Bugün kriz yaşayan Suriye Türklerine tek el uzatacak ülke Türkiye olduğu gibi Suriye Türklerinin kabul edeceği tek el de Türkiye elidir. Tarihi gerçekler böyle iken realitede Türk devleti maalesef Türkmenleri yalnız ve sahipsiz bırakmış, yeterli desteği verememiştir. Ne iç siyasetinde ne dünya kamuoyu nezdinde ne de Türkiye'nin ev sahipliği yaptığı muhalefet nezdinde Türkmenlere sahip çıkmıştır. Türkiye gibi büyük ve kadim bir devlet geleneğine sahip ülkenin kendi tebaası ve uzantısı olan Türkmenleri kendi kaderleri ile baş başa bıraktığı görülmektedir.
Suriye Türkmenleri Suriye iç savaşında adeta yaşam mücadelesi vermektedirler. Bir kısmı ülkedeki iç savaş öncesinden bir kısmı da savaş sonrası koşullardan kaynaklanan birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Türkmenleri, topraklarındaki yaşam mücadelesinde güçlendirmek ve bu çalışmada anlatılan sorunların üstesinden gelmelerine destek olmak elzemdir. Sorunlarına çözüm üretilmesi halinde Türkmenler, Suriye'de siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda etki yaratabilecek bir güç haline gelebileceklerdir. Aksi takdirde ise Suriye Türkmenleri güç olma yolunda zaman ve kan kaybına uğrayacaklardır.
Suriye Türkleri Arasında Düşünce Düzeyinde Farklılık Yaratan Üç Tarz Düşünce
Suriye iç savaşı öncesinde Türkmenler farklı düşünce akımları ile coğrafi ve sosyolojik sorunlara sahip olmuşlardır. İç savaş öncesinde Suriye Türkleri arasında belli düşünce akımlarına bağlılık mevcut olmakla birlikle, bu düşünceler aralarında farklılıklara da yol açmıştır ve açmaya da devam etmektedir. Suriye Türkleri arasında üç düşünce akımı varlık göstermektedir. Bunlardan ilki Türkçülük (Türkmencilik)’tür. Bu akım Türklüğü ön plana çıkararak siyasi mücadelede Türklüğü esas almaktadır. Bu mücadelede, başka halklarla hiç bir ayrıma ve kavgaya girmeden, istediği temel hak ve özgürlükleri elde etmek esastır. Bu akım Türk dünyası ve halklarıyla birleşmek ve bütünleşmek arzusuna kaynaklık etmektedir. Suriye Türklerinin siyasi ve kültürel haklarını temin etmek ve teminat altına almak temel hedeflerdendir. “Türkmen” kelimesini devlet anayasasına sokarak, Türkmenlerin Suriye'nin asli unsurlarından birisi olmasını sağlamayı öngörmektedir. Türk okulları açtırarak Türk dilinin öğretilmesini sağlamaya ve Türkçe yayın ve neşriyat yapılmasının teşvik edilmesine çalışmaktadır. Bir Türkmen kültür merkezi kurarak Türkmen gençlerinin kültürlü, dünya vizyonuna sahip ve bilinçli olmalarını sağlamak istemektedir. Türkmenleri ve maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini araştırma ve izleme merkezi kurarak, yıllar boyunca Türkmen halkına karşı yapılmış mezalimi ortaya koyup haklarını ve itibarlarını iade ettirmeyi vurgulamaktadır. Bir Türkmen araştırmalar merkezi kurulmasını sağlayarak Türkmen kültürünü, dilini, geleneğini, düşünce ve yaşam tarzını araştıracak, tanıtacak ve öğretecek bir yer kurmak ve Türkmenlere yol gösterici olacak program, plan, politika ve stratejileri üretmek peşindedir. Yardımlaşma ve dayanışma dernekleri ve vakıfları kurarak, Türkmenler arası toplumsal bütünleşmeyi ve dayanışmayı sağlayacak kurumsallaşmayı teşvik etmektedir. Türkmen göçlerini ve sorunlarını takip edecek, çözüme kavuşturacak ve en nihayetinde geri dönmelerini sağlayacak Türkmen göçmen merkezi kurulmasını gündemde tutmaktadır. Türkmen sivil toplum kuruluşları kurarak, yeni Suriye'de örgütlü ve yönetim kabiliyeti yüksek bir millet meydana getirmek gibi düşüncelere sahiptir. Kısacası, Türkçülük Türkmenleri merkeze alan proje, politika ve kendilerine özgü düşünceleri sergileyen bir akımdır.
İkinci düşünce akımı İslamcılıktır. Bu akım evrensel İslami değerleri esas alarak uluslararası İslamcılığı savunmaktadır. Milli kimlikler içinde değil, dini bir kimlikle hareket edilmesini ve İslami değerlerin mücadelesinin verilmesini savunmaktadır. Bu akım İslami bir devlet kurulmasına, İslami kuruluşların kurulmasına çalışmakta olup, şeriat ve hilafet gibi İslami sembolleri vurgulamakta ve öne çıkarmaktadır. Kültürel manada bir karşıtlığı olmadığı gibi bu yönde bir mücadelesi de yoktur. Genel olarak Türklüğü İslami pota içerisinde görmek istemektedir. Müslüman Türk dünyasını herhangi bir İslami devlet olarak görürken, gayri Müslim Türklere ise bir yakınlık hissi duymamaktadır.
Üçüncü akım ise Suriyeliliktir. Bu akım Suriyelik kimliğini öne çıkararak mücadelesini coğrafi değerler içerisinde yürütmektedir. Türkmenleri Suriye ulusu içinde görmek ve eritmek isteyen bir akımdır. Vatandaşlık esasına göre bağa vurgu yapmaktadır. Etnik ve mezhepsel değerlere ve taleplere pek sıcak bakmamakta, ülkenin üniter ve merkezi gücüne inanışı kapsamaktadır. Olayları ve ilişkileri uluslararası münasebetler penceresinden değerlendirmektedir. Türk dünyası ve Türkiye ile ilişkileri devletler arası çıkara dayalı bir ilişki tipine dayanmaktadır. Suriye Türkmenlerini suni olarak çizilmiş ve geçmişi 60 yıla dayanmayan sınırlar içerisine hapsederek Suriye içerisinde görmek istemektedir. Bu akımın gücü pek fazla olmasa da, Esad ve Baas rejimi okullarında eğitim almış, milli örf ve adetlerden uzak kalmış insanlarda daha belirgindir.
Suriye Türklerinde Coğrafi ve Sosyolojik Sorunlar
Suriye Türklerinin karşı karşıya kaldığı coğrafi ve sosyolojik sorunların başında bölgecilik gelmektedir. Suriye'de Türkler, Suriye'nin yerleşim yerlerinin yoğun olduğu bölgelerde yaşamaktadırlar. Bu yerler beş ana bölgeye göre taksim edilebilir. Bunlar Kuzey Suriye Halep ve Rakka, Lazkiye Bayır-Bucak, Hama ve Humus Arası, Humus ve Tartus arası ve son olarak Şam ve Golan bölgeleridir. Bu bölgeler birbirlerine bitişik olmayıp, aralarında coğrafi bir bütünlük de yoktur. Bu bölgelerde farklı etnik ve mezhepsel unsurlar yaşamaktadır. Dolayısıyla bu bölgelerde yaşayan Türkmenler birbirlerinden uzak yaşamış ve uzun süre kopuk kalmışlardır. İnsanların senlik benlik kavgası çıkararak bölgeler arası ihtilaf ve sorunlara neden olduğu da bilinmektedir. Zamanla bu sorun büyüyerek bütün bölgeleri sarmıştır. Bu sorunu körükleyen sebeplerin başında Türkmen siyasetçiler gelmektedir. İmkanlar bazılarına güçlü bir lobi oluşturma fırsatı tanırken, diğerlerinin bu açıdan zayıf kalması söz konusudur. Bazı bölgelerin imkanları ona avantaj sağlamış, Suriye Türklerinin hakimi ruhuna büründürmüştür. Bunu oluşturan ve derinleştin diğer bir etmen ise, Türkiye tarafından ya da diğer ülkeler tarafından Türkmenler geneline sağlanan bazı imtiyazlar ve imkanlar olmuştur. İmkanlar zamanla ortaya çıkınca ve diğer bölgeler tarafından bilinmeye başlanınca, bu bölgelerin faydalandırılmaması tartışmalı hale gelmiş, bölgeler arasında sorunlar başgöstermiş ve zamanla kemikleşmiştir. Bu bölgecilik sorunu çok basit bir sorun olmakla birlikte, üzerine gidilmediği takdirde büyük bir kırılma sebebi de olma potansiyeli taşımaktadır.
Diğer bir sorun bölge içinde bölgeciliktir. Bölgelere ayrılan Suriye Türkleri, kendi bölgeleri içinde de bölgelere ayrılmaktadırlar. Bu bölgeler kendi içlerinde genellikle idari taksimet ve coğrafik değişiklikten kaynaklanan sebeplerden dolayı birbirlerinden farklılık arz etmektedir. Buna misal olarak Lazkiye'de Bayır Bucak, Halep'te Azez eli ile Şark gibi ayrımlar verilebilir. Bu ayrımlar ciddi bir sorun yaratmasa da karşımıza nadiren çıkan sorunlardan biridir.
Aşiretçilik Suriye Türklerinin bir başka sorun alanıdır. Türkler arasında aşiret olmadığı için boy ve oymak ayrımı olarak tanımlaması daha doğrudur. Fakat Arap kültürü etkisi yüzünden aşiretçilik olarak Türkler arasında bilinmektedir. Aşiretçilik daha çok Türkiye'nin de güney bölgesine komşu olan Halep ve Rakka bölgesinde belirgindir. Halep bölgesinde başlıca bulunan oymaklar ve boylar Beğdili, Elbeyli, Bayındır, Kızıklı, Karkın, Döğerli ve Barak'tır. Zaman zaman bu farklılık karşımıza bir sorun olarak çıkmaktadır.
Suriye Türkleri arasında bir diğer sorun kaynağı ise aileler arası farklılıktan kaynaklanan sorunlarıdır. Bu sorunlar bazı bölgelerde, güçlü ve büyük ailelerin kendi arasında çekişmesi ve iktidar mücadelesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bazı ailelerin gerek bölge gerekse Türkmen liderliğini kendisinde görerek başkalarının ön plana çıkmasına ya da liderlik etmesine sıcak bakmamaktadır. Böylece temsiliyetin zayıflaması söz konusu olabilmektedir. Bu sorun kapsamında Türkmenler, büyük bir topluluk olma hissi edinmezlerse dağılma ve bölünme riskiyle yüzleşeceklerdir.
Suriye İç Savaşı Sonrası Ortaya Çıkan Sorunlar
Suriye Türkleri iç savaş sonrasında çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Bunlardan ilki örgütsel sorunlardır. Suriye Türkleri maruz kaldıkları mezalimlerden dolayı Osmanlı sonrası Suriye'de herhangi bir siyasi ya da sivil toplum kuruluşu kurma ya da kuruluşta yer alma imkanı elde edememişlerdir. Bürokrasiden, askeri oluşumlardan ve sosyal yapıdan sistematik bir şekilde tecrit ve uzaklaştırma politikası yüzünden Suriye Türklerinin örgüt ve organizasyon bilgisi ve birikimi olmamıştır. Bu eksiklik ve tecrübesizlik yüzünden teşkilat kurma ve işletme kabiliyeti, yeteneği ve bilgisi elde edememişlerdir. Suriye iç savaşı ile birlikte kendilerini tabiri caizse sudan çıkmış balık gibi bulmuşlardır. Ömürleri boyunca teşkilat içinde bulunmamış, teşkilat bilgisi olmayan, insanlar ve kitleler nasıl yönetilir ve idare edilir bilmez halde bulunmuşlardır. Suriye Türklerinin özlemi olan dernek, vakıf, askeri birlik, siyasi hareket gibi değişik kurumlar kurup idare edemeyince bu özlem boşa çıkmış, Türkmen topluluğu nezdinde büyük bir karamsarlık ve hayal kırıklığı baş göstermiştir. Ülkedeki mevcut yapıların hepsi Türkmenlerin beklentisi ve özlemini gidermiş olmadığı gibi Türkmenler için gelecek de vaad etmemektedir. Özetle bu sonucun şu iki nedeni olduğu belirtilebilir: Birincisi Türkmen siyasetçisi olduğunu iddia eden bir çok kişinin, siyasi ve örgüt tecrübesi ve geçmişi olmayışıdır. İkincisi ise, Türkmen siyasetinin hitap ettiği Türkmen kitlesinin siyasi, parti ve örgüt ilişkisini kapsayan bir yaşantısının olmayışıdır. Yıllardır siyasetten ve siyasi örgüt kurmaktan men edilen Türkmenler bugün örgüt kuramama ve kurduklarını işletememe durumu ile karşı karşıyadırlar.
Suriye Türklerinin iç savaş sonrasında karşı karşıya kaldığı sorunlardan ikincisi politik sorunlardır. Politik sorunların başında Türkiye'nin Türkmen politikasının olmayışı gelmektedir. Suriye ile Türkiye Türkleri bir kandan, bir soydan ve bir atadandır. Anadolu Türkleri Suriye Türklerine dünyada en yakın Türklerdir, çünkü Türkler Anadolu'ya Suriye üzerinden gitmiş ve yakın akrabalık bağları kurmuşlardır. Buradan gelip geçerken bazıları kalmış ve bazıları da Anadolu, Balkanlar ve kuzey Afrika'ya gitmiştir. Bu nedenle kök itibariyle birdirler. Bugün Anadolu Türkleri Türkiye devletini kurmuş, Suriye coğrafyasında kalmış Türkler ise Suriye vatandaşı olmuşlardır. Bugün kriz yaşayan Suriye Türklerine tek el uzatacak ülke Türkiye olduğu gibi Suriye Türklerinin kabul edeceği tek el de Türkiye elidir. Tarihi gerçekler böyle iken realitede Türk devleti maalesef Türkmenleri yalnız ve sahipsiz bırakmış, yeterli desteği verememiştir. Ne iç siyasetinde ne dünya kamuoyu nezdinde ne de Türkiye'nin ev sahipliği yaptığı muhalefet nezdinde Türkmenlere sahip çıkmıştır; Türkmenlere karşı bir politika üretmiştir. Türkiye gibi büyük ve kadim bir devlet geleneğine sahip ülkenin kendi tebaası ve uzantısı olan Türkmenleri kendi kaderleri ile baş başa bırakması söz konusudur.
Politik sorunlardan bir diğeri Suriye muhalefetinde ve Esad yönetiminde Türkmenlerin inkar edilmesidir. Yıllar boyunca Esad ve Baas rejimi esareti altında herhangi bir siyasi ya da sivil toplum örgütü kurma hakkından mahrum olmuş Türkmenler, siyasette temsiliyet ve varlık hakkı da bulamamıştır. Bu şartlar altında unutulan Türkmenler, yeni düzende yerlerini almada sert bir muhalif direniş ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu direnişin iki sebebi vardır. Birincisi Suriye Türkmenlerinin Baas ve Esad baskısı altında örgütlenme ya da siyasallaşma engeli olduğunda örgütlenmeye gidememeleridir. Dolayısıyla muhalefet Türkmen varlığından ve de muhalefetinden haberdar olamamıştır. Muhalefetin çalışmalarına zayıf ve dağınık bir şekilde girmesi muhalefet nezdinde kendilerine pek yer verilmemesine yol açmıştır. İkinci sebep ise muhalefetin Arap merkezli düşüncesidir. Suriye halkı yıllardır Arapçılık ideolojisi ile yoğrulmuş olması yüzünden diğer etnik unsurların varlığından haberdar olmamıştır. Esad ve Baas rejiminin Türkiye'ye karşı düşmanlığı ve nefreti sürekli Türk unsurunu bastırmış, yer yer ise Türkiye üzerinde baskı oluşturacak Ermeni ve Kürt unsurları destekleyerek Suriye içinde sürekli varlık gösterecek bir Türkiye karşıtı gücü canlı tutmuştur. Bu nedenlerden ötürü Kürtler başta olmak üzere Türk karşıtı gruplar örgütlü ve tanınmış idi. Böylece bu gruplar muhalefet nezdinde yerini alırken Türkmenler görmezden gelinmiştir. Diğer bir etken ise, İslami yönü ağır olan grupların Türkmenleri kendilerinden görerek, Türkmenleri kendilerinin bir alt unsuru olarak sunmaları ve hala da böyle yapmaya devam etmeleridir. Arap yanlısı gruplar da Kürtlerle birlikte, Suriye bölünürken başka bir paydaş istemediklerinden “Türkmenler de nereden karşımıza çıktı” diyerek onları inkar etmektedirler. Bu engeller yüzünden Türkmenler Suriye siyasetinden uzak kalmış ve siyasette bilinmez olmuşlardır.
Göç meselesi, Türkmenler arasında en büyük sorunlardan birisi haline gelmiştir. Göç bir milleti dağıtmak ve fakirleştirmek için en acı yöntemlerden birisidir. Türkmenler için göç, bir gece hiç bir hazırlık olmadan, taşınabilecek yük ne ise onun alınmasıyla yola çıkılıp, başka bir fırsata sahip olmadan çoluk çocuk yaşlı yola düşmek anlamına gelmektedir. Göç, Suriye Türkmenleri için, bin yıl önce yurt edinilmiş kan, gözyaşı, alın teri dökülmüş, canlar verilmiş, bir tarih yazılmış, nice büyükler gömülmüş topraklardan ayrılmak ve bin yıllık emanete sahip çıkamamaktır. Maalesef günümüz koşullarında Türkmenler böyle hazin bir olayla karşı karşıya kalmış durumdadırlar. Türkmenler Suriye’nin bölünmesi senaryoları çerçevesinde Nusayri, Kürt, Sünni ve Dürzi devletleri sınırları içinde yer almaktadırlar. Humus ve Lazkiye Türkmenleri Nusayri devleti sınırları içinde yer alırken, Halep ve Rakka Türkmenleri de Kürt devleti bünyesinde yer almakta olup Şam ve Humus Türkmenlerinin bir bölümü Sünni devleti ve diğer bölümü Golan Türkmenleri ile birlikte Dürzi devleti sınırları içinde yer almaktadırlar. Bu sınırlar içinde yer alan Türkmenler hiç bir grup tarafından da istenmemektedirler. Bu denklem içinde Suriye Türkmenleri için bir devlet de düşünülmediği için en iyi seçenek Türkiye'ye göç ettirilmektir. Nitekim Lazkiye, Hama ve Humus Türkmenleri, kendileri için bir koridor açılarak Türkiye ve kuzeye göç ettirilmiştir. Golan Türkmenleri ise, ikinci göçe maruz kalarak Suriye Türkmenlerinin en talihsiz topluluğu olmuşlardır. İsrail tarafından işgal edilen Golan tepelerinden Şam'a sürülen Türkmenler bu gün ikinci göçle karşı karşıyadırlar. Göç etmeyen, yerinde kalan Türkmenler ise Halep ve Rakka Türkmenleri olmuştur, ama bu göç etmeyecekleri anlamına gelmemektedir. Korku, baskı, suikast ve ambargolara maruz kaldıkları ve kendilerini savunacak ve yaşatacak mekanizmalar kuramadıkları sürece bu Türkmenler de bir gün göç edeceklerdir. Bu göçleri engellemek ve Türkmenleri yurtlarında tutmak milli ve tarihi bir görevdir. Toprakları terk etmek, geri dönmek kadar kolay değildir. Geri dönüşü engellemek ve gayrimenkulleri ortadan kaldırmak için Suriye rejiminin, Humus merkez tapu ve kadastro müdürlüğünü yakması çok manidardır. Buna benzer olaylar önümüzdeki günlerde daha çok görülebilecektir.
Eğitim de bir başka sorun alanını oluşturmaktadır. Cehalet bir milletin en büyük düşmanı ve ona karşı yürüttüğü savaşların en çetin savaş türüdür. Türkmen bölgeleri savaşın ve olayların merkezi konumunda olması nedeniyle eğitim durmuş ve okullar kapatılmış durumdadır. Ayrıca Türkmen bölgelerinin bir kısmı kurtarılmış bölgede yer aldığı için Türkmen gençleri kısmi devam eden üniversitelere gidememekte, tutuklanma riski altında oldukları için okullarını terk etmektedirler. Bu şartlarda eğitimsiz, bilgisiz bir genç kitlesi karşımıza çıkacaktır. Türkiye'de eğitimlerine devam etmek isteyen lise eğitimini tamamlamış lisans adayı Türkmen öğrencilerinin şansları çok zayıftır. Türkiye bu soruna bir önlem almaz ve ayrıcalık tanımaz ise Türkmenler bir nesli kaybedeceklerdir. Buna ilaveten, Türkmen bölgelerinde açılan Türkçe eğitim veren okulların devamını sağlaması ve yayılması için maddi anlamda kitap, kırtasiye ve kömür yardımı yapması beklenmektedir.
İç savaşın başlamasıyla birlikte Türkmen bölgelerinde bir otorite boşluğu, dolayısıyla güvenlik sorunu da oluşmuştur. Türkmenler iç savaşa silahsız, savunmasız ve hazırlıksız yakalanmışlardır. Öncesinde Türkmen bölgeleri silahlı ve barışçıl mücadelenin merkezleri halinde idi. Özgür Suriye Ordusu’nun bazı unsurları Esad ile mücadeleyi bırakmış, adam kaçırma, mal ve mülk hırsızlığı yapma işiyle meşgul hale gelmiştir. Savunmasız Türkmen bölgeleri, çetelerin hedefi haline gelmiştir. Bunun yanı sıra, Türkmen köylerini basıp Türkmenleri korkutarak haraç ve para toplama vakaları görülmeye başlanmıştır. Türkmen bölgelerinde yer alan kamu mallarına ve arazilerine el koyarak işletmekte ve kiralayarak Türkmen bölgelerinde hakimiyet ve saltanat sürmektedir. Bu unsurlar insanlara terör estirerek bölgenin yer altı, yer üstü, tarihi eserlerini sömürme ve Türkiye ile Türkmen sınır bölgesinde kaçakçılık yaparak Türkmen bölgesinden rant elde etme peşindedir. Böyle bir terör ve tehdit ortamında yaşayan Türkmenler, silahlı güçlerinin yetersizliği ve çoğu Türkmen askeri birliklerinin cephede Esad'a karşı savaşıyor olması yüzünden zayıf düşmüş ve bu terör gruplarına ve çetelerine karşı ses çıkaramaz hale gelmişlerdir. Türkmen bölgelerini koruyacak bir askeri güç oluşturamama durumunda, bu çetelerin merhameti altında yaşamaya mahkûmdurlar.
Türkmen yurdu aşırı uçların yuvası haline gelmiştir. Aşırı uçtaki gruplar şimdilik bölgenin yönetimine ve iç işlerine karışmasalar da, zamanla bölgeyi ele geçirme ve yönetmeye kalkışma olasılığını canlı tutmaktadır. Bu durum karşısında Türkmen halkı ve askeriyesi gelecekte yaşam, düşünce ve iç işlerine karışma ve çatışma durumu ile karşı karşıya kalabilecektir. Türkmen askeriyesi ve kurumlarının maddi ve silah yönünden imkanlarını kendi bölgelerinde kullanmak kaydıyla güçlendirilmesi elzemdir. Aksi takdirde bu aşırı güçlerin bölgelerine yerleşmesi ve kök salması durumumda Türkmenlerden de bu gruplara dahil olanlar olacak ve gelecekte savaşma ve çatışma çıkabilecektir.
Türkmenler, bir milleti yönetecek, yön belirleyecek, politika üretecek doğru kararları alacak ve uygulamada hiç bir taviz vermeyecek ve toplumun azımsanamayacak bir kesimi tarafından kabul edilecek bir lider çıkaramamışlardır. Türkmenlerin bu kısa dönemli siyasi ve teşkilat geçmişlerinde böyle bir kişinin olmayışı, verilen silahlı ve siyasi mücadelede başarı ve sonuç elde edememelerine yol açmıştır. Şimdiye kadar Türkmen beyliğine, liderliğine, mümesilliğine oynayan ve iddia eden hiç kimse Suriye Türkmenlerini askeri ve siyasi manada temsil etme mertebesine ulaşmış ve hak etmiş değildir. Bu sıkıntı başta Türkmen halkı ve Türkiye olmak üzere muhalefet nezdinde ciddi bir muhatap bulamamasına ve alamamasına neden olmuştur. Bu eksiklik Türkmenleri büyük bir gücün ve fırsatın heba olmasına götürmektedir.
Türkmenlerin karşı karşıya olduğu son sorun alanı tarım ve sanayi ile ilgilidir. Türkmenlerin büyük bir bölümü tarih boyunca göçebe hayatı yaşamış olup geçimini hayvancılıkla sağlamıştır. Fakat zamanın şartları değişince yerleşik hayata geçerek toprak ve yer sahibi olarak tarımcılığa ve daha sonrasında da sanayiciliğe başlamışlardır. Son dönemlerde teknolojinin ilerlemesi ve dünyanın sanayileşmesi ile birlikte bu dönüşümde Türkmenler de geri kalmamışlardır. Böylece Türkmenlerin ana geçim kaynağı tarımcılık ve sanayi olmuştur. Tarımda hububat, narenciye üzerine odaklanıp zeytincilik ve Halep fıstığı yetiştiriciliği yaparlarken, sanayi alanında ise Suriye'nin en büyük ayakkabı sektörünü elinde tutan ve ciddi mana da konfeksiyon üreticisi olan bir konuma gelmişlerdir. Ülkedeki iç savaş ile birlikte Türkmen bölgeleri, olayların merkezi haline gelmiştir. Olayların merkezi olunca da birçok çalışma ve iş imkanı ortadan kalkmıştır. Bu şartlarda ürünün dolaşımı, ilk madde ve malzemenin temini, uzun süreliğine elektrik kesintileri, güvenlik ortamının kaybolması, kalifiye iş gücünün azalması ve yurt dışına gidişi, iş yapma imkanını ortadan kaldırmıştır. Tarımsal manada ürünlerin alımı, satımı olmadığı için ürünlerin depolarda müşterisi olmadan kâh bekletilmesi kâh bedava fiyatına satılması söz konusu olmuştur. Bu sorundan en büyük darbeyi, Türkiye'nin sınır kapılarında ticari ilişkileri durdurduğu zaman, Türkiye'ye komşu olan Halep, Rakka ve Lazkiye Türkmenleri almıştır. Eğer ki, başta Çobanbey kapısının açılması olmak üzere Türkmen firmalara mal ve ürünlerinin geçişini sağlayacak ruhsat veya sertifika verilse idi, hem ekonomik çöküntü yaşayan Türkmenlere bir can simiti uzatılmış olacak hem de göçleri önleyerek Türkmenlerin bölgelerinde tutulması sağlanacak ve gelecekte ekonomik ve insan gücü yüksek bir Suriye Türkmen topluluğu oluşturulmuş olunabilecekti. Bunu hala yapma şansı vardır. Aksi takdirde göçlerin önü alınamaz ve zayıf, ürünlerini yetiştiremeyen, yetiştirdiğini ya da ürettiğini de satamayan bir Türkmen topluluğu hem Türkmen teşkilatlarına hem Suriye devletine hem de Türkiye’ye yük olacaktır.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Suriye Türkmenleri yukarıda bahsettiğimiz sorunlarla karşı karşıyadır. Türkmenleri bir güç haline getirmek için bu sorunların üzerine gidilmesi ve çözüme kavuşturulması elzemdir. Bahsedilen sorunlara çözüm üretilmesi halinde Türkmenler, Suriye'de büyük bir gücü oluşturabilecek, aksi takdirde ise Suriye Türkmenleri güç olma yolunda zaman ve kan kaybına uğrayacaklardır.