir düşüş var. Bu tabi ki olumlu bir gelişme ama Türkiye'deki terörün ana kaynağının Irak ve Suriye kuzeyi olduğu düşünüldüğünde terör saldırılarındaki bu düşüşe çok da aldanmamak gerekiyor.  Aynen Ocak 2013'te dayatılan çözüm süreci dönemindeki azalma ancak sonrasında yaşadığımız en büyük terör sarmalında olduğu gibi, terör tehdidinin halen geçmediğini aksine sınırlarımızın hemen güneyinde terör yapılanmaları ve ordularının devasa boyutlara ulaştığını, uygun zaman ve ortamda Türkiye'ye yöneleceğini mutlaka görelim. Şuanda terör tehdidi azalmış gözüken sanal iyileşmeye kanmayalım.

Tabi bu arada bir türlü FETÖ ile gerçek anlamda yürütülemeyen mücadele nedeniyle FETÖ'nün yaratabileceği yeni saldırıları, sorunları da mutlaka listenin en üstünde tutmak gerekiyor.

 

İçeride gerçek gündem ekonomi-eğitim ama seçim ittifakı yalancı gündem

Bunun yanında anketlerden çıktığı gibi gerçekte de toplumun yaşadığı ekonomik sıkıntılar ve yazboz tahtasına dönüşen, çocuklarımızı hedefsiz bırakan MEB uygulamaları ve kararları nedeniyle hükümetin ve doğal olarak muhalefetin ana konuları olması gerekirken maalesef suni, yalancı gündemin topluma dayatıldığını görüyoruz. Bunun en başında da Cumhurbaşkanlığı dahil seçimlerde ittifak konusu geliyor. MHP Genel Başkanının seçimlerden 2 sene öncesinden ve henüz resmen adaylığını açıklamayan AKP Genel Başkanına sınırsız, önü açık destek vaadi, bahsettiğimiz suni gündemin en başına yerleşmiştir. Böylece Türkiye kısır döngülü, başını içeriye gömmesine neden olacak bir iç çekişme gündemine maruz bırakılmıştır. Türkiye'nin 2 senelik gündemi esir alınmıştır.

 

Dışarıda gerçek gündem Fırat'ın doğusu, İdlib ama Afrin yalancı gündem

Halbuki sınırlarımızın dışında Doğu Akdeniz, Ege, Karadeniz'de ve özellikle sınırlarımızın hemen güneyinde Türkiye'nin güvenliğini ve bekasını ilgilendiren kritik gelişmeler yaşanmaktadır. Suriye'de IŞİD yenildi, savaş bitti açıklamalarının geldiği bu günlerde aslında Suriye'de yeni bir savaşın başlamakta olduğu gözden kaçırılıyor. Burada tabi öncelikle İdlip konuna değinmek gerekir. Çünkü İdlip patlamak üzere ve patlayınca da bütün olumsuzlukları Türkiye'ye sıçrayacak.

Astana süreci kapsamında İdlib'te çatışmasızlık bölgesinde rol alan ve ılımlı muhaliflerden sorumlu rol verilen Türkiye'nin tesis edeceği 12 gözlem noktasından geçen dört ayda sadece 3'ünü tesis etmesi, ılımlı muhalif olarak bilinen ÖSOcu grupların El Nusra kontrolündeki gruplarla değişik noktalarda işbirliği yaparak Suriye ordusuna ve en son olarak da Hmeymim'deki Rus üssüne İHA'larla komplike saldırılar yapması Rusya ve Suriye tarafını rahatsız etmiştir.

20-21 Aralık'ta Astana'da yapılan sekizinci görüşmelerde Rus tarafı Türkiye'yi faaliyet takvimine uymadığını belirtip uyarmıştı. Son olarak da İdlib'teki ateşkes ihlallerinin çoğunun Türkiye'nin kontrolündeki ılımlı muhaliflerin elindeki bölgelerde gerçekleştiğini, Hmeymim saldırısını yapan İHA'ların da yine muhalif-cihatçı terörist grupların elindeki bölgelerden geldiğini belirtip Türkiye'yi sorumlulukları yerine getirmesi için uyarmıştır.

Türkiye'nin de bu son uyarı sonrasında karşı bir hamle olarak Rus ve İran büyükelçilerini çağırıp Suriye yönetiminin İdlib'teki ihlallerinin önlenmesini, El Nusra bahanesiyle ılımlı muhaliflerin vurulmamasını istemiştir. Fakat burada Türk hükümetinin halen Esad'ın pozisyonunu ve Rusya'nın Suriye'ye askeri olarak müdahalesinin arka planını anlamadığını görüyoruz. Türkiye'nin söylediği gibi ılımlı da olsa elindeki silahlarla Esad yönetimine Suriye ordusuna karşı savaşan bir grup var. 30 Eylül 2015'te Rusya müdahale etmese Esad düşecekti. O müdahaleden sonra kendini, çevresini, yakın çevresini emniyete alan Şam yönetimi daha sonra bu emniyet/güvenlik dairesini genişletti, Suriye'nin en doğusundaki Deyr ez Zor'a kadar ulaştı.. Ama halen Şam yakınlarında Halep ve çevresindeki muhtelif noktalarda ve İdlip'te bu sözde ılımlılar Nusracı gruplarla birlikte Suriye yönetimine karşı savaşmaya devam etmektedir. Suriye ve Rusya'dan bunlara birşey yapmamasını istemek, Suriye ordusunun çatışmasızlık anlaşmasının izin verdiği gibi İdlib bölgesindeki terör eylemlerine, saldırılara karşı yaptıklarını rejimin İdlip'te toprak işgal etmesi olarak göstermek anlaşılır değildir. Zaten ne Rusya ne Suriye ne de İran bunu anlamamaktadır.

Yanlış siyasi/askeri hedeflerle gelen başarısızlık

Defalarca İdlib konusunda dikkatli adım atılması gerektiğini, ılımlı muhaliflere alan açmak ve İdlib'i temizleyeceğiz sözünü verip Afrin'i öne çıkarmanın Rusya'yı rahatsız edeceğini ifade etmiştik. Durumu anlayan Rusya ve Suriye Türkiye'den beklediği hamleyi de göremeyince ve kendilerine yönelik olarak muhalif-cihatçı terörist gruplardan saldırılar olunca İdlib'e yönelik operasyonlarını yoğunlaştırmıştır. Bunun maalesef görünen sonucu daha fazla ölüm ve Türkiye'ye yönelik yeni mülteci akınıdır. Bütün bunlar İdlip operasyonu için Türk hükümetinin siyasi hedefi net ve doğru belirleyemediğini, bunun sonucunda da askeri hedeflerin iyi bir şekilde ortaya konamadığını göstermektedir. Bunu alınan dersler olarak kabul edelim. Suriye'ye yönelik siyasi/askeri hedef belirlenirken  şimdilerde çok konuşulan Afrin, Menbic operasyonları bağlamında bu alınan derslerden mutlaka faydalanalım. Ayrıca Fırat'ın doğusunda devlet inşası bağlamında görmezden gelinen tehdidin ciddiyetini ve aciliyetini mutlaka göz önünde bulunduralım.

İdlib'te görünürde Şam yönetimiyle gerçekte Rusya ile yaşanan anlaşmazlığın Rus uçağının düşürülmesine benzer ancak Suriye ile sınırlı kalabilecek bir krize dönüşme ihtimali vardır.  Yani Rusya'dan alınan destekle Suriye masasında kerhen yer bulabilen Türkiye yine masa dışı kalma riskiyle karşı karşıyadır.

Tabi İdlib üzerinde, Rusya/Suriye ekseniyle Türkiye arasında artan gerginlik ve krize dönüşmekte olan ortamın başlamasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Aralık 2017 sonlarındaki terörist Esad söyleminin de etkili olduğunu mutlaka görmeliyiz.

 

Fırat'ın doğusunda PKK devleti inşası tam gaz, Fransa'dan PYD yargısına tanıma

Rusya ile yeniden krize doğru yelken açan Türkiye Suriye'deki konumunu desteklemek için ABD ile yakınlaşmayı deneyebilir. Peki Türkiye ABD ile bunca sert suçlamalar ve ilişkilerin dip yaptığı bir ortamda ABD'ye yakınlaştırabilir mi? Yaşayıp göreceğiz ancak İdlib ve genelinde Suriye konusunda Rusya ile yaşanacak krizin Türkiye'yi ister istemez yeniden ABD'ye yakınlaştırma ihtimali yüksek. Sarraf-Atilla davası ve bunla birlikte artık rutine binen FETÖ tepkileri dışında son birkaç haftada  ABD'ye yönelik sert söylemlerde azalma olduğuna dikkat çekmek gerekir.

Bizim yaklaşık iki senedir söylediğimiz husus yani "PYD/YPG'nin Suriye kuzeyinde düzenli orduya dönüştürülmesi, en teknolojik sistemlerle donatılıp özel kuvvet eğitimleriyle donatılıyor" konusu maalesef daha yeni yeni medyanın gündeme girebilmiş durumdadır. Halbuki Suriye kuzeyinde özellikle Fırat'ın doğusunda durum daha da ileri seviyede. IŞİD'in de arazide yenilmesiyle birlikte artık Suriye topraklarının dörtte birini, tarımsal alanlarını, Fırat nehri üzerindeki barajlarını, önemli petrol ve doğal gaz yataklarını kontrol eden PYD'nin özellikle Fırat'ın doğusunda yeni bir devlet inşası hızla devam etmektedir. ABD bir devlettin ihtiyacı olan tüm kurumları kurmak ve oralarda görev alacakları eğitmek donatmak üzere yeni bir aşamaya geçmiştir. Yani askeri varlığını muhafaza ederken sivil-diplomatik varlığını artırma kararı almıştır.

Fransa Suriye kuzeyinde yakalanan IŞİDci Fransız vatandaşlarının PYD yargısında yargılanmasını kabul edebileceğini açıklamıştır. Bir devletin en önemli ve başlıca devlet uygulaması ve devlet gücü unsurlarından biri yargıdır. Yargıyı tanıyorsanız o yargının gerçekleştiği yerdeki devleti de tanıdım demektir. Fransa'nın bu davranışı Suriye kuzeyinde yeni bir devlet inşasında çalışan ABD'ye büyük ve hayati bir destektir.Bunun da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fransa ziyaretinden bir gün önce gelmesi ayrıca anlamlıdır. Çünkü  Erdoğan-Macron görüşmesi sonrasında Macron Türkiye ile en iyi işbirliği yaptığımız alan terörle mücadeledir, PKK'yı terör örgütü görüyoruz derken PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG'yi aynı kefede görmediği mesajının ise bir gün önce verildiğini pekala biliyordu.

Önümüzdeki günlerde ABD'nin bu tür kriz çatışma bölgelerinde daha önce hep yaptığı gibi istikrarı sağlama adına Amerikan hükümetinin kuruluşu olan USAID'i bütün ağırlığıyla bölgede görevlendireceğini ve hatta bir diplomatik temsilcilik/büro açacağını göreceğiz.  Yani ABD  Fırat'ın doğusunda bir devlet inşa projesi başlatmıştır ve hızlandırılmış olarak uygulamaktadır.

Sahada bu gelişmeler olurken "ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarını sadece YPG'ye silahlı eğitim veriliyor diye uyarmak yeterli midir?" sormak gerekiyor. Bu uyarı bir gün önce Rusya ve İran'a yapılan uyarıyı dengelemek için mi yapıldı? Çünkü yukarıda ifade ettiğimiz gibi Suriye'nin kuzeyinde ABD'nin yaptığı terör örgütüne silah yardımı ve silahlı eğitim verme safhasını çoktan geçti. Bunlar 3 senedir devam ediyor.  Suriye kuzeyinde 50 bin kişilik bir silahlı güç kurulması talimatının İmralı'dan terörist elebaşı tarafından verildiğini biliyoruz. Mevcut sayısal bilgiler teröristbaşının bu talimatının yerin getirildiğini gösteriyor, hem de sözde stratejik ortak NATO müttefikimiz ABD'nin liderliğinde.

Şu an sahada olan çok nettir, o da ABD Suriye kuzeyinde PKK terör örgütüne devlet inşa etmektir. Dolayısıyla Türkiye bu konuda son uyarısını yapmalıydı. Son uyarı olmalıydı çünkü Soçi'de yapılacak Kongre ile birlikte Suriye anayasasının da hızla ve oldu-bitiyle tamamlanacağını, Fırat doğusunda ve ilerleyen dönemlerde Menbiç, Fırat Kalkanı bölgesi, Afrin'i de içine alacak Kuzey Suriye Federasyonuna imkan veren yeni Suriye kurulduğunda Türkiye'nin müdahalesi de imkansız hale gelecektir.

 

Afrin doğru hedef mi? Fırat'ın doğusu neden görmezden geliniyor?

Hal böyleyken yani Türkiye'nin terör örgütü kabul ettiği bir örgütün ileride bağımsız bir devlete dönüştürebileceği bir yapı devlet yapısı hızla kurulurken Türkiye'nin hedef önceliği ne olmalıdır? Fırat'ın doğusundaki bu yapıyı bertaraf etmek mi yoksa üç tarafı neredeyse Türkiye'nin takibi altında olan Afrin'e askeri operasyon mu? Evet, Afrin'de de terör örgütü varlığı ve kontrolü var mutlaka etkisiz hale getirilmeli ancak Afrin şu aşamada Rus korumasında. Yani Afrin'e müdahale ederek ABD'nin Fırat'ın doğusundaki devlet inşa projesini mi bozarsınız yoksa İdlib'teki yüzseksen derece karşıt görüşlere rağmen girişilen ancak şimdilerde çatırdayan İdlib işbirliği ve operasyondaki ortaya çıkan keskin anlaşmazlıklarla birlikte Rusya ile daha derin bir krize mi girersiniz? Velev ki Rusya izin verdi, Afrin'de ne zaman biteceği belli olmayan bir harekata girişmek, Fırat doğusunda inşası hızla devam eden son aşamasındaki PKK devletçiğini engelleyebilecek midir?

Bu satırların yazarı olarak 24 Kasım 2015'te Rus uçağı düşürüldükten kısa bir süre sonra yazdığım yazıda bunun bedelinin Suriye kuzeyinde PKK'ya verilecek koridor/bölge olacağını söylemiştim. Putin  o günlerde buna karşılık verme hakkımızı saklı tutuyoruz, uygun zaman ve şekilde karşılık vereceğiz mealinde açıklaması olmuştu. Rusya'nın o olayı unuttuğunu düşünmüyorum. Suriye üzerinde ABD ile olan genel mutabakat ve 2014'ten sonra PYD/YPG'nin (onlara göre Suriyeli Kürtlerin) katkılarının da bir karşılığı olmalı, zaten sahadaki askeri-politik pozisyon da bunu gerektiriyor düşüncesindeki Rusya'nın Türkiye'nin Afrin ve Menbic'e müdahalesine sıcak bakmayacağı gibi özerkliğe sahip olmalarını da destekleyecektir. Zaten hazırladığı taslak anayasa metinine bunu yazan da Rusya olmuştur.

Diğer taraftan Fırat'ın doğusunda ABD'nin PYD'ye devlet inşa ettiğini gören Rusya PYD'yi Şam'a bağlı bir bölge olarak tutmak ve salt ABD kontrolüne girmesini önleme adına Soçi kongresine davet etmenin yanında anayasal güvencelerin verilmesini de destekleyecektir. Bu bağlamda Rusya Şam yönetimine de baskı yaparak PYD'nin Fırat'ın batısına yönelik taleplerini karşılayacağı umudunu PYD'ye hissettirmektedir. ABD de bunu memnuniyetle izlemektedir. Hem Menbic hem de Afrin'deki Rus askeri varlığı, YPG komutanlarının Bakan seviyesinde Rusya'da ağırlanması bunun göstergelerindendir. İki büyük güçten destek alan, korunma sağlayan PYD/YPG'nin kontrolündeki Afrin'in hedef seçilip operasyon yapılması ne kadar doğru bir karar tartışmalıdır. Çünkü Türkiye söz konusu iki büyük güç ile sorunlar hatta krizler yaşamaktadır.

Durum böyle iken, Türkiye aylardır bir gece Afrin'e gireceğiz söylemiyle manşetleriyle meşgul edilmektedir. Bu durum Fırat'ın doğusundaki gerçek tehdidi gözden kaçırmaktadır. ABD'nin Menbic'e müdahale konusunda zaman zaman ses çıkardığını duyduk ancak Afrin ile ilgili Türk müdahalesi hakkında konuşmaktan kaçındığını görüyoruz. Bu fotoğrafa rağmen Türk hükümetinin Fırat'ın doğusundaki ABD güdümündeki terör devleti inşası faaliyetlerine nispeten ses çıkarmaması, konuyu sadece YPG'ye verilen silah ve eğitimle sınırlaması anlaşılır değildir.

 

Sonuç olarak;

Türkiye iç politikada yalancı gündemle meşgul edilip kafasını kısır iç çekişmelerin içine gömmektedir. İçeride gerçek gündem konuları ve sorunlar ele alınamamakta, sorunlar katlanarak büyümektedir. Dış politikadaki söylemler ve hamleler iç politikaya etkisi düşünülerek ele alınmakta, bu da dışarıda yanlış siyasi ve askeri hedeflerin belirlenmesine yol açmaktadır.

Suriye özelinde PKK terör örgütü içeride algılanandan çok daha ileri safhalarda amacına yürümektedir. Bunun en büyük destekçisi de ABD'dir. Uçak düşürme krizinden uzunca süre sonra ilişkilerin yeniden eski düzeyine geldiği Rusya ile, özellikle Esad takıntısının yanında İdlib operasyonuyla iyice açığa çıkan yeni bir kriz noktasına doğru hızla gidilmektedir.  Bu krizde Türk hükümetinin Esad yönetimine karşı savaştıkları açık olan ılımlı muhaliflere dayanarak Suriye politikası belirlemesinin de önemli bir etkisi olduğu görülmelidir.  Türkiye'den başka herkesin terör örgütü gördüğü ya da terör örgütleriyle bağlantılı gördüğü bu gruplarla ısrarla işbirliği yapmaya devam etmek Türkiye'nin başını ağrıtacaktır.

İdlib patlamak üzeridir. İdlib'in patlaması, Türkiye'nin Rusya desteğini kaybetmesi, kerhen oturduğu Suriye masasından uzaklaşması ve yeniden sınırları içine çekilmesi, binlerce yeni mültecinin Türkiye'ye gelmesi demektir. Diğer taraftan Fırat'ın doğusunda ABD güdümünde PKK için bir devlet inşası süreci devam etmektir. Türkiye'nin güney sınırları boyunca tehdit ortamı oluşmuştur. Türkiye söz konusu tehdidi bertaraf etmek için tehdit ve hedef önceliklerini derhal gözden geçirmeli, iç politikaya dönük yalancı gündem ve yanlış hedefler yerine doğru tehdit analiziyle doğru hedefleri belirleyerek önceliklendirmesini yapmalıdır. Dolayısıyla Fırat Kalkanı ve İdlip operasyonundaki hedef önceliklendirmesindeki, siyasi/askeri hedef belirlenmesindeki hatalara bir daha düşmeyelim. Çünkü "hangi limana gideceğini bilmeyen yelkenliye hiçbir rüzgar yardım edemez".

Bunu yaparken de akşamdan sabaha taraf değiştiren, artık sadece ılımlı muhalif olarak kabul gören, sahada cihatçı terör örgütleriyle işbirliği yapan gruplara dayanan Suriye politikasından vazgeçip Suriye merkezi yönetimini esas muhatap alan bir yaklaşımı derhal hayata geçirmelidir. Bu durum Rusya ve İran ile kopmak üzere olan ilişkileri de kurtaracaktır. Fırat'ın batısıyla ilgili olarak da eleştirmek, beklentileri dile getirmek, uyarmak safhası çoktan geçmiştir. Türkiye Fırat'ın doğusundaki yapıyı boşa çıkarmak istiyorsa bugüne kadar söylediklerini bugünden tezi yok uygulamaya geçirmelidir. Çünkü bir gece ansızın gelebiliriz sözündeki o gece çoktan geçilmiş durumdadır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display